Yargıtay Kararı 15. Ceza Dairesi 2012/21641 E. 2014/13139 K. 02.07.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2012/21641
KARAR NO : 2014/13139
KARAR TARİHİ : 02.07.2014

Tebliğname No : 11 – 2010/276419
MAHKEMESİ : Manavgat Ağır Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 31/03/2010
NUMARASI : 2009/42 (E) ve 2010/101 (K)
SUÇ : Nitelikli dolandırıcılık

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçu TCK’nın 158/1-f maddesinde düzenlenmiştir. Maddenin gerekçesinde de; “Dolandırıcılık suçunun, bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle işlenmesi de, birinci fıkranın (f) bendinde bu suçun bir nitelikli unsuru olarak kabul edilmiştir. Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının, özellikle bu kurum ve kuruluşları temsil edenlerin, kurum ve kuruluşları adına hareket eden kişilerin, başkalarını kolaylıkla aldatabilmeleri bir güven kurumu olan bu kuruma güvenin sarsılması bu kurumların araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçunu, nitelikli hâl saymıştır. Bilişim sisteminin aldatılmasından söz edilemeyeceği için, ancak bu sistemin araç olarak kullanılarak bir insanın aldatılması yani dolandırılması halinde bu bendin uygulanması mümkündür. Aksi halde yani sisteme girilerek bir kişi aldatılmayıp sistemden yararlanılarak çıkar sağlanmışsa bilişim suçu veya bilişim sistemi kullanılmak suretiyle hırsızlık suçunun oluşması söz konusu olacaktır. Bilişim sisteminden maksat, verileri toplayıp, yerleştirdikten sonra bunları otomatik işlemlere tâbi tutma olanağını veren manyetik sistemlerdir. Günümüzde bilişim sistemleri ile sesli-görüntülü haberleşme, elektronik imzanın kabulü, yeni ticari ilişkiler, internet bankacılığı hizmeti ile para transferleri ve bunlar gibi pek çok yenilik toplumsal hayata girmiş, bilişim gerek iş gerekse günlük hayatta vazgeçilemeyecek kadar önemli bir noktaya ulaşmış, bilişim teknolojileri daha hızlı ve ucuz bir nitelik arz etmesi nedeniyle klasik yöntemlere nazaran daha fazla tercih edilir duruma gelmiştir. Bu sistemlerin güvenle kullanılması, aynı anda hızlı ve kolayca birçok kişi tarafından ulaşılması ve diğer taraftaki failin kontrol imkânını azaltması nedeniyle nitelikli hal sayılmıştır. Banka ya da kredi kurumlarının araç olarak kullanıldığından söz edilebilmesi için, dolandırıcılık fiili gerçekleştirilirken bankaların olağan faaliyetlerinden ya da bu faaliyeti yürüten sujelerden hileli araçlar kullanılarak yararlanılması veya banka ve kredi kurumlarının olağan faaliyetleri nedeniyle üretmiş oldukları maddi varlıkların suçta araç olarak kullanılarak haksız çıkarın elde edilmesi gerekir. Bankaların ödeme aracı olarak kullanılması halinde bu fıkra uygulanamayacaktır.
Sanık Ş.. Ç..’un, suç tarihinden önce İ. Gıda Maddeleri Üretim ve Pazarlama şirketinin kurucusu ve yetkili müdürü olmasına rağmen, 21.07.2005 tarihinde alınan devir kararı ile sanık Ş.. Ç..’a ait hisselerin 9 adedinin H.. E..’e, 1 adedinin Nedret Dağlı’ya devrine karar verilmesi üzerine sanığın şirket müdürlüğü görevinden istifa ettiği, bu nedenle katılanın şirket müdürü olarak 10 yıllığına müdür olarak atanmasına karar verildiği, söz konusu kararın Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi’nde 03.08.2005 tarihinde ilan edildiği, sanık Ş.. Ç..’un şirket hisselerini devrettiği ve müdürlükten istifa ettiği halde katılan H.. E..’in şehir dışında bulunmasından da istifade ederek şirket hesabının bulunduğu bankalara şirketteki müdürlük görevi devam ediyormuş gibi şirketin kaşesini de kullanarak kendisine ait hesaplara havale yapılması yönünde göndermiş olduğu talimatlar doğrultusunda EFT’lerin yapıldığı, katılanın şehir dışından döndüğünde bu hususu fark ederek sanıktan şikayetçi olduğu, bankalardan gelen cevabi yazılar incelendiğinde, sanığın Vakıfbank’taki şahsi hesabına İ. Gıda Limited şirketinin hesabından 11.08.2005 tarihinde 1.000,00 TL, 15.08.2005 tarihinde ise 890,00 TL’nin havale edildiğinin görüldüğü; yine 09.08.2005 tarihinde İ. Gıda şirketinin Koçbank Antalya şubesindeki hesabından 285,00 TL’nin Kuzey Reklam’ın hesabına gönderildiğinin tespit edildiği, aynı şekilde Koçbank’ın Antalya şubesindeki İ. Gıda’nın hesabında yer alan 1.900,00 TL’nin 09.08.2005 tarihinde Gönültaş Turizmin hesabına havale edildiğinin anlaşıldığı, bu şekilde sanığın daha önce şirkette müdürlük görevi yapmasından yararlanarak bu görevinin sona erdiği tarihten hemen sonra şirketin bankalardaki bulunan hesabından sanki müdürlük görevi devam ediyormuş gibi şirket kaşesini kullanarak EFT talimatları verdiği, bu talimatlar sonucunda İ. Gıda’nın hesabındaki paraları kendisinin ve bir kısım başka şirketlerin hesabına aktararak menfaat temin ettiğinin iddia edildiği olayda;
Sanığın aşamalardaki tüm savunmalarında, katılanla ortak olduğu şirketin borçlarını ödeyebilmek için danışıklı olarak hisse devri yaptığını, fiilen bağlantısının devam ettiğini, katılanın bilgisi dâhilinde bu işlemlerin yapıldığını, bu şekilde tahsil ettiği paraları İ. Gıda şirketinin borçları için kullandığını, kendisinin kurmuş olduğu İ. Taşımacılık şirketinin de asıl amacının devrettiği şirketin borçlarını kapatmaya yönelik olduğunu belirterek suçlamaları kabul etmemesi karşısında; sanığın fiilen İ. Gıda şirketinin yetkilisi olarak görev yapıp yapmadığının tespiti amacıyla maddi gerçeğin hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde ortaya çıkarılması bakımından, her iki şirkete ait ticari defter ve belgeler ile muhasebe ve banka kayıtlarının getirtilerek, İ. taşımacılık şirketi veya sanık tarafından, İ. Gıda şirketinin borçlarını kapatmaya yönelik ödeme yapılıp yapılmadığı, sanık tarafından İ. Gıda şirketi adına ödeme talimatı verilen şirketlerden, İ. şirketlerinin hangisinden olan alacaklarına karşılık kendilerine ödeme yapıldığı sorularak, bunlara ilişkin ticari kayıtlarla faturaların istenilmesi ile şirket çalışanlarından muhasebecilerin beyanlarına tanık sıfatıyla başvurularak sanığın fiilen müdürlük yapıp yapmadığının sorulmasından sonra, dosyanın bir kül halinde uzman bilirkişiye tevdi edilerek, toplanan tüm delillerle birlikte değerlendirilmesinden sonra, sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri yerine, eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm kurulması,
Kabule göre de;
Sanığın yetkisi olmadığı halde bankalara talimat yazarak hesabına para havale ettirdiğinin sübut bulması halinde eyleminin, TCK’nın 158/1-f maddesinde yer alan suçu oluşturacağının gözetilmemesi,
Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu nedenlerle, 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesine istinaden uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, aynı kanunun 326. maddesi gereğince sonuç ceza miktarı yönünden sanığın kazanılmış haklarının gözetilmesine, 02.07.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.