YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2012/21588
KARAR NO : 2014/13051
KARAR TARİHİ : 02.07.2014
Tebliğname No : 11 – 2010/205848
MAHKEMESİ : Afyonkarahisar 2. Ağır Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 03/02/2010
NUMARASI : 2009/151 (E) ve 2010/10 (K)
SUÇ : Dini inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle dolandırıcılık
Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp,onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan İlişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
Dolandırıcılık suçunun dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle işlenmesi, bu suçun temel şekline göre daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektiren bir durum olarak TCK’nın 158/1-a maddesinde düzenlenmiştir. Madde gerekçesine göre, burada dikkat edilmesi gereken husus, dinin bir aldatma aracı olarak kullanılmasıdır. Din, bir topluluğun sahip olduğu kutsal kitap, peygamber ve Allah kavramını da genellikle içinde bulunduran inanç sistemi ve bu sisteme bağlı olarak yerine getirmeye çalıştığı ahlaki kurallar bütünüdür. Dini inanç, dine inanan, belirli bir dine mensup kişinin duygularıdır. Bir insanın dini inanç ve duyguları ile, doğup büyüdüğü, terbiyesini aldığı ailesi, çevresi ve içinde bulunduğu toplum arasında çok sıkı bir ilişki bulunmaktadır. Bu nitelikli unsurun gerçekleşebilmesi ve suçun oluşabilmesi için, dini kurallara bağlı olanların, önem verdiği değerler, dini inanç ve duygular aldatma aracı olarak kötüye kullanılmalı, bu suretle gerçekleştirilen hile ile haksız bir yarar da sağlanmış olmalıdır.
2008 yılında katılanların hacca gitmek istedikleri, kasap olarak çalışan tanık M.. D..’un sanığı tanıdığı, birçok kasabı ve şoförü hacca götürdüğünü bildiği sanıkla önce katılan Tahsin’i tanıştırdığı, katılan Tahsin’in de, durumu diğer katılanlara bildirdiği, birlikte sanığın yanına gittikleri, sanığın, katılanları şoför olarak hacca götürebileceğini söyleyerek ve dini sohbet etmek suretiyle katılanları ikna ederek katılanlar Tahsin ve İsmail’in ayrı ayrı 1.100 Euro, katılan Yusuf’un da 2.386 TL para verdiği, buna rağmen sanığın, katılanları hacca götürmediği gibi, aldığı parayı da iade etmeyerek ortadan kaybolduğu, böylece nitelikli dolandırıcılık suçunu işlediğinin iddia edildiği olayda,
Gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek şekilde ortaya çıkarılması açısından, sanığın, kendisinin hacca gidecek olan kasap, şoför ve şoför yardımcısı gibi elemanları bir firma adına ayarladığını, daha önce de bu mahiyette işler yaptığını ve o kişileri hacca götürdüğünü belirtmekle, sanığın temsilcisi olduğunu belirttiği böyle bir firmanın bulunup bulunmadığının araştırılması, söz konusu K. Turizm Hizmetleri firmasına ait bilgi ve belgelerin getirtilerek sanığın bu şirkette ne iş yaptığı, yasal olarak çalışıp çalışmadığı, sanık tarafından, başka kişilerden alınan paraların, firmaya aktarılıp aktarılmadığının tespit edilmesi, buna dair belgelerin getirtilerek dosyaya konması, sanığın, katılanlardan aldığı paraları şoförlerden V. G. ve N. A. isimli kişilerin PTT hesaplarına gönderdiğini belirtmekle, adı geçen kişilerin açık kimlik bilgileri ve adreslerinin araştırılarak tanık sıfatıyla dinlenmesi, ne iş yaptıkları, katılanları görüp görmedikleri, onlar adına sanığın kendilerine para gönderip göndermediği, makbuzda yer alan paraların bu olayla ilgisinin bulunup bulunmadığının sorulması, ayrıca sanığın, katılanların, parayı verdiği şoförlerle görüştüğünü belirtmekle, katılanların da yeniden dinlenerek, kendilerinin söz konusu şoförlerle görüşüp görüşmedikleri, görüşmüşlerse ne konuştukları hususlarının sorulması, sonucuna göre sanığın suç işleme kastıyla hareket edip etmediği de tartışılarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerektiği gözetilmeden eksik inceleme ve yetersiz gerekçeyle yazılı şekilde hüküm kurulması,
Bozmayı gerektirmiş, katılanlar vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin bu nedenlerle, 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 02/07/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.