Yargıtay Kararı 15. Ceza Dairesi 2012/21519 E. 2014/13134 K. 02.07.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2012/21519
KARAR NO : 2014/13134
KARAR TARİHİ : 02.07.2014

Tebliğname No : 11 – 2010/285709
MAHKEMESİ : İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 13/04/2010
NUMARASI : 2008/433 (E) ve 2010/152 (K)
SUÇ : Nitelikli dolandırıcılık, resmi belgede sahtecilik, özel belgede sahtecilik, iftira

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
5237 sayılı TCK’nın 158/1-j bendinde, dolandırıcılık suçunun, banka veya diğer kredi kurumlarınca tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlamak maksadıyla işlenmesi nitelikli hal olarak kabul edilmiştir. Bu suçun oluşabilmesi için, kredi elde eden kişinin banka veya diğer kredi kurumu görevlilerini hile ile aldatmış olması gerekir. Krediyi alan kişinin aldatıcı herhangi bir eylemi olmaksızın, sırf banka elemanlarının kendi görevlerini layıkıyla yerine getirmemeleri yüzünden bir kredi açılmışsa dolandırıcılıktan değil, şartları varsa bankacılık suçundan bahsedilebilir.
Bu suçun mağdurları banka ve diğer kredi kurumlarıdır. 5411 sayılı “Bankacılık Kanunu’nun 3. maddesinde banka, 48. maddesinde ise kredinin tanımı yapılmıştır. Tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlama suçun konusudur. Kredinin tahsis edilmesinin gerekli olup olmadığı, kredi verecek kuruluşun mevzuatında öngörülen düzenlemeler çerçevesinde belirlenir. Fiil, sahte kıymet takdiri raporları veya gerçeğe aykırı belgeler, bilançolar düzenleyerek hileli davranışıyla bunları aldatmaktadır.
Kredi kurumu banka olmamasına karşın faiz karşılığında olsun veya olmasın, kanunen borç vermeye yetkili kılınan kurumlar anlaşılır. Bu itibarla böyle bir yetkiye sahip olmayan bir kişi veya kuruluşa karşı bu fiilin işlenmesi hâlinde koşulları varsa basit dolandırıcılık suçu söz konusu olacaktır.
Sanığın, mağdur C.. Y..’ın kimlik bilgilerini içeren ancak kendi fotoğrafının bulunduğu nüfus cüzdanı ile Telekom’a başvuru yaparak telefon aboneliğini aldığı, yine aynı şekilde şikâyetçi M.. Y.. kimlik bilgilerini içeren ve kendi fotoğrafının yapışık olduğu nüfus cüzdanı ile T. AŞ’ye başvurarak GSM aboneliğini yaptırdığı, sanığın bu telefon numaralarını kimliği tespit edilen Şükrü Yakışık adına düzenlenen kimliği kullanan kişiye tahsis ettiği, bu şahsın da TEB’e başvuru yaparak tüketici kredisi için sahte Şükrü Yakışık kimliği ile başvuruda bulunduğu, bu başvuru sonucunda 21.200 TL kredi çekerek bununla araç satın aldığı ve ruhsatı Şükrü Yakışık adına çıkardığının iddia edildiği olayda;
1-Sanığın aşamalardaki tüm savunmalarında, Şükrü Yakışık ismini kullanmak suretiyle Türk E.bankasına kredi başvurusu yapmadığını, Şükrü ismindeki birisinin kendisine birtakım belgeler imzalattığını belirterek suçlamaları kabul etmemesi ile kredi sözleşmesinde yer alan yazı ve imzaların sanığın eli ürünü olmadığının tespit edilmesi karşısında; maddi gerçeğin hiçbir kuşkuya yer vermeksizin ortaya çıkarılması bakımından, kredi sözleşmesini düzenleyen görevlilerin tanık sıfatıyla beyanlarına başvurularak sanık ile yüzleştirilmelerinin yapılması, mümkün olmadığı takdirde sanığın teşhise elverişli fotoğraflarının gösterilerek kredi işlemini gerçekleştiren kişi olup olmadığının sorulması ile suç tarihlerinde şikayetçi bankanın güvenlik kamerasının bulunup bulunmadığının araştırılmasından sonra, kimliği tespit edilemeyen kişi ile birlikte ne şekilde hareket ettiği karar yerinde tartışılmadan, dolandırıcılık ve sahtecilik suçlarından asli fail olarak cezalandırılması yoluna gidilmesi,
2- İftira suçunun özel bir halini düzenleyen TCK’nın 268. maddesinde öngörülen, başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçunun oluşabilmesi için, failin işlediği suç nedeniyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla, başkasına ait kimliği veya kimlik bilgilerini kullanmasının gerektiği; somut olayda ise sanığın, şikâyetçiler C.. Y.. ve M.. Y.. adına düzenlenmiş ancak üzerinde kendi fotoğrafı bulunan sahte nüfus cüzdanlarını kullanarak Telekom ve Turkcell bayilerine başvurarak telefon hattı alması nedeniyle şikâyetçiler hakkında soruşturma yapılıp kamu davası açılmadığı ve şikâyetçilere ait kimliğin soruşturma ve kovuşturma işlemlerini yapan görevlilere ibraz edilerek kullanılmadığının anlaşılması karşısında; atılı suçun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden, sanığın beraatı yerine yazılı gerekçelerle ile mahkûmiyetine karar verilmesi,
Kabule göre de;
3-Belgede sahtecilik suçlarında korunan hukuki yararın kamu güveni olması, her iki suçun geniş anlamda mağdurunun toplumu oluşturan tüm bireyler olması, unsurlarının tamamen benzer olarak düzenlenmesi de göz önünde bulundurulduğunda, resmi belgede sahtecilik ile özel belgede sahtecilik suçlarının “aynı suç” olduğu ve her ikisinin varlığı halinde, 5237 sayılı TCK’nın 43. maddesinde yer alan; “Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır” hükmü gereğince, resmi belgede sahtecilik suçundan hüküm kurulup zincirleme suç hükümlerine göre uygulama yapılması gerekeceğinden hareketle; sanığın, kimliği tespit edilemeyen kişiyle birlikte hareket ederek şikayetçi Şükrü Yakışık’ın kimlik bilgilerini ele geçirip aslına uygun nüfus cüzdanı düzenleyerek, Şükrü adına düzenlenmiş ikametgah il muhaberi, trafik tescil belgesi, araç rehin yazısı ve noter ihtarnamesi ile başvuruda bulunup, sahte kredi sözleşmesinin düzenlenmesini sağlayarak resmi ve özel belgede sahtecilik suçlarını işlediği kabul edilmiş ise de; resmi belgede sahtecilik suçuna konu nüfus cüzdanı, trafik tescil belgesi, araç rehin yazısı ve ikametgah il muhaberi ile imza sirküleri asıllarının dosya içerisinde mevcut olmaması nedeniyle bankaya asıllarının verilip verilmediği araştırılarak asıllarının bulunması halinde iğfal kabiliyetlerinin bulunup bulunmadığı yönünden inceleme yapılması ve trafik tescil belgesi ile araç rehin yazısının sahte kimlik verilerek ilgili kurum tarafından gerçekte verilip verilmediğinin araştırılması sonucunda; gerçek oldukları veya aldatıcılık özelliklerinin olduğunun anlaşılması halinde, kredi sözleşmesi ile diğer özel belgeleri de içerisine alacak şekilde resmi sahtecilik suçundan hüküm kurulup, zincirleme suç hükümlerine göre artırım yoluna gidilmesi; asıllarının ele geçirilememesi ya da iğfal kabiliyetlerinin bulunmadığının anlaşılması halinde ise, sanıkların yalnızca özel belgede sahtecilik suçundan cezalandırılmaları gerektiği, bu kapsamda özel belgede sahtecilik suçundan hüküm kurulurken güdülen amaç ve saik, suç konusunun önemi, kastın yoğunluğu ve sahte belge çeşitliliği dikkate alınarak temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak tayini gerekeceği gözetilmeden, yazılı şekilde resmi belgede sahtecilik ve özel belgede sahtecilik suçlarından ayrı ayrı hüküm kurulması suretiyle fazla ceza tayin edilmesi,
Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin bu nedenlerle, 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesine istinaden uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 02.07.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.