Yargıtay Kararı 15. Ceza Dairesi 2012/21226 E. 2014/13355 K. 03.07.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2012/21226
KARAR NO : 2014/13355
KARAR TARİHİ : 03.07.2014

Tebliğname No : 11 – 2010/343014
MAHKEMESİ : Düzce Ağır Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 02/03/2010
NUMARASI : 2008/231 (E) ve 2010/57 (K)
SUÇ : Nitelikli dolandırıcılık

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
TCK’nın 158/1-d bendinde belirtilen, kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu meslek kuruluşlarının, siyasî parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçunun işlenmesi, nitelikli hâl kabul edilmiştir. Söz konusu kurum ya da kuruluşların konumunun suçun işlenmesinde kolaylık sağlayacağı düşüncesi, bu kurum ve kuruluşların bu suçta araç olarak kullanılmasının, ağırlaştırıcı neden olmasını gerektirmiştir.
Bu nitelikli halin uygulanabilmesi için, bunların isminin kullanılması yeterli olmayıp maddi varlığının kullanılması gerekmektedir. Araç olarak kullanılma, bu kurum veya kuruluşlara ait yazı veya belgeleri amaç dışı olarak kullanmak şeklinde olabilir. Bu kurumlara ait kimlik belgesinin gösterilmesi, basılı evraklarının, kıyafetlerinin, taşıtlarının kullanılması mağdurda güven oluşumunu sağlayacaktır.
Dolandırıcılık suçunun dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle işlenmesi, bu suçun temel şekline göre daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektiren bir durum olarak TCK’nın 158/1-a maddesinde düzenlenmiştir. Madde gerekçesine göre, burada dikkat edilmesi gereken husus, dinin bir aldatma aracı olarak kullanılmasıdır.
Din, bir topluluğun sahip olduğu kutsal kitap, peygamber ve Allah kavramını da genellikle içinde bulunduran inanç sistemi ve bu sisteme bağlı olarak yerine getirmeye çalıştığı ahlaki kurallar bütünüdür. Dini inanç, dine inanan, belirli bir dine mensup kişinin duygularıdır. Bir insanın dini inanç ve duyguları ile doğup büyüdüğü, terbiyesini aldığı ailesi, çevresi ve içinde bulunduğu toplum arasında çok sıkı bir ilişki bulunmaktadır.
Bu nitelikli unsurun gerçekleşebilmesi ve suçun oluşabilmesi için, dini kurallara bağlı olanların, önem verdiği değerler, dini inanç ve duygular aldatma aracı olarak kötüye kullanılmalı, bu suretle gerçekleştirilen hile ile haksız bir yarar da sağlanmış olmalıdır.
Somut olayda; Ankara Valiliği’nin yazılarına göre kurulduğu günden beri benzer şekilde pek çok dolandırıcılık eylemi için kullanılan ve yardım toplama izni bulunmayan Vatan Memur Şehitleri Derneği’nin başkanı olan sanık Halil İbrahim’in, ilk önce şikayetçi Hasan’ın işyerini kimliği tespit edilemeyen bir bayana arattırdığı ve Düzce Üniversitesi Rektörlüğünden aradıklarını, Valilik ile birlikte yardım topladıklarını, gün içerisinde işyerine bir heyetin geleceğini söylettiği, daha sonra temyiz dışı diğer sanık Eşref’e içinde makbuz olan zarf ve Türk bayrağı verdiği, sanık Eşref’in de şikayetçi Hasan’a ait işyerine giderek şehit aileleri adına geldiğini söyleyip zarf ve bayrak karşılığında şikayetçi Hasan’dan 500 TL para aldığı, daha sonra kimliği tespit edilemeyen kadının aynı yöntemle bu sefer şikayetçi Eyüp’ün işyerini aradığı ve Valilik adına şehit aileleri için yardım topladıklarını söylediği, bir müddet sonra sanık Eşref’in şikayetçi Eyüp’e ait işyerine gittiği, içerisinde 100 TL’lik makbuz olan zarf ve bayrağı verdiği, bu arada önceki olaydan haberdar olan tanık İsmail’in şikayetçi Eyüp’ün işyerinde gördüğü sanık Eşref’i polislere yakalattığı sabit olmakla şikayetçi Hasan’a karşı tamamlanmış, şikayetçi Eyüp’e karşı ise teşebbüs aşamasında kalan kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu meslek kuruluşlarının, siyasî parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin araç olarak kullanılması suretiyle nitelikli dolandırıcılık suçlarının oluştuğuna yönelik kabulde isabetsizlik görülmemiştir.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine ancak;
Mahkemece sanığın eylemi nedeniyle TCK’nın 158. maddesinin a ve d bentlerinde düzenlenen suçların oluştuğu gerekçesiyle alt sınırdan uzaklaşılarak mahkumiyet kararı verilmiş ise de; “Şehit” kavramının kullanılması suretiyle “dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi” unsurundan bahsedilemeyeceğinden TCK’nın 158/1-a maddesindeki nitelikli halin oluşmadığı anlaşılmakla, her iki fıkranın varlığını kabulle alt sınırdan uzaklaştığını söyleyip takdiren ve teşdiden diyerek ve cezanın yukarıdan verilmesi karşısnda temel cezasının yeniden belirlenmesi zorunluluğu,
Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozmanın aynı kanunun 325. maddesi uyarınca hükmü temyiz etmeyen hükümlü E.. Ö..’e de teşmiline 03.07.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.