Yargıtay Kararı 15. Ceza Dairesi 2012/20875 E. 2014/13230 K. 03.07.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2012/20875
KARAR NO : 2014/13230
KARAR TARİHİ : 03.07.2014

Tebliğname No : 11 – 2010/323157
MAHKEMESİ : Aydın 3. Asliye Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 15/04/2010
NUMARASI : 2008/773 (E) ve 2010/198 (K)
SUÇ : Dolandırıcılık

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
Sanık B.. D..’un, asker arkadaşı olan temyiz dışı sanık M.. B..’ı telefonla arayarak Aydın İlinde gömü bulduklarını belirtip kendilerine hesaplı bir şekilde satabileceklerini söylediği, sanık Mehmet’in de bu durumu aynı işyerinde çalıştığı müşteki Ş.. Y..’a söylediği, akabinde sanık Mehmet ile müşteki Şükrü’nün söz konusu altınları görmek için Aydına gittikleri, burada sanık Bilal’in müşteki ile sanık Mehmet’i teyzesinin oğlu olduklarını söylediği ve açık kimlik bilgileri tespit edilemeyen Hüseyin ve Ahmet isimli şahıslarla tanıştırdığı, Ahmet isimli şahsın müştekiye, gömüyü çıkarırken babasının zehirlendiğini, bu nedenle hastahanede yattığını, paraya ihtiyaçları olduğunu, ellerinde yaklaşık 2000 adet altın bulunduğunu, bunların ağırlığının 22 kg civarında olduğunu belirterek iki adet numune altın gösterdiği, bunun üzerine müşteki Şükrü’nün suça konu altınları satın almak amacıyla amcasından havale yoluyla para istediği ve amcasından gelen 5000 TL’yi alarak sanık Bilal’e verdiği, sanık Bilal ve yanında bulunan şahısların altının geri kalan kısmının köyde bulunduğunu, bunu alıp geleceklerini söyleyerek müştekinin yanından ayrıldıkları, bir müddet sonra sanığın yanında bulunan Ahmet isimli kişinin gelerek içinde altın olduğunu belirttiği bir çantayı müştekiye verdiği, daha sonra sanık Bilal’in de kendileriyle Bursa’ya geleceğini, bunun için izin almaya gittiğini, kendisinin de bu durumu kontrol edip geleceğini söyleyerek müştekinin yanından ayrıldığı, sanık Bilal ile yanında bulunan kişileri bekleyen müşteki ile sanık Mehmet’in bu şahısların gelmemesi üzerine çantayı açıp kontrol ettiklerinde içinde altın yerine çakıl taşları olduğunu gördükleri, bu şekilde sanığın hileli hareketlerle haksız menfaat sağlamak suretiyle dolandırıcılık suçunu işlediğinin iddia edildiği olayda, sanık savunması, müşteki ifadesi, banka dekontu ve tüm dosya kapsamına göre suçun sanık tarafından işlendiği sabit olmakla bu gerekçelere dayanan mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik bulunmamıştır.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1- Hapis cezası alt sınırdan tayin edildiği halde adli para cezası belirlenirken yeterli ve yasal gerekçe gösterilmeksizin, aynı gerekçeyle tam gün sayısının asgari hadden uzaklaşılması suretiyle belirlenerek sanığa fazla ceza tayini,
2- Müştekinin, 23/01/2009 tarihli talimat ifadesinde, zararının 4000 TL’lik kısmının sanığın babası tarafından giderildiğini,1000 TL’lik kısmın kendisine zarar olarak kaldığını, sanıktan şikayetçi olmadığını belirtmesi karşısında, müştekinin 5237 sayılı TCK’nın 168/4. maddesi kapsamında, bu kısmi ödemeye rızası olup olmadığının sorularak, sonucuna göre sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 168/2. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağının belirlenmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması,
Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 03.07.2014 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.