Yargıtay Kararı 15. Ceza Dairesi 2012/20071 E. 2014/12524 K. 23.06.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2012/20071
KARAR NO : 2014/12524
KARAR TARİHİ : 23.06.2014

Tebliğname No : 11 – 2010/212008
MAHKEMESİ : Burdur Asliye Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 09/02/2010
NUMARASI : 2008/776 (E) ve 2010/65 (K)
SUÇ : Dolandırıcılık

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
Pazarda, önceden tanımadığı sanık ile karşılaşan müştekinin, sanığa caminin nerede olduğunu sorduğu ve sanığın “gel sana göstereyim” diyerek, müştekiyi yanına alıp pazar yeri dışında bir yere götürürken, yerde sarılı bir halde dolar bulduğunu söyleyerek müştekiye “sesini çıkarma paylaşalım” dediği, bunun üzerine müştekinin “araba dolusu olsa almam başkasının parasını” diyerek cevap verdiği ve sanığın yanından ayrıldığı, sonrasında ilerde gördüğü polise bu durumu anlatması sonrasında sanığın yakalandığı, sanığın bu şekilde üzerine atılı suçu işlediğinin iddia edildiği olayda, sanık, katılan ve tanık beyanları ile tüm dosya kapsamına göre atılı suçun sanık tarafından işlendiği anlaşılmakla hakkında verilen mahkumiyet kararında bir isabetsizlik görülmemiş, sanık icra hareketlerine başlamasına rağmen, müştekinin teklifi kabul etmemesi nedeniyle menfaat temin edemediği anlaşıldığından, bu yönden bozma isteyen tebliğnamedeki görüşe iştirak edilmemiştir.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 18/06/2013 gün ve 2012/15-1351 Esas ve 2013/328 Karar sayılı kararında da vurgulandığı üzere, kanun koyucu, cezanın kişiselleştirilmesinin sağlanması bakımından hâkime somut olayın özellikleri ve işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı bir şekilde gerekçesini de göstererek iki sınır arasında temel cezayı belirleme yetki ve görevini yüklemiştir. Ancak, hâkimin temel cezayı belirlerken dayandığı gerekçe, bu düzenlemelere uygun olarak; suçun işleniş biçimi, suçun işlenmesinde kullanılan araçlar, suçun işlendiği zaman ve yer, suç konusunun önem ve değeri, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı, failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığı, güttüğü amaç ve saik ile dosya içeriğine yansıyan bilgi ve belgelerin isabetli biçimde değerlendirildiğini gösterir biçimde yasal ve yeterli olmalıdır. Somut olay bu açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde; sanığın herhangi bir haksız menfaat elde etmediği olayda, TCK’nın 3/1. maddesi uyarınca işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı olacak şekilde takdirin kullanılarak alt ve üst sınırlar arasında bir belirleme yapılması gerekirken, sanık hakkında, bir yıldan beş yıla kadar hapis ve adli para cezasını gerektiren dolandırıcılık suçundan, 5237 sayılı TCK’nın 61. maddesinde sayılan cezanın bireyselleştirilmesindeki ölçütler somutlaştırılmadan ve bu kriterler esas alınmadan, hak ve nesafet kuralları ile orantılılık ilkesine aykırı olarak hapis cezasının üst sınırdan tayin edilerek fazla ceza tayini,
Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu nedenlerle, 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 23.06.2014 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY YAZISI

Yargıtay 15. Ceza Dairesinin 2012/ 20071 Esas sayılı dosyası

Dolandırıcılık suçu TCK’nın 157. maddesinde düzenlenmiş olup, madde metni ile gerekçesine göre; “Dolandırıcılık, hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına, kişinin kendisine veya başkasına yarar sağlamasıdır. “ şeklinde tanımlanmıştır.
Hile, Türk Dil Kurumu sözlüğünde, “birini aldatmak, yanıltmak için yapılan düzen, dolap,oyun,desise ve entrika” şeklinde tanımlanmıştır.
Uygulamada ve yerleşmiş kabule göre ise; “ Hile nitelikli yalandır. Yalan belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun denetleme olanağını ortadan kaldırmalıdır. Kullanılan hile ile mağdur hataya düşürülmeli ve yanıltma sonucu kandırıcı davranışlarla yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır…hileli davranışın aldatıcı nitelikte olması gerekir. Basit bir yalan hileli hareket olarak kabul edilemez” biçiminde tanımlanmıştır.
Diğer taraftan, dolandırıcılıktan söz edebilmek için, hileli davranışların hazırlanması yeterli olmayıp, hazırlık hareketlerinin tamamlanıp, “hilenin mağdura yöneltilmesi gerekir.”
Bu tanıma göre suçun oluşabilmesi için:
a) Failin hileli bir davranışta bulunması,
b) Bu davranışlar sonucu mağdurun aldatılmış olması,
c) Mağdurun bu yanılgı sonucu yaptığı bir işlemle kendisi ya da bir başkasının zararına olarak faile veya üçüncü kişiye çıkar sağlamış olması gerekmektedir.
Failin işlemeyi amaçladığı bir suça elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan engellerden dolayı tamamlayamayıp sonuca ulaşamaması hali suça kalkışmadır
Dolandırıcılık suçu haksız çıkarın sağlanmasıyla tamamlanacağından, failin elinde olmayan harici nedenlerle hileli hareketlerin tamamlanamaması veya icra hareketleri tamamlandığı halde failin elinde olmayan harici bir engel nedeniyle çıkarın sağlanamaması halinde suça kalkışma mevcuttur.
Suç tarihinde Burdur ili Bozkurt mahallesinde pazar yerinde müşteki H.. M.. ile karşılaşan sanığın, müştekiye cami nerede diye sorduktan sonra, müştekinin camiyi göstermek üzere birlikte yürüdükleri sırada, yolda içerisinde gazete kağıda ve üzerinde dolar bulunan paketi görmeleri üzerine, sanığın müştekiye “gel paylaşalım” dediği, müştekinin ise “bir araba dolusu da olsa başkasının parasını almam” diyerek oradan ayrılarak, durumu polise bildirmesi sonucu pazar yerinde sanığın yakalandığı somut olayda;
Sanığın yolda bulduğu paketteki parayı müştekiye paylaşmayı teklif etmekten ibaret eyleminde, müştekiye yönelik başkaca hile teşkil edecek söz ve davranış sergilememiş olması karşısında, yolda bulunan paketin sanık tarafından önceden oraya konulduğuna dair delil bulunmadığı gibi, paket sanık tarafından konulmuş olsa bile, bu davranışın yukarıda tanımlanan hile boyutuna ulaşmayan söz ve davranışlar olması nedeniyle dolandırıcılık suçunun icrai hareketi sayılamayacağı, sanığın yolda bulunan veya önceden kendisinin koyduğu paketteki parayı paylaşılım şeklindeki teklifinin suçun hazırlık hareketi sayılması nedeniyle dolandırıcılık suçunun teşebbüs aşamasına ulaşmadığından sübut yönünden hükmün bozulması gerekirken, icrai hareket kabul edilerek suçun teşebbüs aşamasında olduğu gerekçesiyle yalnızca cezanın orantılı olmadığından bahisle bozulmasına dair çoğunluk görüşüne karşıyım. 23/06/2014