YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2012/19959
KARAR NO : 2014/12752
KARAR TARİHİ : 24.06.2014
Tebliğname No : 11 – 2010/240553
MAHKEMESİ : Mersin 3. Ağır ceza Mahkemesi
TARİHİ : 09/03/2010
NUMARASI : 2009/217 (E) ve 2010/80 (K)
SUÇ : Nitelikli dolandırıcılık, resmi belgede sahtecilik
Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için;
Failin bir kimseyi kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçu, TCK’nın 158/1-f maddesinde düzenlenmiştir. Maddenin gerekçesinde de; “Dolandırıcılık suçunun, bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle işlenmesi de birinci fıkranın (f) bendinde bu suçun bir nitelikli unsuru olarak kabul edilmiştir. Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının, özellikle bu kurum ve kuruluşları temsil edenlerin, kurum ve kuruluşları adına hareket eden kişilerin, başkalarını kolaylıkla aldatabilmeleri bir güven kurumu olan bu kuruma güvenin sarsılması bu kurumların araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçunu, nitelikli hâl saymıştır.
Bilişim sisteminin aldatılmasından söz edilemeyeceği için, ancak bu sistemin araç olarak kullanılarak bir insanın aldatılması yani dolandırılması halinde bu bendin uygulanması mümkündür. Aksi halde yani sisteme girilerek bir kişi aldatılmayıp sistemden yararlanılarak çıkar sağlanmışsa bilişim suçu veya bilişim sistemi kullanılmak suretiyle hırsızlık suçunun oluşması söz konusu olacaktır.
Bilişim sisteminden maksat, verileri toplayıp yerleştirdikten sonra bunları otomatik işlemlere tâbi tutma olanağını veren manyetik sistemlerdir. Günümüzde bilişim sistemleri ile sesli-görüntülü haberleşme, elektronik imzanın kabulü, yeni ticari ilişkiler, internet bankacılığı hizmeti ile para transferleri ve bunlar gibi pek çok yenilik toplumsal hayata girmiş, bilişim gerek iş gerekse günlük hayatta vazgeçilemeyecek kadar önemli bir noktaya ulaşmış, bilişim teknolojileri daha hızlı ve ucuz bir nitelik arz etmesi nedeniyle klasik yöntemlere nazaran daha fazla tercih edilir duruma gelmiştir. Bu sistemlerin güvenle kullanılması, aynı anda hızlı ve kolayca birçok kişi tarafından ulaşılması ve diğer taraftaki failin kontrol imkanını azaltması nedeniyle nitelikli hal sayılmıştır.
Banka ya da kredi kurumlarının araç olarak kullanıldığından söz edilebilmesi için dolandırıcılık fiili gerçekleştirilirken bankaların olağan faaliyetlerinden ya da bu faaliyeti yürüten sujelerden hileli araçlar kullanılarak yararlanılması veya banka ve kredi kurumlarının olağan faaliyetleri nedeniyle üretmiş oldukları maddi varlıkların suçta araç olarak kullanılarak haksız çıkarın elde edilmesi gerekir. Bankaların ödeme aracı olarak kullanılması halinde bu fıkra uygulanamayacaktır.
Somut olayda; sanığın, mağdurlar M.. K.. ve H.. K..’nın işlettiği galeriden 33.650 TL bedelle satın aldığı Transportor marka .. plakalı araç karşılığında, aralarında düzenledikleri oto satış mukavelesi gereğince satış bedelinin 10.000 TL’sini peşin olarak ödediği, ayrıca kapora olarak Ziraat Bankası A.Ş’ye ait tamamen sahte oluşturulmuş 22/09/2007 keşide tarihli, 6.800 TL bedelli çeki ciro ederek verdiği, geri kalan 23.650 TL’yi banka kredisi çekip ödeyeceğini sözleşmede yazılı olarak taahhüt ettiği, daha sonra sanığın kredi için bankaya yaptığı başvuru reddedildiğinden, ödemeyi taahhüt ettiği 23.650 TL tutardan verdiği çek miktarını düşürerek 16.850 TL ödediği, mağdurların çeki bankaya ibrazında çekin sahte olduğunun belirtildiği anlaşılmakla; eylemin 5237 sayılı TCK’nın 158/1-f maddesinde düzenlenen nitelikli dolandırıcılık ve aynı kanunun 204/1. maddesinde öngörülen resmi belgede sahtecilik suçlarını oluşturduğuna yönelik kabulde bir isabetsizlik görülmemiştir.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1- Sanığın adli sicil kaydında yer alan ilamın, 3167 sayılı Kanun’un 13/1. maddesinde öngörülen karşılıksız çek
keşide etme suçundan verilen mahkumiyet hükmüne ilişkin olması ve 5941 sayılı Kanun’un 03.02.2012 tarih ve 6273 sayılı Kanun ile değişik 5. maddesinde öngörülen yaptırımın, idari yaptırıma dönüşmesi ve mağdurların zararının karşılaması dikkate alınarak, 5271 sayılı CMK’nın 231. maddesindeki objektif koşulların yanında, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurulup, yeniden suç işleyip işlemeyeceği hususu değerlendirilerek, sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması koşullarının oluşup oluşmadığının değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
2- 5237 sayılı TCK’nın 61/8. maddesi hükmü karşısında, nitelikli dolandırıcılık suçunda adli para cezası hesaplanırken, bu madde hükmüne göre cezanın belirlenmesi ve bireyselleştirilmesine yönelik arttırma ve indirimlerin gün üzerinden yapılması ve sonuç gün ile kişinin bir gün karşılığı ödeyebileceği miktarın çarpılması sonucu cezanın belirlenmesi gerektiği halde, gün olarak belirlenen adli para cezasının hemen paraya çevrilerek, indirimlerin bu miktar üzerinden yapılması suretiyle, 3.760 TL olarak belirlenmesi gereken adli para cezasının 3.777 TL olarak belirlenerek sanık hakkında fazla ceza tayini,
3- Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 06.04.2010 tarih ve 2010/4-71 Esas, 2010/76 Karar sayılı ilamında belirtildiği gibi; 5237 sayılı TCK’nın 51. maddesiyle, bir infaz kurumu haline getirilip, sadece hapis cezasıyla sınırlı olarak kabul edilen ertelemede, maddenin 3. fıkrası uyarınca mahkemece bir deneme süresinin belirlenmesi zorunlu olup, bu sürenin belirlenmemesi veya eksik belirlenmesinin, aleyhe bozma yasağı kapsamında değerlendirilemeyeceği ve denetim süresinin mahkûm olunan hapis cezası süresinden az olamayacak şekilde ve en az 1 yıl olarak belirlenmesi gerektiğinden hareketle, somut olayda anılan emredici düzenlemeye aykırı olacak şekilde, mahkemece nitelikli dolandırıcılık suçundan sonuç olarak 10 ay hapis cezası verilen sanık hakkında 10 ay denetim süresi belirlenmesi,
Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 24/06/2014 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.