Yargıtay Kararı 15. Ceza Dairesi 2012/19892 E. 2014/12596 K. 23.06.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2012/19892
KARAR NO : 2014/12596
KARAR TARİHİ : 23.06.2014

Tebliğname No : 11 – 2010/330864
MAHKEMESİ : Bakırköy 14. Ağır Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 23/03/2010
NUMARASI : 2009/108 (E) ve 2010/48 (K)
SUÇ : Dolandırıcılık

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçu, TCK’nın 158/1-f maddesinde düzenlenmiştir. Maddenin gerekçesinde de; “Dolandırıcılık suçunun, bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle işlenmesi de, birinci fıkranın (f) bendinde bu suçun bir nitelikli unsuru olarak kabul edilmiştir. Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının, özellikle bu kurum ve kuruluşları temsil edenlerin, kurum ve kuruluşları adına hareket eden kişilerin, başkalarını kolaylıkla aldatabilmeleri bir güven kurumu olan bu kuruma güvenin sarsılması bu kurumların araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçunu, nitelikli hâl saymıştır.
Banka ya da kredi kurumlarının araç olarak kullanıldığından söz edilebilmesi için, dolandırıcılık fiili gerçekleştirilirken bankaların olağan faaliyetlerinden ya da bu faaliyeti yürüten sujelerden hileli araçlar kullanılarak yararlanılması veya banka ve kredi kurumlarının olağan faaliyetleri nedeniyle üretmiş oldukları maddi varlıkların suçta araç olarak kullanılarak haksız çıkarın elde edilmesi gerekir. Bankaların ödeme aracı olarak kullanılması halinde bu fıkra uygulanamayacaktır.
Sanığın suç tarihi öncesinde babası olan M..Z.. Ç..den almış olduğu vekâletname ile çek keşide etmeye yetkili kılındığı, 17.05.2005 tarihinde ise, çek keşide etme yetkisinin kaldırılmasına rağmen suça konu çekleri keşide ederek kullandığının iddia edildiği olayda; sanığın aşamalardaki tüm savunmalarında, şikâyetçi şirketle bir ticari ilişkisinin bulunmadığını, imzaların kendisine ait olduğunu, yazı, tarih ve ciroların ise kendisine ait olmadığını, çekleri yetkili olduğu sırada ticari ilişki çerçevesinde vermek üzere hazırlamasına rağmen, anlaşmanın sağlanamaması nedeniyle veremediğini, kendisinde imzalı durduğu sırada eşi tarafından piyasaya sürüldüğünü belirtmesi karşısında, maddi gerçeğin hiçbir kuşkuya yer vermeksizin ortaya çıkarılması bakımından, hesap sahibi olan M.. Z.. Ç..’in dinlenerek sanıkla aralarında çeklerin keşide edilmesine ilişkin sözlü veya yazılı anlaşmanın bulunup bulunmadığı, işlerin fiilen kim tarafından yürütüldüğü, çeklerin hangi ticari ilişki çerçevesinde verildiğini bilip bilmediğinin sorulması ile çeklerin arkasında ciranta olarak görünen kişiler ile şikâyetçi şirket yetkililerinin beyanlarına başvurularak, çeklerin ellerine hangi hukuksal ilişki çerçevesinde geçtiği, kimden ve ne zaman aldıkları, buna ilişkin fatura veya belgelerinin bulunup bulunmadığı, sanıktan almışlarsa yetkili olup olmadığına dair ne gibi bilgilerinin olduğu, daha öncesinde bu şekilde keşide edilmiş çeklerin verilip verilmediği, verilmişse ödenip ödenmediği, suça konu çeklere ilişkin olarak sanık ya da keşideci tarafından ödenmeme konusunda bir itirazın bulunup bulunulmadığı, itirazda bulunulmuş ise, buna ilişkin belgeler ve icra dosyasının getirilmesi ile çek asılları üzerindeki rakam, yazı ve tarihlerin kime ait olduğunun tespiti için çekte keşideci görünen M.. Z..Ç.. cirantalar, sanık ve eski eşi S..G..’in yazı ve rakam örnekleri alınarak kim tarafından düzenlendiklerinin tespit edilmesi ile suça konu çeklerin ileri tarihli düzenlenip düzenlenmediği, önceden doğmuş borç karşılığında verilip verilmediği ile bedellerinin ödenip ödenmediğinin araştırılmasından sonra, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken, yazılı şekilde eksik incelemeyle hüküm kurulması,
Kabule göre de;
5237 sayılı TCK’nın 158. maddesinin 1. fıkrasının (e), (f) ve (j) bentlerinde sayılan hallerde adli para cezasının tayininde suçtan elde edilen haksız menfaat miktarı belli ise; tespit olunacak temel gün, suçtan elde olunan haksız menfaatin iki katından az olmayacak şekilde asgari bu miktara yükseltilerek, belirlenecek gün sayısı üzerinden artırım ve eksiltmeler yapıldıktan sonra ortaya çıkacak sonuç gün sayısı ile bir gün karşılığı olarak aynı kanunun 52. maddesi uyarınca, 20-100 TL arasında takdir olunacak miktarın çarpılması neticesinde sonuç adli para cezasının belirlenmesi yerine, yazılı şekilde uygulama yapılması,
Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu nedenlerle, 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesine istinaden uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, aynı kanunun 326. maddesi gereğince sonuç ceza miktarı yönünden sanığın kazanılmış haklarının gözetilmesine, 23.06.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.