YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2012/19799
KARAR NO : 2014/12565
KARAR TARİHİ : 23.06.2014
Tebliğname No : 11 – 2010/230667
MAHKEMESİ : Adana 15. Asliye Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 26/11/2009
NUMARASI : 2008/1007 (E) ve 2009/1305 (K)
SUÇ : Dolandırıcılık
Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
Dolandırıcılık suçunun dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle işlenmesi, bu suçun temel şekline göre daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektiren bir durum olarak TCK’nın 158/1-a maddesinde düzenlenmiştir. Madde gerekçesine göre, burada dikkat edilmesi gereken husus, dinin bir aldatma aracı olarak kullanılmasıdır.
Din, bir topluluğun sahip olduğu kutsal kitap, peygamber ve Allah kavramını da genellikle içinde bulunduran inanç sistemi ve bu sisteme bağlı olarak yerine getirmeye çalıştığı ahlaki kurallar bütünüdür. Dini inanç, dine inanan, belirli bir dine mensup kişinin duygularıdır. Bir insanın dini inanç ve duyguları ile doğup büyüdüğü, terbiyesini aldığı ailesi, çevresi ve içinde bulunduğu toplum arasında çok sıkı bir ilişki bulunmaktadır.
Bu nitelikli unsurun gerçekleşebilmesi ve suçun oluşabilmesi için, dini kurallara bağlı olanların, önem verdiği değerler, dini inanç ve duygular aldatma aracı olarak kötüye kullanılmalı, bu suretle gerçekleştirilen hile ile haksız bir yarar da sağlanmış olmalıdır.
Sanığın, hastane çıkışında katılanın yanına yaklaşarak “Münevver Hanım” diye hitap ettiği, katılanın bu isimde kardeşinin olduğunu söylediği, sanığın “Kozan yolundaki İstikbal mağazası sahibi Leyla Hanımın eşiyim, bir yakınımız öldü, para yardımı yapıyoruz.” demesi üzerine katılanın böbrek hastası abisi olduğunu söylediği ve yardımı kabul ettiği, sanığın katılanı Günerhan apartmanı girişine götürdüğü, burada kimliği tespit edilemeyen şahısla konuşarak içeri girdikleri ve tekrar gelerek elinde 2000 TL olduğunu, hocanın gönderdiğini söyleyip katılana verdiği ve “1000 TL daha getireceğim” diyerek tekrar içeri girdiği, çıktığında “Hoca okumak için altın türü bir şey istiyor, okutup tekrar getireceğim” diyerek katılanı kandırıp kolunda bulunan 1 adet altın bilekliği ve daha önce verdiği parayı da alarak tekrar içeri girip olay yerinden kaçtığı iddia edilen olayda; eylemin temas ettiği 5237 sayılı TCK’nın 158/1-a maddesinde düzenlenen “Dini inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle” nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturup oluşturmayacağına ilişkin delilleri takdir ve tartışmanın üst dereceli Ağır Ceza Mahkemesine ait olduğu gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi gerekirken duruşmaya devamla yazılı şekilde, hüküm kurulması,
Bozmayı gerektirmiş, Cumhuriyet Savcısı ve sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ceza miktarı itibariyle sanığın kazanılmış haklarının CMUK’nın 326/son maddesi uyarınca saklı tutulmasına, 23/06/2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.