YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2012/18985
KARAR NO : 2014/12395
KARAR TARİHİ : 19.06.2014
Tebliğname No : 11 – 2010/288489
MAHKEMESİ : Niğde Ağır Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 14/05/2010
NUMARASI : 2008/118 (E) ve 2010/125 (K)
SUÇ : Dolandırıcılık
Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
TCK’nın, 158. maddenin ikinci fıkrasında yer alan bu düzenlemeyle failin, kamu görevlileriyle ilişkisi olduğunu, onlar nezdinde hatırı sayıldığını ileri sürerek ve belli bir işin gördürüleceği vaadiyle aldatarak, başkasından menfaat temin etmesi nitelikli dolandırıcılık kabul edilmektedir. Suçun maddî unsuru, kamu görevlileri yanında hatıra sayıldığının, onlarla ilişkisi bulunduğunu iddia ederek, yapılacak aracılık karşılığında kamu görevlisine verilmek üzere,para veya başkaca menfaat almak,kabul etmektir.
Kamu görevlisi, TCK madde 6’da tanımlanmış ve açıklanmıştır. Bu suçun meydana gelmesi için, suç konusunun resmî nitelikte bir iş olması ve failin kamu görevlileriyle ilişkisi olduğundan bahsederek dolandırıcılık eylemini gerçekleştirmesi gerekir. Faildeki ahlaki kötülüğün, yalnız başkalarını dolandırmakla kalmayıp, aynı zamanda kamu görevlilerini şüphe altına sokmasındaki vahameti,suçu nitelikli hâle getirmiştir.
Bu iddia yapıldığında, o kamu görevlisinin gerçekten var olup olmadığı yada o işi yapmaya yetkili bulunup bulunmadığının bir önemi yoktur. Ancak nüfuzdan faydalanacağı söylenen kişinin kamu görevlisi olması gerekir. Kamu görevlisi sayılmayan bir kişiyle ilişkisinden dolayı bir yarar sağlanması halinde bu nitelikli hal uygulanmayacaktır. Kamu görevlisinin taraflarca tanınan ve bilinen bir görevli olması aranmaz. Asıl olan tarafların anladıkları ve anlattıkları memurun makam olarak belirlenebilen bir görevli olmasıdır. Failin mağdurdan sağladığı çıkarı… başsavcısına, …kaymakamına, vereceğim şeklindeki beyanında başsavcının, kaymakamın kişi, makam ve görev olarak yeterince belirliliği bulunmaktadır. Failin, belirli bir memur yanında hatırı sayıldığından bahsedilmeksizin, bakanlardan, milletvekillerinden, hakimlerden,tanıdıkları olduğu ve işi halledeceğini söyleyerek çıkar sağlanması halinde basit dolandırıcılık söz konusu olacak ve TCK’nın 158/2. maddesi uygulanamayacaktır. Keza, failin belli bir memur yanında hatırı sayıldığından söz etmeksizin kendisini kamu kurumunda görevli (müfettiş, genel müdür vb.) olarak tanıtıp müştekinin tayinini yaptırabileceğini söylemesi halinde eylemi, basit dolandırıcılık suçunu oluşturacaktır.
Kamu görevlisine gerçekten ve onun bilgisi içinde çıkar sağlanmış ise eylem rüşvet suçunu oluşturacaktır.
Somut olayda; sanığın suç tarihinde arkadaş olan katılanlara irtibata geçerek kendisini malı mülkü çok olan işadamı olarak tanıtıp samimiyet kurduğu, akabinde müştekilere Nevşehir’de NATO kaynaklı Milli İstihbarat Teşkilatı’nın yaptıracağı Kürtçe eğitim veren bir okul ihalesinin olduğunu, işin tutarının 2.700.000,00 TL olduğunu, emanet usulü yaptırılacağını, yetkili komutanının kendisinin arkadaşı olduğunu, gerekli belgeleri hazırladıklarını, ihaleyi kesinlikle alabileceklerini söyleyerek ihaleye ortak olarak birlikte girmeyi teklif ettiği, kendisinin yüzde 40, katılanlardan M.. T..’ın yüzde 40, diğer katılan H.. A..’nun yüzde 20 oranında ortak olarak ihaleye girme konusunda anlaştıkları, sanığın ihale işinin takibi için Ankara’ya gideceğini, NATO güvenlik belgesi alacağını, bu belgeleri almak için masraf yapılacağını, herkesin hissesi oranında bu masrafı karşılayacağını söyleyerek katılan Mehmet’ten 3.000,00 TL, H.. A..’dan 1.500,00 TL aldığı, ayrıca aynı gün telefon ile katılan Mehmet’i arayıp Ankara’da olduğunu, paranın yetmediğini, kendisinde de para kalmadığını, 1.500,00 TL daha gerektiğini söylediği, Mehmet’in 17/05/2007 tarihinde sanığın İş Bankası Kayseri Şubesi’ndeki hesabına bu parayı havale ettiği, sanığın Niğde’ye döndüğünde yine ihale işlemleri için gerekli olduğunu söyleyerek katılan Mehmet’ten 1.600,00 ve 300,00 TL para daha aldığı, böylece sanığın MİT’te tanıdığı akrabası komutan olduğunu söyleyerek gerçekte olmayan ihaleyi alacaklarını katılanları inandırıp, onları kandırıp dolandırdığı ve sanığın kişi, makam ve görev olarak belirli bir memur yanında hatırı sayıldığından bahsetmemesi karşısında eylemin basit dolandırıcılık suçunu oluşturduğuna dair kabulde isabetsizlik görülmemiştir.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, O yer Cumhuriyet savcısı ve sanığın yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1-Sanığın atılı dolandırıcılık suçunu her iki katılana karşı aynı hileli hareketlerle ve tek eylemle gerçekleştirdiği, ayrıca katılan M.. T..’dan aynı suçu işleme kararının icrası kapsamında değişik zamanlarda haksız menfaat temin ettiğinin anlaşılması karşısında, tek dolandırıcılık suçundan mahkumiyetine karar verilip, verilen cezadan TCK 43/1. maddesi gereğince artırım yapılması gerektiği gözetilmeyerek, sanığın ikez dolandırıcılık suçundan mahkumiyetine karar verilmesi,
2-Sanık hakkında uygulanan hapis cezaları alt sınırdan tayin edildiği halde, adli para cezaları belirlenirken yeterli ve yasal gerekçe gösterilmeksizin, aynı gerekçeyle, asgari hadden uzaklaşılması suretiyle belirlenerek sanığa fazla ceza tayini,
Bozmayı gerektirmiş, O yer Cumhuriyet savcısı ve sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 19.06.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.