YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2012/17776
KARAR NO : 2014/10859
KARAR TARİHİ : 02.06.2014
Tebliğname No : 11 – 2010/199309
MAHKEMESİ : Tarsus 1. Ağır Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 11/05/2010
NUMARASI : 2009/259 (E) ve 2010/166 (K)
SUÇ : Kamu görevlileriyle ilişkisi olduğundan ve onlar nezdinde hatırı sayıldığından bahisle dolandırıcılık(değişen suç vasfına göre dolandırıcılık)
Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp,onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı,sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli,olayın özelliği,fiille olan ilişkisi,mağdurun durumu,kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
TCK’nın,158. maddenin İkinci fıkrasında yer alan bu düzenlemeyle failin, kamu görevlileriyle ilişkisi olduğunu,onlar nezdinde hatırı sayıldığını ileri sürerek ve belli bir işin gördürüleceği vaadiyle aldatarak,başkasından menfaat temin etmesi nitelikli dolandırıcılık kabul edilmektedir. Suçun maddî unsuru,kamu görevlileri yanında hatıra sayıldığının, onlarla ilişkisi bulunduğunu iddia ederek,yapılacak aracılık karşılığında kamu görevlisine verilmek üzere,para veya başkaca menfaat almak,kabul etmektir. Kamu görevlisi, TCK madde 6’da tanımlanmış ve açıklanmıştır. Bu suçun meydana gelmesi için,suç konusunun resmî nitelikte bir iş olması ve failin kamu görevlileriyle ilişkisi olduğundan bahsederek dolandırıcılık eylemini gerçekleştirmesi gerekir. Faildeki ahlaki kötülüğün,yalnız başkalarını dolandırmakla kalmayıp,aynı zamanda kamu görevlilerini şüphe altına sokmasındaki vahameti,suçu nitelikli hâle getirmiştir. Bu iddia yapıldığında,o kamu görevlisinin gerçekten var olup olmadığı,yada o işi yapmaya yetkili bulunup bulunmadığının bir önemi yoktur. Ancak nüfuzdan faydalanacağı söylenen kişinin kamu görevlisi olması gerekir. Kamu görevlisi sayılmayan bir kişiyle ilişkisinden dolayı bir yarar sağlanması halinde bu nitelikli hal uygulanmayacaktır. Kamu görevlisinin taraflarca tanınan ve bilinen bir görevli olması aranmaz. Asıl olan tarafların anladıkları ve anlattıkları memurun makam olarak belirlenebilen bir görevli olmasıdır. Failin mağdurdan sağladığı çıkarı….Başsavcısına,…kaymakamına, vereceğim şeklindeki beyanında Başsavcının,Kaymakamın kişi,makam ve görev olarak yeterince belirliliği bulunmaktadır. Failin,belirli bir memur yanında hatırı sayıldığından bahsedilmeksizin, bakanlardan, milletvekillerinden, hakimlerden, tanıdıkları olduğu ve işi halledeceğini söyleyerek çıkar sağlanması halinde basit dolandırıcılık söz konusu olacak ve TCK’nın 158/2. maddesi uygulanamayacaktır. Keza,failin, belli bir memur yanında hatırı sayıldığından söz etmeksizin kendisini Kamu kurumunda görevli (müfettiş, genel müdür vb.)olarak tanıtıp müştekinin tayinini yaptırabileceğini söylemesi halinde eylemi,basit dolandırıcılık suçunu oluşturacaktır. Kamu görevlisine gerçekten ve onun bilgisi içinde çıkar sağlanmış ise eylem rüşvet suçunu oluşturacaktır.
Katılanın inşaatlarda sıva ustası olarak çalıştığı ve düzenli bir işinin bulunmadığı, Ana Çocuk Sağlığı’nda hizmetli olarak çalışan ve babasının arkadaşı olan sanıkla tanıştığı, katılanın, işsiz olduğunu ve iş aradığını zaman zaman sanığa söylediği, en sonunda sanıktan kendisine bir iş bulmasını istediği, aradan uzun bir zaman geçtikten sonra, sanığın katılana, İŞKUR’da tanıdığı arkadaşları olduğunu, kendisine iş bulabileceğini, bunun için 6.350 Dolar para gerektiğini, bunun 5.000 Dolarını işin yapılması için ordaki arkadaşlara vereceğini, gerisini kendisinin alacağını söylediği, katılanın da önce 5.000 Doları, sonra geri kalan parayı sanığa verdiği, sanığın katılana, “senin yapacağın tek şey var, işçi bulma kurumuna git müracaat et” dediği bunu üzerine katılanın ilgili kurama müracaat ettiği, aradan birkaç ay geçtikten sonra sanığın katılana “senin işin olacak, ancak bana güvenmiyorsan sana senet vereyim” dediği ve 6350 Dolar bedelli senedi düzenleyip katılana verdiği, bir süre sonra, sanığın katılana KPSS sınavına girip en az 50 puan alması gerektiğini söylediği, bunun üzerine katılanın KPSS sınavına girdiği 69 puan alıp sonuç belgesini de sanığa gösterdiği, sanığın sürekli çok güzel bir iş bulduğunu söyleyerek katılanı oyaladığı, daha sonra katılanın parasını istemesine rağmen vermediği gibi katılanın herhangi bir işe de yerleşmediği, olayın tanık tarafından doğrulandığı, böylece sanığın katılana yönelik hileli hareketlerle nitelikli dolandırıcılık suçunu işlediğinin iddia edildiği olayda, sanık, katılan ve tanık beyanları ile tüm dosya kapsamına göre, basit dolandırıcılık suçunun sanık tarafından işlendiği sabit olmakla bu gerekçelere dayanan mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik bulunmamıştır.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre sanık müdafiinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
5237 sayılı TCK’nın 43. maddesinin, haksız menfaatin baştan belirlenmediği ve değişik tarihlerde aynı kast altında menfaat talep edilmesi durumunda uygulanacağı; buna rağmen, baştan belirlenen haksız menfaatin değişik fasılalarla katılandan istemesi halinde ise, zincirleme suç koşullarının oluşmayacağı dikkate alınarak, sanık tarafından baştan belirlenen 6.350 Dolar paranın iki taksit halinde katılan tarafından ödenmesi eyleminde tek suç oluşacağı gözetilmeden, zincirleme suç hükümlerinin uygulanması suretiyle sanığa fazla ceza tayini,
Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu nedenlerle, 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 02/06/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.