Yargıtay Kararı 15. Ceza Dairesi 2012/17638 E. 2014/10919 K. 02.06.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2012/17638
KARAR NO : 2014/10919
KARAR TARİHİ : 02.06.2014

Tebliğname No : 11 – 2010/125518
MAHKEMESİ : Muğla 1. Ağır Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 19/11/2009
NUMARASI : 2009/224 (E) ve 2009/368 (K)
SUÇ : Nitelikli dolandırıcılık, resmi belgede sahtecilik

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
5237 sayılı TCK’nın 158/1-j bendinde, dolandırıcılık suçunun, Banka veya diğer kredi kurumlarınca tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlamak maksadıyla, işlenmesi nitelikli hal olarak kabul edilmiştir. Bu suçun oluşabilmesi için, kredi elde eden kişinin banka veya diğer kredi kurumu görevlilerini hile ile aldatmış olması gerekir. Krediyi alan kişinin aldatıcı herhangi bir eylemi olmaksızın, sırf banka elemanlarının kendi görevlerini layıkıyla yerine getirmemeleri yüzünden bir kredi açılmışsa, dolandırıcılıktan bahsedilemez, şartları varsa bankacılık suçundan bahsedilebilir.
Bu suçun mağdurları banka ve diğer kredi kurumlarıdır.5411 sayılı “Bankacılık Kanununun 3. maddesinde banka, 48. maddesinde ise kredinin tanımı yapılmıştır. Tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlama suçun konusudur. Kredinin tahsis edilmesinin gerekli olup olmadığı, kredi verecek kuruluşun mevzuatında öngörülen düzenlemeler çerçevesinde belirlenir. Fiil, sahte kıymet takdiri raporları veya gerçeğe aykırı belgeler, bilançolar düzenleyerek hileli davranışıyla bunları aldatmaktadır.
Kredi kurumu banka olmamasına karşın faiz karşılığında olsun veya olmasın, kanunen borç vermeye yetkili kılınan kurumlar anlaşılır. Bu itibarla böyle bir yetkiye sahip olmayan bir kişi veya kuruluşa karşı bu fiilin işlenmesi hâlinde koşulları varsa, basit dolandırıcılık suçu söz konusu olacaktır.
Sanığın Köyceğiz Müftülüğü’nde şoför olarak çalıştığı, yine aynı kurumda çalışan katılan Osman’ın kimlik fotokopisine kendi resmini yapıştırmak suretiyle sahte kimlik fotokopisi oluşturduğu, daha sonra bu kimliğe uygun fotoğraflı sahte ikametgah senedi ve personel maaş bildirim formu düzenlediği, düzenlediği bu belgelerle kendisini katılan O.. K.. olarak tanıtarak Denizbank Ortaca Şubesinden kredi talep ettiği, bankada katılan Osman adına düzenlenmiş kredi başvuru formu, tüketici kredisi sözleşmesi ve bireysel kredi ödeme tablosu standart tercihli hayat sigortası ve eklerini imzaladığı, bu suretle 10.000 TL kredinin kendisine tahsisini sağladığı olayda; nitelikli dolandırıcılık ve resmi belgede sahtecilik suçlarının oluştuğuna yönelik kabulde bir isabetsizlik görülmemiştir.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafiinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1- Ceza Genel Kurulu’nun 08/06/2010 tarihli ve 2010/11-98, 143 sayılı kararında da belirtildiği gibi, 5237 sayılı TCK’nın 43/1 maddesinde bulunan, “değişik zamanlarda” ifadesi nedeniyle zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için, suçların mutlaka değişik zamanlarda işlenmesi gerekli olup, somut olayda, suça konu belgelerin aynı anda verildiği dikkate alındığında sahtecilik eyleminin teselsül ettiğinden söz edilemeyeceği gözetilmeden TCK’nın 43. maddesinin uygulanması suretiyle fazla ceza tayini,
2- Sanığın ödemede bulunduğunu savunması ve 14/07/2009 tarihli katılan bankanın cevabi yazısında sanığın 14/07/2009 tarihli itibariyle 15114,71 TL ödeme yaptığının belirtilmesi karşısında, ödemenin hangi tarihte yapıldığı ve ne miktarda yapıldığı araştırılarak, kısmi ödeme halinde katılan bankadan etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmasına rıza gösterip göstermediği de sorulup neticesine göre sanık hakkında TCK’nın 168. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağının tartışılmaması,
3- 5237 sayılı TCK’nın 158. maddesinin 1. fıkrasının (e), (f) (j) ve (k) bentlerinde sayılan hallerde adli para cezasının tayininde eğer suçtan elde edilen haksız menfaat miktarı belli ise; o takdirde tespit olunacak temel gün, suçtan elde olunan haksız menfaatin iki katından az olmayacak şekilde asgari bu miktara yükseltilerek belirlenecek gün sayısı üzerinden arttırma ve eksiltmeler yapıldıktan sonra ortaya çıkacak sonuç gün sayısı ile bir gün karşılığı aynı kanunun 52. maddesi uyarınca, 20-100 TL arasında takdir olunacak miktarın çarpılması neticesinde sonuç adli para cezası belirlenecektir. Bu açıklama kapsamında sonuç adli para cezasının gün karşılığı belirlenmesi gerekirken, yazılı şekilde doğrudan haksız elde olunan menfaatin iki katı esas alınmak suretiyle karar verilmek suretiyle fazla ceza tayini,
4- Sanık hakkında belirlenen gün para cezasının, TCK’nın 52/2 maddesi uyarınca adli para cezasına çevrilmesi sırasında uygulama maddesinin gösterilmemesi suretiyle CMK’nın 232/6 maddesine aykırı davranılması,
Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 02/06/2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.