Yargıtay Kararı 15. Ceza Dairesi 2012/1743 E. 2013/13889 K. 24.09.2013 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2012/1743
KARAR NO : 2013/13889
KARAR TARİHİ : 24.09.2013

MAHKEMESİ :Ağır Ceza Mahkemesi
SUÇ : Dolandırıcılık
HÜKÜM : Düşme

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir.
Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır.
Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, mağdurun durumu, fiille olan ilişkisi, kullanılan hilenin şekli, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
TCK’nın, 158. maddenin İkinci fıkrasında yer alan bu düzenlemeyle failin, kamu görevlileriyle ilişkisi olduğunu, onlar nezdinde hatırı sayıldığını ileri sürerek ve belli bir işin gördürüleceği vaadiyle aldatarak, başkasından menfaat temin etmesi nitelikli dolandırıcılık kabul edilmektedir. Suçun maddî unsuru, kamu görevlileri yanında hatıra sayıldığının, onlarla ilişkisi bulunduğunu iddia ederek, yapılacak aracılık karşılığında kamu görevlisine verilmek üzere, para veya başkaca menfaat almak, kabul etmektir.
Kamu görevlisi, TCK madde 6’da tanımlanmış ve açıklanmıştır. Bu suçun meydana gelmesi için, suç konusunun resmî nitelikte bir … olması ve failin kamu görevlileriyle ilişkisi olduğundan bahsederek dolandırıcılık eylemini gerçekleştirmesi gerekir. Faildeki ahlaki kötülüğün, yalnız başkalarını dolandırmakla kalmayıp, aynı zamanda kamu görevlilerini şüphe altına sokmasındaki vahameti, suçu nitelikli hâle getirmiştir.
Bu iddia yapıldığında, o kamu görevlisinin gerçekten var olup olmadığı, yada o işi yapmaya yetkili bulunup bulunmadığının bir önemi yoktur. Ancak nüfuzdan faydalanacağı söylenen kişinin kamu görevlisi olması gerekir. Kamu görevlisi sayılmayan bir kişiyle ilişkisinden dolayı bir yarar sağlanması halinde bu nitelikli hal uygulanmayacaktır. Kamu görevlisinin taraflarca tanınan ve bilinen bir görevli olması aranmaz. Asıl olan tarafların anladıkları ve anlattıkları memurun makam olarak belirlenebilen bir görevli olmasıdır. Failin mağdurdan sağladığı çıkarı (…Başsavcısına, …kaymakamına,) vereceğim şeklindeki beyanında Başsavcının, Kaymakamın kişi, makam ve görev olarak yeterince belirliliği bulunmaktadır. Failin, belirli bir memur yanında hatırı sayıldığından bahsedilmeksizin, bakanlardan, milletvekillerinden, hakimlerden, tanıdıkları olduğu ve işi halledeceğini söyleyerek çıkar sağlanması halinde basit dolandırıcılık söz konusu olacak ve TCK’nın 158/2. maddesi uygulanamıyacaktır. Keza, failin, belli bir memur yanında hatırı sayıldığından söz etmeksizin kendisini Kamu kurumunda görevli (müfettiş, genel müdür vb.) olarak tanıtıp müştekinin tayinini yaptırabileceğini söylemesi halinde eylemi, basit dolandırıcılık suçunu oluşturacaktır.
Kamu görevlisine gerçekten ve onun bilgisi içinde çıkar sağlanmış ise eylem rüşvet suçunu oluşturacaktır.
Somut olayda; karar tarihinde yürürlükte bulunan 5271 sayılı CMK’nın 225. maddesi uyarınca hükmün konusu duruşmanın neticesine göre iddianamede gösterilen fiilden ibaret olup … Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 06/02/2008 gün ve 2008/1049 sayılı iddianamesinde aynen “Müştekinin komşusuna özel sağlık hizmeti veren şüphelinin, şeker hastası olan müştekinin sağlık problemlerine de yardımcı olması nedeni ile aralarında güven ilişkisi doğduğu, Şüphelinin, 1973 yılında sigorta kaydı bulunduğu ve Bağ-Kur’dan emekli olabileceğine ikna ettiği müştekiden 2000 yılında 8.000.YTL aldığı, 2005 yılı Haziran ayına kadar işlemleri gerçekleştirdiği yolunda oyaladığı müştekiden 2005 yılı Haziran ayı içerisinde 4.000.YTL daha aldığı…” belirtilerek sanığın dolandırıcılık suçundan TCK’nın 157/1. maddesi uyarınca cezalandırılması istemiyle … 5. Asliye Ceza Mahkemesinde kamu davası açıldığı, anılan mahkemenin 03.12.2008 tarihli kararıyla, sanığın suç tarihi ve öncesinde kendisinin kamu görevlileri ile yakın ilişkisinin olduğunu söyleyip bu konuda müştekiye yardımcı olabileceğini, müştekinin belli miktarlarda para verdiği taktirde onu SSK dan emekli edebileceğini beyan edip kandırarak müştekiden peyder pey iddianamede belirtilen miktarlarda para aldığı daha sonrada iade etmediği, dolayısıyla bu şekilde gerçekleşen eylemin iddianamedeki sevk maddesinin dışında TCK’nın 158/2. maddesindeki suçu oluşturduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verildiği, ağır ceza mahkemecesince yürütülen yargılama sonunda suç tarihinde yanılgıya düşülerek davanın zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılmasına karar verilmiş ise de;
Suç tarihinin sanığın son menfaati temin ettiği tarih olan 2005 yılı Haziran ayı olması nedeniyle, bu konuda müşteki ile birlikte tanık …’ın de beyanı alınarak tüm delillerin değerlendirilmesi suretiyle hüküm kurulması gerekirken suç tarihindeki yanılgı sonucu yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması,
Bozmayı gerektirmiş, katılanın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 24/09/2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.