Yargıtay Kararı 15. Ceza Dairesi 2012/17038 E. 2014/9293 K. 12.05.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2012/17038
KARAR NO : 2014/9293
KARAR TARİHİ : 12.05.2014

Tebliğname No : 11 – 2010/143558
MAHKEMESİ : Kadıköy Ağır Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 24/12/2009
NUMARASI : 2008/82 (E) ve 2009/376 (K)
SUÇ : Nitelikli dolandırıcılık

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Şartları oluşmadığından, katılan vekilinin duruşmalı inceleme talebinin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 318. maddesi uyarınca reddine karar verilerek temyiz isteklerinin dolandırıcılık suçuna yönelik olduğu kabul edilerek yapılan incelemede;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp,onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı,sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
Yaşın küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, ayyaşlık veya bunlara benzer durumlarda bulunma dolayısıyla, fiil ve hareketlerin saikini ve sonuçlarını doğru olarak algılayamayan kişilerin dolandırılması, TCK’nın 158/1-c bendiyle ağırlaştırıcı neden kabul edilmiştir. Algılama yeteneğinin zayıflığından yararlanmak suretiyle kişilerin aldatılması daha kolaydır. Algılama,duyu organları aracılığıyla, olay, nesne ve ilişkileri birbirinden ayırt etme demektir. Yaş küçüklüğü, akıl hastalığı,akıl zayıflığı, sarhoşluk, uyuşturucu etkisinde bulunma yada bunlara benzer
sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olan kişilerin aldatılması suçun konusudur. Mağdurda zayıf da olsa bir irade, zayıflamış bilinç var olmalıdır. Akla uygun davranma demek,belli bir olay karşısında normal insanlardan çoğunun izleyeceği davranışa uygun hareket etmek demektir. Hâkim, somut olayın mahiyetini, kişinin içerisinde yaşadığı sosyal çevreyi, gelişme derecesini, muhakeme ve fikrî becerisini göz önünde tutarak değerlendirme yapacaktır. Algılama yeteneğinin çok zayıf olması veya hiç olmaması halinde, aldatılması gereken bir irade söz konusu olmayacağından dolandırıcılık suçundan bahsedilemeyeceğinden hırsızlık suçu söz konusu olacaktır. Ceza sorumluluğu olmıyan 12 yaşını bitirmemiş çocukların ve tam akıl hastalarının yaptıkları hareketlerin anlam ve sonuçlarını bilemeyeceklerinden aldatılmalarından ve dolandırılmalarından bahsedilemez. 12 yaşını tamamlayıp 15 yaşını tamamlamayan çocukların algılama yeteneklerinin bulunup bulunmadığı araştırılarak, bulunmaması halinde eylem,hırsızlık suçunu oluşturacaktır. Fail, bilerek mağdura uyuşturucu madde vererek veya sarhoş ederek onun algılama yeteneğini azaltmış ise ve oluşturulan bu zayıflık anında mal alınmışa eylem, TCK’nın 148/3 kapsamında mefruz cebir kapsamında değerlendirileceğinden yağma suçunu oluşturacaktır.
Sanığın, bir lokantada sohbet ederek tanışıp arkadaş olduğu katılana, üniversite mezunu olduğunu, okutman olarak görev yaptığını ve bekar olduğunu belirterek güven kazandıktan sonra, evlenme vaadiyle duygusal ilişki içerisine girdiği katılanı, kendisine ev alacağından bahisle Tapu Müdürlüğüne götürüp, katılanın algılama yeteneğinin zayıflığından faydalanarak katılan adına tapuda kayıtlı bulunan taşınmazın kendi üzerine tescil edilmesini sağlamak suretiyle haksız menfaat temin ettiğinin iddia edildiği olayda;
İstanbul Adli Tıp Kurumu 4.İhtisas Kurulunun 14.11.2007 tarihli raporunda; tapu dairesinde söz konusu taşınmazın sanığa devredildiği 02.09.2005 tarihinde, şuur ve hareket serbestisini ve olayları kavrayıp sağlıklı sonuçlara varabilme yeteneğini ortadan kaldıracak derecede “Şizoaffektif bozukluğu” denilen akıl hastalığı nedeniyle kendisine yönelik telkinlere mükavim olamayacağı, kendi hür iradesi istikametinde serbest olarak eylem ve işlemlerde bulunamayacağı belirlenen ve bu kapsamda vesayet altına alınan katılana, üniversite mezunu olduğunu, okutman olarak görev yaptığını ve bekar olduğunu belirterek güven kazanan sanığın, evlenme vaadiyle duygusal ilişkisi içerisine girdiği katılanı, kendisine ev alacağından bahisle Tapu Müdürlüğüne götürüp, katılanın algılama yeteneğinin zayıflığından
faydalanarak katılan adına tapuda kayıtlı bulunan taşınmazın kendi üzerine tescil edilmesini sağlamak suretiyle haksız menfaat temin etmesi şeklinde gerçekleştirdiği sabit görülen eyleminin; 5237 sayılı TCK’nın 158/1.c maddesinde tanımlanan “kişinin algılama yeteneğinin zayıflığından yararlanmak suretiyle dolandırıcılık” suçunu oluşturacağı ve bu suçtan mahkumiyetine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden delillerin takdir ve değerlendirilmesinde yanılgıya düşülmek suretiyle yazılı şekilde sanığın beraatine karar verilmesi,
Bozmayı gerektirmiş, Cumhuriyet savcısı ve katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 12.05.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.