YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2012/16930
KARAR NO : 2014/9375
KARAR TARİHİ : 12.05.2014
Tebliğname No : 15 – 2012/7115
MAHKEMESİ : Diyarbakır 1. Asliye Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 12/05/2011
NUMARASI : 2008/415 (E) ve 2011/543 (K)
SUÇ : Dolandırıcılık (Vasıf değişikliği neticesinde hırsızlık)
Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 25.12.2012 tarih ve 2012/13-1300-1869 sayılı ilamında da vurgulandığı üzere, sanığın yüzüne karşı verilen hükme ilişkin temyiz süresinin tefhim tarihinden itibaren işlemeye başlaması için kanun yolu bildiriminin kanunun öngördüğü şekilde ve ilgiliyi yanıltmayacak biçimde yapılması gerektiği; somut olayda ise, sanığın yüzüne karşı verilen 12.05.2011 tarihli hükümde başvurulacak kanun yoluna ilişkin bildirimde, sürenin başlangıcının “tefhim veya tebliğ” şeklinde gösterilmesi suretiyle, sürenin “tefhimden” mi yoksa “tebliğden” itibaren mi başlayacağı konusunda duraksamaya yol açtığından bildirimin eksik ve yanıltıcı olduğu, dolayısıyla temyiz süresinin başlangıcının hüküm tarihi olarak kabulünün mümkün olamayacağı anlaşılmakla, sanığın 09.12.2011 tarihli temyiz talebinin yasal süresi içerisinde olduğu belirlendiğinden
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
Sanığın 03.05.2008 tarihinde şikayetçi E.. A..’a ait dükkana giderek eşine cep telefonu almak istediğini beyan etmesi
üzerine şikayetçinin kendisine 352 264 016 …..IMEI numaralı NOKIA 6280 marka 2. el cep telefonunu verdiği, fakat sanığın cep telefonunu eşine gösterdikten sonra alabileceğini o an için parasını veremeyeceğini söyleyip H. G. ait araç ruhsat fotokopisini şikayetçiye vererek güven sağladıktan sonra cep telefonunu alıp dükkandan ayrıldığı; sanığın aynı şekilde şikayetçi İ.. Ö..’a ait işyerinden değeri 450 TL olan VERTU mini Gold marka cep telefonunu eşine göstermesi gerektiğini belirtip parasını vermeden kendisine ait olmayan M. B. adına kayıtlı ruhsat fotokopisi ile S.. K.. adına kayıtlı ehliyeti şikayetçiye vererek güven sağladıktan sonra cep telefonunu alıp dükkandan ayrıldığının iddia edildiği somut olaylarda;
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre sanığın yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1-Sanığın olaydan önceki ve sonraki sözleri, davranışları ve şikâyetçi beyanları birlikte değerlendirildiğinde; telefonları satın alma ve eşine gösterme niyeti bulunmayan sanığın asıl amacının mağduru kandırarak telefonunu almak olduğu, bu doğrultuda başkalarına ait ehliyet ve ruhsatları bırakmak suretiyle basit bir yalanı aşan, mağduru yanıltacak ve kandıracak yoğunluk ve güçteki sözleri planlayıp ustaca sergilediği hareketleriyle telefonların zilyetliğini devralmış olması karşısında, eyleminin basit dolandırıcılık suçunu oluşturduğu gözetilmeden, suç vasfında yanılgıya düşülerek hırsızlık suçundan hüküm kurulması,
2-Sanığın, şikâyetçi E.. A..’a karşı eylemini 03.05.2008 tarihinde gerçekleştirdiğinin anlaşılması karşısında; suç tarihi itibariyle 765 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanamayacağının gözetilmemesi,
Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu nedenlerle, 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesine istinaden uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, aynı kanunun 326. maddesi uyarınca sanığın kazanılmış haklarının gözetilmesine, 12.05.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.