Yargıtay Kararı 15. Ceza Dairesi 2012/16231 E. 2014/8564 K. 30.04.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2012/16231
KARAR NO : 2014/8564
KARAR TARİHİ : 30.04.2014

Tebliğname No : 11 – 2010/148380
MAHKEMESİ : Bursa 4. Ağır Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 26/01/2010
NUMARASI : 2009/352 (E) ve 2010/3 (K)
SUÇ : Nitelikli dolandırıcılık, resmi belgede sahtecilik

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçu, TCK’nın 158/1-f maddesinde düzenlenmiştir. Maddenin gerekçesinde de; “Dolandırıcılık suçunun, bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle işlenmesi de, birinci fıkranın (f) bendinde bu suçun bir nitelikli unsuru olarak kabul edilmiştir. Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının, özellikle bu kurum ve kuruluşları temsil edenlerin, kurum ve kuruluşları adına hareket eden kişilerin, başkalarını kolaylıkla aldatabilmeleri bir güven kurumu olan bu kuruma güvenin sarsılması bu kurumların araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçunu, nitelikli hâl saymıştır.
Bilişim sisteminin aldatılmasından söz edilemeyeceği için, ancak bu sistemin araç olarak kullanılarak bir insanın aldatılması yani dolandırılması halinde bu bendin uygulanması mümkündür. Aksi halde yani sisteme girilerek bir kişi aldatılmayıp sistemden yararlanılarak çıkar sağlanmışsa bilişim suçu veya bilişim sistemi kullanılmak suretiyle hırsızlık suçunun oluşması söz konusu olacaktır.
Bilişim sisteminden maksat, verileri toplayıp, yerleştirdikten sonra bunları otomatik işlemlere tâbi tutma olanağını veren manyetik sistemlerdir. Günümüzde bilişim sistemleri ile sesli-görüntülü haberleşme, elektronik imzanın kabulü,yeni ticari ilişkiler, internet bankacılığı hizmeti ile para transferleri ve bunlar gibi pek çok yenilik toplumsal hayata girmiş, bilişim gerek iş gerekse günlük hayatta vazgeçilemeyecek kadar önemli bir noktaya ulaşmış, bilişim teknolojileri daha hızlı ve ucuz bir nitelik arz etmesi nedeniyle,klasik yöntemlere nazaran daha fazla tercih edilir duruma gelmiştir. Bu sistemlerin güvenle kullanılması, aynı anda hızlı ve kolayca birçok kişi tarafından ulaşılması ve diğer taraftaki failin kontrol imkanını azaltması nedeniyle nitelikli hal sayılmıştır.
Banka ya da kredi kurumlarının araç olarak kullanıldığından söz edilebilmesi için,dolandırıcılık fiili gerçekleştirilirken bankaların olağan faaliyetlerinden ya da bu faaliyeti yürüten süjelerden hileli araçlar kullanılarak yararlanılması veya banka ve kredi kurumlarının olağan faaliyetleri nedeniyle üretmiş oldukları maddi varlıkların suçta araç olarak kullanılarak haksız çıkarın elde edilmesi gerekir. Bankaların, ödeme aracı olarak kullanılması halinde bu fıkra uygulanamayacaktır.
Türk Ticaret Bankası Yıldırım Şubesi’nde çek hesabı bulunan sanık Halil’in, ortak iş yaptığı diğer sanık Ali’yi, kendisine ait çek hesabından çek keşide edebilmesi için vekaletnameyle vekil tayin ettiği, bu çek hesabından keşide edilen 05.12.2005 tarihli ve 4.100 TL bedelli çeki sanık Ali’nin şikayetçiden almış olduğu mallar karşılığında ciro ederek verdiği, şikayetçinin bankaya ibraz ettiğinde çekin karşılıksız çıktığı, her iki sanığın da çeki kendisinin keşide etmediğini, diğerinin keşide ettiğini savundukları, bilirkişi raporuna göre de çekteki keşideci imzasının sanıklara ait olmadığı, bu şekilde sanıkların çeki üçüncü bir kişiye keşide ettirerek katılandan aldıkları mallar karşılığında vererek haksız menfaat temin edip nitelikli dolandırıcılık ve resmi belgede sahtecilik suçlarını
işledikleri iddia olunan somut olayda; soruşturma aşamasında her iki sanık da çeki kendisinin keşide etmediğini savunmuş ise de, kovuşturma aşamasında sanık Halil’in suça konu çeki kendisinin keşide ettiğini, diğer sanık Ali’nin ciro ederek katılana verdiğini, işlerinin bozulması nedeniyle çek bedelini ödeyemediklerini beyan etmesi, sanık Ali’nin de aşamalarda değişmeyen savunmalarında çeki diğer sanık Halil’den imzalı bir şekilde aldığını ve ciro ederek katılana verdiğini beyan etmesi karşısında; gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek şekilde tespiti bakımından, öncelikle çek üzerindeki imzanın sanık Halil’e ait olup olmadığı hususundaki çelişkinin giderilmesi açısından Adli Tıp Kurumu’ndan rapor aldırılması, ayrıca sahtecilik suçlarında belgenin aldatma niteliğinin bulunup bulunmadığını belirlemek görevi mahkemeye ait olduğundan, suça konu çek aslının getirtilip incelenerek, özelliklerinin duruşma tutanağına yazılması ve gerekçeli kararda aldatma yeteneğinin tartışılması, icra dosyası getirtilip incelenmesi ve sanıkların borca veya imzaya itiraz edip etmediklerinin araştırılması ve toplanan tüm delillerin sonucuna göre sanıkların hukuki durumunun tayin ve takdiri gerektiği gözetilmeksizin ve ayrıca sanık Ali’nin, diğer sanık Halil’in eylemine ne şekilde iştirak ettiği karar yerinde tartışılıp irdelenmeden eksik incelemeyle yazılı şekilde mahkumiyet kararı verilmesi,
Bozmayı gerektirmiş, sanıkların temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 30.04.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.