YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2012/14644
KARAR NO : 2014/6309
KARAR TARİHİ : 03.04.2014
Tebliğname No : 11 – 2010/111769
MAHKEMESİ : Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 25/02/2010
NUMARASI : 2009/191 (E) ve 2010/40 (K)
SUÇ : Dolandırıcılık, resmi belgede sahtecilik
Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Suça konu çek suretinin dosyada bulunması, grafoloji ve sahtecilik uzmanı bilirkişi Alper Baysal’ın 15.02.2010 tarihli raporunda iğfal kabiliyetinin bulunduğunu belirtilmesine rağmen, çekin ayrıca mahkeme heyeti tarafından incelenmesi gerektiğine, suçtan elde edilen haksız menfaatin iki katı olacak şekilde temel adli para cezasının tespit edilmesi karşısında TCK 158/son hükmüne aykırı olarak doğrudan adli para cezası tayin edildiğine ve 200 gün adli para cezası karşılığı günlüğü 20 TL den hesaplanarak 4.000.00 TL yerine 2.000.00 TL adli para cezasına hükmedilerek sanık hakkında eksik para cezası tayin edimişse de aleyhe temyiz bulunmamasına göre tebliğnamedeki görüşe iştirak edilmeyerek, bu hususlar bozma nedeni yapılmamıştır.
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için;
Failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçu, TCK’nın 158/1-f maddesinde düzenlenmiştir. Maddenin gerekçesinde de; “Dolandırıcılık suçunun, bilişim sistemlerinin, banka veya kredi
Kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle işlenmesi de, birinci fıkranın (f) bendinde bu suçun bir nitelikli unsuru olarak kabul edilmiştir. Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının, özellikle bu kurum ve kuruluşları temsil edenlerin, kurum ve kuruluşları adına hareket eden kişilerin, başkalarını kolaylıkla aldatabilmeleri bir güven kurumu olan bu kuruma güvenin sarsılması bu kurumların araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçunu, nitelikli hâl saymıştır.
Bilişim sisteminin aldatılmasından söz edilemeyeceği için, ancak bu sistemin araç olarak kullanılarak bir insanın aldatılması yani dolandırılması halinde bu bendin uygulanması mümkündür. Aksi halde yani sisteme girilerek bir kişi aldatılmayıp sistemden yararlanılarak çıkar sağlanmışsa bilişim suçu veya bilişim sistemi kullanılmak suretiyle hırsızlık suçunun oluşması söz konusu olacaktır.
Bilişim sisteminden maksat, verileri toplayıp, yerleştirdikten sonra bunları otomatik işlemlere tâbi tutma olanağını veren manyetik sistemlerdir. Günümüzde bilişim sistemleri ile sesli-görüntülü haberleşme, elektronik imzanın kabulü, yeni ticari ilişkiler, internet bankacılığı hizmeti ile para transferleri ve bunlar gibi pek çok yenilik toplumsal hayata girmiş, bilişim gerek iş gerekse günlük hayatta vazgeçilemeyecek kadar önemli bir noktaya ulaşmış, bilişim teknolojileri daha hızlı ve ucuz bir nitelik arz etmesi nedeniyle, klasik yöntemlere nazaran daha fazla tercih edilir duruma gelmiştir. Bu sistemlerin güvenle kullanılması, aynı anda hızlı ve kolayca birçok kişi tarafından ulaşılması ve diğer taraftaki failin kontrol imkanını azaltması nedeniyle nitelikli hal sayılmıştır.
Banka ya da kredi kurumlarının araç olarak kullanıldığından söz edilebilmesi için, dolandırıcılık fiili gerçekleştirilirken bankaların olağan faaliyetlerinden ya da bu faaliyeti yürüten sujelerden hileli araçlar kullanılarak yararlanılması veya banka ve kredi kurumlarının olağan faaliyetleri nedeniyle üretmiş oldukları maddi varlıkların suçta araç olarak kullanılarak haksız çıkarın elde edilmesi gerekir. Bankaların, ödeme aracı olarak kullanılması halinde bu fıkra uygulanamayacaktır.
Sanık N.. T..’nun kardeşi O. T. ile birlikte eniştesi olan K. G.’un üzerine kayden ayakkabı dükkanı açtıkları, dükkanın ticari işlerinde kullanmak üzere K. G.’un Oyakbank’dan aldığı çek koçanından suç konusu çeki herhangi bir yetkisi olmadığı halde, sahte olarak düzenleyip borcuna karşılık, müşteki katılan M.. A..’a ciro ettiği bu suretle resmi belgede sahtecilik ve banka aracı kılınmak suretiyle dolandırıcılık suçlarını işlediğinin iddia edildiği somut olayda; sanık ve kardeşi tanık Oktay’ın ifadelerinde suça konu çeke ait karneyi enişteleri K.G. ile birlikte bankadan aldıklarını, eniştelerinin durumdan haberdar olup, adına çek keşide edilmesine rıza gösterdiğini, işleri kötü gidip çek bedellerini ödeyemeyince adına gelen icra takipleri nedeniyle olayı inkar ettiğini bildirmeleri karşısında, sanığın suç kastı ile hareket edip etmediğinin belirlenebilmesi için soruşturma aşamasında beyanı alınan Kemal Gürol’un tanık olarak ifadesine başvurulup, sanıkların daha önce bu şekilde keşide edip ödedikleri çekler olup olmadığı araştırıldıktan sonra sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerektiğinin gözetilmemesi,
Kabule göre;
1-TCK’nın 158/son maddenin uygulanması sırasında CMK’nın 226. maddesine aykırı olarak sanığa ek savunma hakkı tanınmaması,
2-Sanık hakkında hükmedilen hapis ve adli para cezalarının alt sınırının belirlenmesinde TCK’nın 158/1-son maddesinin gözardı edilmesi,
3-5237 sayılı TCK’nın “Güvenlik Tedbirleri” başlıklı ikinci bölümünün 53. maddesinin 1. fıkrasında düzenlenen, kişinin, kasten işlemiş olduğu suçtan dolayı hapis cezasına mahkûmiyetinin kanuni sonucu olan belli hak yoksunluklardan (a), (b), (d), (e) bentlerinde belirtilenlerin 53. maddenin 2. fıkrası gereğince “infaz tamamlanıncaya kadar”, (c) bendinde belirtilen hak yoksunluğunun ise 53. maddenin 3. fıkrası gereğince “koşullu salıvermeye” kadar geçerli olacağının nazara alınmaması,
Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 03.04.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.