Yargıtay Kararı 15. Ceza Dairesi 2012/14620 E. 2014/6256 K. 02.04.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2012/14620
KARAR NO : 2014/6256
KARAR TARİHİ : 02.04.2014

Tebliğname No : 11 – 2010/109738
MAHKEMESİ : Kayseri 1. Ağır Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 26/10/2009
NUMARASI : 2008/313 (E) ve 2009/383 (K)
SUÇ : Nitelikli dolandırıcılık, resmi belgede sahtecilik

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, mağdurun durumu, fiille olan ilişkisi, kullanılan hilenin şekli, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçu, TCK’nın 158/1-f maddesinde düzenlenmiştir. Maddenin gerekçesinde de; “Dolandırıcılık suçunun, bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle işlenmesi de, birinci fıkranın (f) bendinde bu suçun bir nitelikli unsuru olarak kabul edilmiştir. Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının, özellikle bu kurum ve kuruluşları temsil edenlerin, kurum ve kuruluşları adına hareket eden kişilerin, başkalarını kolaylıkla aldatabilmeleri bir güven kurumu olan bu kuruma güvenin sarsılması bu kurumların araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçunu, nitelikli hâl saymıştır.
Banka ya da kredi kurumlarının araç olarak kullanıldığından söz edilebilmesi için, dolandırıcılık fiili gerçekleştirilirken bankaların olağan faaliyetlerinden ya da bu faaliyeti yürüten sujelerden hileli araçlar kullanılarak yararlanılması veya banka ve kredi kurumlarının olağan faaliyetleri nedeniyle üretmiş oldukları maddi varlıkların suçta araç olarak kullanılarak haksız çıkarın elde edilmesi gerekir. Bankaların, ödeme aracı olarak kullanılması halinde bu fıkra uygulanamayacaktır.
Yukarıdaki ilkeler ışığında somut olay incelendiğinde;
Sanığın hangi şekilde ve kimden temin ettiği tam olarak belirlenemeyen sahte çeki, borçlu olduğu tanık D.. K..’ya verdiği, tanığın bir yakını olan tanık H.. K.. vasıtasıyla çeki bankaya istihbaratını yapmak amacıyla gönderdiğinde sahte olduğu belirlenerek soruşturmaya başlanılan olayda;
1) Sanık hakkında nitelikli dolandırıcılık suçundan verilen mahkumiyet kararına yönelik temyiz isteğinin incelenmesinde; Yargıtay CGK’nın 1998/6-8-69 sayılı ve 03/03/1998 tarihli ilamında belirtildiği gibi, mağdur veya bir başkasına verilen zarar, sanığın hileli söz ve davranışlarından sonra ve bu nitelikteki söz ve davranışların sonucu oluşmalıdır. Önceden oluşmuş bir zarar, veya doğmuş bir borç için, sanığın müştekiye karşı hileli davranışlarda bulunması halinde, dolandırıcılık suçu oluşmaz. Zira karşı taraf, zararın veya alacağının varlığından haberdar olup zarar veya borç, kandırıcı nitelikteki davranışlar sonucu oluşmamıştır.
Somut olayda, sanığın aşamalardaki beyanlarında tanık D.. K..’ya önceden borçlu olması nedeniyle suça konu çeki borcuna karşılık olarak verdiğini beyan etmesi, tanığın da bu hususu doğrulaması karşısında, D.. K..’nın aldatılması suretiyle sanığın menfaat temin ettiği söylenemeyeceğinden, unsurları itibarı ile suçun oluşmadığı gözetilmeden, sanığın atılı suçtan beraatı yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,
2) Sanık hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan verilen mahkumiyet kararına yönelik temyiz isteğinin incelenmesinde; sahtecilik suçlarında belgenin aldatma niteliğinin bulunup bulunmadığını belirlemek görevi mahkemeye ait olduğundan, suça konu belgelerin aslı getirtilip incelenerek, özelliklerinin duruşma tutanağına yazılması ve gerekçeli kararda aldatma yeteneğinin bulunup bulunmadığının tartışılmasından sonra sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini ile suça konu belge aslının denetime olanak tanıyacak şekilde dosya içerisinde bulundurulması gerektiğinin gözetilmemesi,
Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 02.04.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.