YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2012/13884
KARAR NO : 2014/5605
KARAR TARİHİ : 26.03.2014
Tebliğname No : 11 – 2010/98150
MAHKEMESİ : Bakırköy 7. Ağır Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 05/10/2009
NUMARASI : 2008/126 (E) ve 2009/240 (K)
SUÇ : Nitelikli dolandırıcılık suçuna teşebbüs
Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
TCK’nın 158/1-d bendinde belirtilen, kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu meslek kuruluşlarının, siyasî parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçunun işlenmesi, nitelikli hâl kabul edilmiştir. Söz konusu kurum yada kuruluşların konumunun suçun işlenmesinde kolaylık sağlayacağı düşüncesi, bu kurum ve kuruluşların bu suçta araç olarak kulanılmasının, ağırlaştırıcı neden olmasını gerektirmiştir.
Bu nitelikli halin uygulanabilmesi için, bunların isminin kullanılması yeterli olmayıp maddi varlığının kullanılması gerekmektedir. Araç olarak kullanılma, bu kurum veya kuruluşlara ait yazı veya belgeleri amaç dışı olarak kullanmak şeklinde olabilir. Bu kurumlara ait kimlik belgesinin gösterilmesi,basılı evraklarının, kıyafetlerinin, taşıtlarının kullanılması mağdurda güven oluşumunu sağlayacaktır.
Somut olayda; sanık Ö.. Y..’ın, katılanın iş yerine girerek katılana; kendisinin maliyeden geldiğini, iş yerinin yasal şartları taşımadığını, 800 TL ceza keseceğini belirterek hileli hareketlerle katılanın zararına, kendi lehine para almak istediği sırada, katılanın telefon etmesi ve çevreden gelen vatandaşların yardımıyla yakalandığı ve bu şekilde dolandırıcılık suçuna teşebbüs ettiğine dair kabulde bir isabetsizlik görülmemişir.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Katılanın iş yeri komşularının, sanığı önceden tanımış olmaları nedeni ile maliye memuru olmadığını bildikleri için yakalayıp polise teslim ettikleri, sanığın üzerinde maliyenin maddi varlığının kullanıldığına dair herhangi bir belge veya kimlik bulunmadığı gözetildiğinde; sanığın eyleminin basit dolandırıcılığa teşebbüs olması karşısında; yazılı şekilde nitelikli dolandırıcılığa teşebbüsten karar verilmesi,
Kabule göre de;
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 19.06.2007 tarih ve 2007/10-108 E, 2007/152 K sayılı ilamında da belirtildiği gibi, yasa koyucunun ayrıca adli para cezası öngördüğü suçlarda, hapis cezasının alt sınırdan tayini halinde mutlak surette adli para cezasının da alt sınırdan tayini gerektiği yönünde bir zorunluluk bulunmamasına rağmen, yeterli ve yasal gerekçe gösterilmeksizin adli para cezasının alt sınırın üzerinde “60 gün” uygulanması,
Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 26.03.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.