Yargıtay Kararı 15. Ceza Dairesi 2012/13240 E. 2014/793 K. 21.01.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2012/13240
KARAR NO : 2014/793
KARAR TARİHİ : 21.01.2014

Tebliğname No : 15 – 2011/263767
MAHKEMESİ : Isparta . Ağır Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 16/06/2011
NUMARASI : 2011/118 (E) ve 2011/200 (K)
SUÇ : Nitelikli dolandırıcılık

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir.
Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır.
Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
TCK’nın, 158. maddenin İkinci fıkrasında yer alan bu düzenlemeyle failin, kamu görevlileriyle ilişkisi olduğunu,onlar nezdinde hatırı sayıldığını ileri sürerek ve belli bir işin gördürüleceği vaadiyle aldatarak, başkasından menfaat temin etmesi nitelikli dolandırıcılık kabul edilmektedir. Suçun maddî unsuru, kamu görevlileri yanında hatıra sayıldığının, onlarla ilişkisi bulunduğunu iddia ederek, yapılacak aracılık karşılığında kamu görevlisine verilmek üzere, para veya başkaca menfaat almak, kabul etmektir.
Kamu görevlisi, TCK madde 6’da tanımlanmış ve açıklanmıştır. Bu suçun meydana gelmesi için, suç konusunun resmî nitelikte bir iş olması ve failin kamu görevlileriyle ilişkisi olduğundan bahsederek dolandırıcılık eylemini gerçekleştirmesi gerekir. Faildeki ahlaki kötülüğün, yalnız başkalarını dolandırmakla kalmayıp, aynı zamanda kamu görevlilerini şüphe altına sokmasındaki vahameti, suçu nitelikli hâle getirmiştir.
Bu iddia yapıldığında, o kamu görevlisinin gerçekten var olup olmadığı, ya da o işi yapmaya yetkili bulunup bulunmadığının bir önemi yoktur. Ancak nüfuzdan faydalanacağı söylenen kişinin kamu görevlisi olması gerekir. Kamu görevlisi sayılmayan bir kişiyle ilişkisinden dolayı bir yarar sağlanması halinde bu nitelikli hal uygulanmayacaktır. Kamu görevlisinin taraflarca tanınan ve bilinen bir görevli olması aranmaz. Asıl olan tarafların anladıkları ve anlattıkları memurun makam olarak belirlenebilen bir görevli olmasıdır. Failin mağdurdan sağladığı çıkarı…. Başsavcısına, …kaymakamına, vereceğim şeklindeki beyanında Başsavcının, Kaymakamın kişi, makam ve görev olarak yeterince belirliliği bulunmaktadır. Failin, belirli bir memur yanında hatırı sayıldığından bahsedilmeksizin, bakanlardan, milletvekillerinden, hakimlerden, tanıdıkları olduğu ve işi halledeceğini söyleyerek çıkar sağlanması halinde basit dolandırıcılık söz konusu olacak ve TCK’nın 158/2. maddesi uygulanamayacaktır. Keza, failin, belli bir memur yanında hatırı sayıldığından söz etmeksizin kendisini Kamu kurumunda görevli (müfettiş, genel müdür vb.)olarak tanıtıp müştekinin tayinini yaptırabileceğini söylemesi halinde eylemi, basit dolandırıcılık suçunu oluşturacaktır.
Kamu görevlisine gerçekten ve onun bilgisi içinde çıkar sağlanmış ise eylem rüşvet suçunu oluşturacaktır.
Trafik görevlilerinin şikayetçiye alkollü araç kullanmaktan 548 TL para cezası yazdıkları, şikayetçinin sanıklardan M.. Y.. ile temas kurarak adliyede çalışan diğer sanık O.. I..’ın bu para cezasını halledip halledemeyeceğini sanık Murat’a sorduğunu, sanık Oğuz’un da kendilerinin bulunduğu yere geldiğini, sanıkların 548 TL’lik trafik cezasını 400 TL kendilerine vermesi halinde halledeceklerini beyan ettiklerini, her iki sanığa 400 TL verdiğini, sanığın bu parayı paylaştıkları, aradan 6 ay kadar süre geçtikten sonra maliyeye borcun olup olmadığını sorduğu, cezanın faizi ile birlikte 712.40 TL’ye çıktığını öğrendiği, bunun üzerine vergi dairesine giderek 712.40 TL’yi ödemek zorunda kaldığı iddia olunan olayda, sanık M.. Y..’in 05/10/2010 tarihli kolluk beyanında, diğer sanık Oğuz gibi bu olayı ve para alışverişini inkar ederek, katılan ile Oğuz’u görüştürmediğini, katılanın iddiasının aksine para alıp paylaşmadıklarını, katılan ile birlikte yanına gelen başka bir şahsın maruz kaldığını söylediği trafik cezası nedeniyle, sanık O.. I..’ı telefonla aradığını, ancak Oğuz’un telefona bakmadığını söylemesine karşın, 31/05/2011 tarihli duruşmada tespit olunun savunmasında, katılanın yanında O.. I..’tan aldığı paranın, sanık Oğuz’a daha önceden verdiği kurbanlık parası olduğunu ifade eden çelişkili beyanları ile katılanın aynı tarihli duruşmada, uğradığı zararın giderildiğini beyanla şikayetinden vazgeçtiğine dair açıklaması karşısında, sanık M.. Y..’in 31/05/2011 tarihli duruşmada tespit olunun savunması, katılanın ve katılanın kardeşi olan tanık M.. A..’ın iddia ve anlatımlarını teyit eden tevilli bir ikrar olarak mevcut olmasına karşın, her iki sanığın atılı suçtan dolayı, TCK 157/1, 168/2, 53/1. maddeleri uyarıca cezalandırılmaları yerine yazılı şekilde beraat kararı verilmesi,
Bozmayı gerektirmiş, o yer Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 21.01.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.