Yargıtay Kararı 15. Ceza Dairesi 2012/12958 E. 2012/43384 K. 15.10.2012 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2012/12958
KARAR NO : 2012/43384
KARAR TARİHİ : 15.10.2012

MAHKEMESİ :Ağır Ceza Mahkemesi
SUÇ : Dolandırıcılık
HÜKÜM : Beraat

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Dolandırıcılık suçu haksız menfaatin en son elde edildiği tarihte işlenmiş sayılacağından, dosya kapsamına göre suça konu emeklilik maaşının en son 25/03/2008 tarihinde sanık …’nin hesabına yatırıldığının anlaşılması karşısında; suç tarihini sanık …’nin kuruma başvuru tarihi olan 06/08/2004 olarak kabul ederek, dava zamanaşımının dolduğu gerekçesiyle düşme yönünde görüş bildiren tebliğnameye iştirak edilmeyerek yapılan incelemede;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlması gerekmektedir.
Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır.
Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
Somut olayda; sanıkların evli iken sanık …’nin vefat eden babasının maaşını alabilmek amacıyla anlaşmalı olarak boşanıp birlikte yaşadıkları halde, sanık …’nin babasından intikal eden aylığı almak suretiyle haksız menfaat temin ettikleri iddia edilmiş ise de; hukuken geçerli bir kararla boşandıktan sonra eşlerin bir arada yaşamasının, boşanmanın maaş almak kastıyla yapıldığının ve hileli davranışın kanıtı olamayacağı, 5510 sayılı Kanun’un 56.maddesinde bu durumu tespit edilen kimselerin gelir ve aylığının kesileceği ve ödenmiş tutarların geri alınacağının belirtildiği, eylemin hukuki ihtilaf mahiyetinde olduğu, bu nedenle dolandırıcılık suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı anlaşılmakla, sanıkların beraatlerine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, katılanlar vekilinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, hükmün ONANMASINA, 15/10/2012 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY

Sanıklar hakkında düzenlenen 05.01.2011 günlü iddianamede; şikayetçi …’ın kardeşi olan şüpheli …’in, vefat eden babasından dolayı aylık almak için muvazaalı olarak kocası olan diğer şüpheli …’tan Asliye Hukuk Mahkemesinin kararıyla boşandıktan sonra aynı evde birlikte yaşamaya devam etmelerine rağmen Sosyal Güvenlik Kurumundan maaş almaları nedeniyle cezalandırılmaları talep edilmiştir.
Mahkemece verilen beraat kararının gerekçesinde, sanıkların boşanmalarından sonra da evlilikleri süresince oturdukları aynı evde birlikte yaşamaya devam ettikleri, şikayetçi … babasının ölüm aylığını almakta iken sanık …’nin boşanma kararından sonra kuruma başvuruda bulunması sonucunda kendisine de aylık bağlandığı sabit olmuş ise de, boşanmış eşlerin birlikte yaşamalarında dolandırıcılık suçunun unsurlarının gerçekleşmediği belirtilmiştir.
İddianamedeki suç konu olay; aylık alma hakkı olmayan kişinin haksız aylık almasıdır yoksa, boşanmış eşlerin bir arada nikahsız yaşamaları değildir. İddianameyle, dolandırıcılık suçundan dava açıldığı, boşanma ilamının muvazaalı olduğundan bahsedilmekle beraber boşanma kararının sahteciliği ile ilgili bir dava bulunmadığı dikkate alınarak tartışılması gereken, boşanma kararının hukuken geçerli olup olmadığı değildir, suç konusu olan dolandırıcılık suçunun yasal unsurları olan hile, aldatma, yarar-zarar kavramlarının irdelenmesi gerekmektedir. Esasen boşanma ilamının muvazaalı olup olmamasının da dosyaya özgü dolandırıcılık suçu açısından bir önemi de yoktur. Kadının, kuruma yönelik gerçek durumunu gizleyip boşanmış görüntüsü vererek, yaşamsal olarak dul olduğuna inandırması sonucunda aylık almaya hakkı olup olmadığı, yanıltıcı davranışta bulunup bulunmadığı yani, aldığı aylığın haksız olduğu iddiasının araştırılması gerekmektedir. Burada üzerinde durulması gereken husus şudur; Kurumdan aylık alabilmek için, muvazaalı bile olsa boşanmakla hukuken “dul” statüsüne giren kadının boşanma kararını ibraz etmesi yeterli midir yoksa, boşanma kararının fiili sonucu olan kadının eski kocasından ayrı yaşaması koşulu mu aranacaktır ?
Sosyal Güvenlik Kurumunun 17.06.2008 tarihli yazısından; sigortalı …’in vefatından dolayı hak sahibi kızı … maaş almakta iken, sanık …’nin 19.01.2007 tarihinde muhtaçlığını belgelendirmesi üzerine 01.02.2007 tarihinden itibaren ölüm aylığı bağlandığı, sanık … maaşa girmeden önce kız kardeşi … 283,40 TL almaktayken maaşı 125,05 TL’ye düştüğü anlaşılmaktadır.
Kurumdan aylık bağlanması ve kesilmesi konusunda, Yargıtay 21.Hukuk Dairesi tarafından verilen 15.03.2012 gün ve 835-3823 sayılı kararında tartışılıp kabul edilen saptamalar kısaca ve özetle şu şekildedir; “Sosyal sigorta sistemlerinde sigortalılar veya hak sahipleri belli şartların yerine getirilmesi halinde sosyal yardıma hak kazanırlar. Sosyal sigortalar; sosyal koruma ilkesiyle toplumun ekonomik ve sosyal yönden en fazla gereksinimi olan bireylerini koruma, güvenceye kavuşturma, sosyal güvenlik şemsiyesi altına alınmasını hedeflemektedir. Sigortalı baba üzerinden yetim aylığı almak isteyen kız çocukları tercihini, her ne sebeple olursa olsun boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşama yönünde kullanması bireysel özgürlük çerçevesinde ele alınmalıdır. Ancak, boşanılan eşle fiilen beraber yaşama durum ve olgusuna müdahale edemeyecek olan devletin, yasal düzenlemeyle bu tür ilişkiyi sürdürenleri sosyal sigorta yardımından yararlandırmama yetkisinin bulunduğu benimsenmelidir. Kanun koyucu tarafından; hak sahibi konumundaki kadının boşandığı eşiyle eylemli olarak birlikte yaşaması yasaklanmamakta, bu tür yaşam sürdüren kişinin hak sahipliği sıfatının ortadan kalktığı kabul edilip, aylıktan yararlandırılmaması düzenlenmiştir. Boşanılan eşle fiilen (eylemli olarak) birlikte yaşama olgusu, aylık kesme nedeni olarak düzenlendiği gibi eylemli olarak birlikte yaşama aynı zamanda aylık bağlamaya engeldir. Boşanma tarihi itibariyle eşlerin, eylemli olarak birlikte yaşadıklarının saptanması durumunda aylık tahsisi yapılmaması, bağlanan aylığın kesilmesi zorunluluğu bulunmaktadır.” denilmektedir.
İddianamede atılı dolandırıcılık suçu açısından; Sosyal Güvenlik Kurumundan aylık almaya hak sahibi olan kişiler, aylık bağlanmasını gerektiren sosyal güvenlik yasalarının amacı, mahkemeden alınan boşanma kararının sadece aylık almak için kullanması konuları değerlendirilmelidir.
HAK SAHİPLERİ : Katılan Sosyal Güvenlik Kurumunun dul ve yetim aylığı bağlayacağı kişiler; karı, koca, çocuklar, ana, baba olarak sayılmaktadır. Kız çocuğu yönünden, “evli olmayan, evli olmakla beraber sonradan boşanan veya dul kalan kız çocuklarına” aylık bağlanacağı hükme bağlanmıştır. Madde metninde, boşanma kararından söz edilmeyip “bir olgu” tanımı yapıldığından, “boşanan” kelimesinin fiilen boşanan ve “yaşamsal olarak dul” kalan şeklinde anlaşılması gerekir. Ayrıca, 5510 sayılı yasanın 35. maddesinde yer alan, “Hak sahiplerine bağlanan aylık alma şartların ortadan kalktığı tarihi takip eden ödeme dönemi başından itibaren kesilir.” düzenlemesi uyarınca kurum tarafından yapılan araştırmada kadının eski kocasıyla beraber yaşadığı tespit edilmesi durumunda kadına verilen aylık kesilmektedir. Beraber yaşadığı tespit edildiğinde aylığı kesildiğine göre, ilk kuruma başvuruda bulunulduğu sırada kurum bu durumu bilseydi aylık bağlamayacağı sonucu çıkmaktadır. O halde, yardım almanın ön koşulu “yaşamsal olarak dul” olmaktır.
YASALARIN AMACI : Sosyal Güvenlik Kurumu, dul veya yetim aylığı (ölüm aylığı) bağlanması talebinde bulunanlardan bir takım belgeler istemektedir. 18 yaşını doldurup da öğrenime devam etmeyen erkek yetimlerden, ilçe idare kurulunca düzenlenecek muhtaçlık belgesi ile mahalle muhtarınca onaylanacak mal bildirim belgesi istenmektedir. Baba için, muhtaç olma şartı (asgari ücretin net tutarından az geliri olacak), 65 yaşından küçük olması halinde ayrıca malul olduğunu “çalışarak hayatını kazanamayacağını” belirten sağlık kurulu raporu, anne için ise, bekar, dul veya boşanmış olma şartı, ayrıca muhtaç olma (asgari ücretin net tutarından az geliri olacak) şartı bulunmaktadır. Kız çocukları için ise, yetim aylığı alma şartı olarak, evli olmayan, evli olmakla beraber sonradan boşanan veya dul kalmayı aramaktadır. Görüldüğü üzere, dul ve yetim aylığı verilmesine ilişkin olarak konulan yasanın amacı, kimsesiz kaldığından fakirleşmiş veya yardıma muhtaç duruma düşen insanlara yardım etmektir. Dul aylığı verilmesine ilişkin bu yasal düzenlemeye
göre, geliri azalan kişilere yardım etmeyi ilke edinen sosyal devletin hedefi; dul olmadığı halde dul olduğuna dair bir belge verilmesi halinde yardımda bulunulması değildir. Kadının geçimini koca sağlamak zorundadır. Kocasından boşanmış “Dul” statüsünde adlandırılan kadının, evli olduğu dönemdeki maddi destekten yoksun kaldığı, yeniden bir koca desteği almaması nedeniyle parasal gücü zayıfladığından fakirleşmiş ve parasal takviyeye gereksinimi bulunduğu olgusundan hareketle, sosyal güvenlik şemsiyesi altında bu kişilere yardım verilmesi amacıyla yasal düzenlemeler yapılmıştır. Boşanmış ve kocasından ayrı yaşayan maddi manevi hayatında boşluk meydana gelen kadının, parasal olarak alışageldiği yaşam tarzını sürdürebilmesi ve “başkalarının eline bakar” hale düşmemesi, namus ve iffetiyle eski hayatını sürdürmesinde devletin bu katkısının çok büyük önemi vardır. Buna benzer, doğrudan gelir desteği ödemelerinde de, tarımsal faaliyetle uğraşan parasal yardıma muhtaç kişilerle ilgili devlet aynı yaklaşımı göstermektedir. Yani, halk deyimiyle kötü gününde yanında olmayı hedeflemektedir. O halde, kurumdan bu yardımı alabilmek için “evli olup da sonradan boşanan” koşulu, şekli olarak boşanma değil fiilen boşanma yani “yaşamsal olarak dul kalma” şeklinde anlaşılması zorunludur. Aksi halde, “Yardım” kelimesinin manası bozulur. “Fiilen dul” olup maddi durumu zayıflamış kadın ile “hukuken dul” olan geçimini eski kocasının sağladığı kadın arasında eşitsizlik ve adaletsizlik meydana getirilmiş olur.
BOŞANMA KARARININ KULLANILMASI : İddianamede, sanıkların gerçekte boşanmadıkları halde boşandıklarına dair aldıkları boşanma kararının bu yönüyle muvazaalı olduğu ve yardım alabilmek için katılan kuruma muvazaalı boşanma kararını ibraz ettiklerine değinilmiştir. Muvazaalı boşanmanın amacı, “kanuna karşı hile yapmak” yani, kurumu aldatıp dul ve muhtaçlık olgusuna bağlı aylık alma şartını taşıdığına inandırmak şeklinde izah edilebilir. Boşanmaya dair konulan yasaların amacı, bir arada yaşama olanağı kalmayan çiftlerin hayatlarının hakim kararı ile ayrılmasını temin etmektir. Devleti kullanarak, devleti dolandırmak olarak tarif edebileceğimiz bu durumda, fail Türk Medeni Kanunun kendisine tanıdığı boşanma hakkını yasanın amacı dışında kötü niyetli olarak kendine yarar sağlamak için kullanmıştır. Hukuk, hiç bir kimsenin gayrimeşru emellerine alet edilemez. Hiç kimse, kendi kusuruna dayanarak hak iddia edemez. Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığına, aylık almak talebiyle müracaat eden kişiler yardıma ihtiyaçları olduğunu gösteren belgeleri ibraz etmektedir. Kurum, aylık almak için kendisine müracaat eden kişinin başvuru formuna yazdığı bilgilerin doğruluğunu araştırması gereklidir. Ancak, kadın eşinden boşandığına ilişkin mahkemeden aldığı boşanma kararını ibraz etmesi üzerine, kurum tarafından araştırma yapılmadan aylık bağlanmaktadır. Kurumun, “fiili boşanma” olgusunu yani, kadının kocasından gerçekten ayrılıp ayrılmadığını soruşturması söz konusu değildir ve olamaz, zira ortada aksi sabit oluncaya kadar geçerli bir belgeye rağmen araştırma yapılması yanlış olur, mahkeme kararını tanımama manasına gelir.
Somut olayda, sanık … kuruma ilk başvurduğu sırada, eski kocasıyla aynı evde beraber yaşamayı devam ettirdiği halde boşanma kararını vermek suretiyle kocasından ayrı yaşayan “fiilen dul” olduğu yalanını söylemiş, “hileli davranışı” gerçekleştirmiştir. Ceza Genel Kurulu Kararında vurgulandığı üzere, “mağdurun inceleme eğilimini etkisiz kılacak nitelik taşıyan her türlü dış hareket hiledir, böylece var olan hal ve koşullardan yararlanarak, almayacağı bir kararı verdirtmek suretiyle onu aldatması, bu suretle fikir ve eylemlerinde bir hata meydana getirmesidir.” tarifi oluşmuştur. Yine, failin söylediği yalan, ağır, yoğun ve ustaca sergilenmiş, mağdurun inceleme ve araştırma olanağını etkisiz bırakıp, denetleme olanağını ortadan kaldırmıştır. Aksi sabit oluncaya kadar geçerli belge niteliğindeki boşanma kararının verilmesi ile gerçekte boşanmadıkları halde eski kocasından ayrı yaşadığı olgusu yani, “fiilen dul” statüsünde olduğu izlenimi oluşturulmuştur. Olmayan bir olay, olmuş gibi gösterilmektedir. Beraber yaşama olgusunu gizlemek suretiyle kuruma kabul etmeyecek olduğu bir şeyi kabul ettirmiştir. Zira, kurum tarafından daha sonra “eski kocasıyla beraber yaşadığı” belirlendiğinde yasa maddesi doğrultusunda aylığı kesilmiş, suç duyurusunda bulunulmuştur. Böylece, hileli davranışla kurum yanıltılarak, karar özgürlüğünün etkilendiği açık bir şekilde anlaşılmaktadır. Doktrinde yer alan Toroslu’nun hileli davranış tarifi ise şöyledir; “ikna etmeye yönelik sözlerle gerçeği gizlemek yani doğru sanılmasına elverişli olan akıl yürütmeleri içeren bir yalan şeklinde olabileceği gibi, olmayanın varmış gibi, olanı yokmuş gibi göstererek gerçeğin gizlenmesi şeklinde de olabilir. Bir başka deyişle hileli davranışlar sahte bir maddi görünüm oluşturup dış gerçekliği etkilemek şeklinde de olabilir.” Sanıklar hayatlarını ayrı sürdüklerine dair sahte bir maddi görünüm oluşturarak dış gerçekliği etkilemiş ve kurumu yanıltmışlardır. Evlilik durumları ve karı koca ilişkilerinde bir değişiklik meydana getirmeksizin kurumu yanılgıya düşürdükten sonra haksız yarar sağlamışlardır. Gerçek durum yani, boşanma kararına rağmen evlilik hayatının aynı evde devam ettiği gizlenmektedir.
Sonuç olarak; sanık …’nin boşanma kararı öncesi ve sonrasında eski kocasıyla eylemli olarak birlikte yaşamaya devam ettiği kabul olunmasına ve kuruma müracaat edilmesiyle
katılan …’in aldığı maaşta azalma meydana geldiği böylece haksız yarar ve zarar unsurları gerçekleştiği anlaşılması karşısında, katılan …’e yönelik dolandırıcılık suçu işlenmiştir. Ancak, kurumun verdiği para miktarında herhangi bir artış meydana gelmediği ve bir zararı söz konusu olmadığından suçtan zarar görmemesi nedeniyle kurumun katılmasına ilişkin verilen karar geçersiz olup temyiz isteminin reddine karar verilmelidir. Açıklanan bu nedenlerle, dolandırıcılık suçunun unsurları gerçekleştiği halde sanıklar hakkında verilen beraat kararı yasaya aykırı olup hükmün bozulması gerektiği düşüncesinde olduğumuzdan, çoğunluk görüşüne katılmıyoruz.