Yargıtay Kararı 15. Ceza Dairesi 2012/10540 E. 2014/4477 K. 11.03.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2012/10540
KARAR NO : 2014/4477
KARAR TARİHİ : 11.03.2014

Tebliğname No : 15 – 2011/251047
MAHKEMESİ : Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 05/04/2011
NUMARASI : 2010/294 (E) ve 2011/124 (K)
SUÇ : Nitelikli dolandırıcılık

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçu, TCK’nın 158/1-f maddesinde düzenlenmiştir. Maddenin gerekçesinde de; “Dolandırıcılık suçunun, bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle işlenmesi de, birinci fıkranın (f) bendinde bu suçun bir nitelikli unsuru olarak kabul edilmiştir. Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının, özellikle bu kurum ve kuruluşları temsil edenlerin, kurum ve kuruluşları adına hareket eden kişilerin, başkalarını kolaylıkla aldatabilmeleri bir güven kurumu olan bu kuruma güvenin sarsılması bu kurumların araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçunu, nitelikli hâl saymıştır.
Bilişim sisteminin aldatılmasından söz edilemeyeceği için, ancak bu sistemin araç olarak kullanılarak bir insanın aldatılması yani dolandırılması halinde bu bendin uygulanması mümkündür. Aksi halde yani sisteme girilerek bir kişi aldatılmayıp sistemden yararlanılarak çıkar sağlanmışsa bilişim suçu veya bilişim sistemi kullanılmak suretiyle hırsızlık suçunun oluşması söz konusu olacaktır.
Bilişim sisteminden maksat, verileri toplayıp, yerleştirdikten sonra bunları otomatik işlemlere tâbi tutma olanağını veren manyetik sistemlerdir. Günümüzde bilişim sistemleri ile sesli-görüntülü haberleşme, elektronik imzanın kabulü, yeni ticari ilişkiler, internet bankacılığı hizmeti ile para transferleri ve bunlar gibi pek çok yenilik toplumsal hayata girmiş, bilişim gerek iş gerekse günlük hayatta vazgeçilemeyecek kadar önemli bir noktaya ulaşmış, bilişim teknolojileri daha hızlı ve ucuz bir nitelik arz etmesi nedeniyle, klasik yöntemlere nazaran daha fazla tercih edilir duruma gelmiştir. Bu sistemlerin güvenle kullanılması, aynı anda hızlı ve kolayca birçok kişi tarafından ulaşılması ve diğer taraftaki failin kontrol imkânını azaltması nedeniyle nitelikli hal sayılmıştır.
Banka ya da kredi kurumlarının araç olarak kullanıldığından söz edilebilmesi için, dolandırıcılık fiili gerçekleştirilirken bankaların olağan faaliyetlerinden ya da bu faaliyeti yürüten süjelerden hileli araçlar kullanılarak yararlanılması veya banka ve kredi kurumlarının olağan faaliyetleri nedeniyle üretmiş oldukları maddi varlıkların suçta araç olarak kullanılarak haksız çıkarın elde edilmesi gerekir. Bankaların, ödeme aracı olarak kullanılması halinde bu fıkra uygulanamayacaktır.
Sanığın hakkında yapılan İcra takibinden kurtulmak amacıyla Türkiye G.. Bankası A.. Şubesine ait 20/10/2009 keşide tarihli ve 34.500 TL bedelli sahte çeki hakkında S.. K.. isimli kişiye sahteliğini bilerek verdiği, bu şekilde bankayı aracı kılmak suretiyle dolandırıcılık suçunu işlediği iddia edilen olayda; sanığın suça konu çeki ciro silsilesi ile M.S.. D..’den aldığını savunması ve tanık S.. K..’ın anlatımlarına göre, icra takibinin durdurulması için sanığın kendisine suça konu çeki verdiğini beyan etmesi, S.. K..’ın da suça konu çeki ciro ederek borcuna karşılık İ.. A..a vermesi ve İ.. A..’ın bankaya ibrazında çekin sahte olduğunun anlaşılması karşısında, gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek şekilde ortaya çıkartılması bakımından;
1-Sahte olarak düzenlendiği iddia olunan suça konu çek yaprağındaki ilk ciranta olan M.S.. D.. titizlikle araştırılıp tanık olarak dinlenerek suça konu çek yaprağını kimden ve hangi hukuki ilişki nedeniyle aldığının sorulup tespit edilmesi, çek yaprağı üzerindeki yazı-rakam ve keşideci imzaları yönünden de gerek görüldüğünde bilirkişiden rapor alınması ve toplanan deliller hep birlikte değerlendirilip hüküm kurulması gerekirken yazılı biçimde eksik inceleme ile hüküm kurulması,
2-Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 03.03.1998 gün ve 8/69 sayılı ve 04.11.2003 gün ve 6-253/263 sayılı kararlarında da belirtildiği gibi,önceden doğmuş bir borç veya oluşmuş bir zarar için hileli davranışlarda bulunulması halinde, borç veya zarar kandırıcı nitelikteki davranışlar sonucu doğmayacağından dolandırıcılık suçu oluşmayacağı, suçun oluşması için kullanılan hile ve desisenin kandırıcı nitelikte olması, mağduru yanılgıya düşürmesi, kandırıcı mahiyetteki bu davranışlara ve yalanlara inanan mağdur tarafından sanığa veya bir başkasına haksız çıkar sağlanması gerekmekte olup, tanık Sefer’in, icra takibinin durdurulması için sanığın kendisine suça konu çeki verdiğini beyan etmesi karşısında, çekin önceden doğmuş bir borca karşılık olarak verilip verilmediği araştırılmadan yazılı biçimde eksik inceleme ile karar verilmesi,
3-Sahteliği ileri sürülen belgelerde aldatma yeteneğinin bulunup bulunmadığının takdiri mahkemeye ait olduğu göz önüne alınarak, adli emanetin 2010/2569 sırasında kayıtlı suça konu çek aslının celbi sağlanıp incelenmek suretiyle, özellikleri duruşma tutanağına yazılması, suça konu çekteki ciranta olarak imzanın sanığın eli ürünü olup olmadıklarının tespiti gerekirken eksik inceleme ile hüküm kurulması,
4-Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 13.5.1997 gün ve 76-114 sayılı kararında da açıklandığı üzere; 5271 sayılı CMK’nın 225/1. maddesi gereğince hükmün konusu, iddianamede gösterilen eylemdir. İddianamede açıklanan ve suç oluşturduğu ileri sürülen fiilin dışına çıkılması, dolayısıyla davaya konu edilmeyen bir eylemden dolayı yargılama yapılması ve açılmayan davadan hüküm kurulması kanuna aykırıdır. Somut olayda iddianamenin anlatım kısmında sanığın sahte çeki ciro yolu ile kullanarak hangi mağduru dolandırdığına yönelik olayın anlatımının bulunmadığı anlaşılmakla; “Fail ve Fiilde Bağlılık Kuralı”na aykırı olarak uygulama yapılmak suretiyle iddianamede hukuksal olarak alatımı ve unsurları gösterilmeyen ancak sevk maddesi belirtilen eylemden hüküm kurulmak suretiyle 5271 sayılı CMUK’nın 225 ve 226. Maddelerine aykırı hareket edilmesi,
Kabule göre;
5-Dolandırıcılık suçunun mağduru durumunda bulunan İ.. A.. ve S.. K..’ın 5271 sayılı CMK’nın 233, 234, 237 ve 238. maddeleri uyarınca yargılama sırasında davaya katılmak isteyip istemediği sorulmadan, CMUK’nın 234. maddesindeki yasal hakları hatırlatılmadan ve suçun subutuna ilişkin bireysel iddiaya ilişkin delilleri de sunma olanağı tanınmadan yargılamaya devamla hüküm kurulması,
Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 11.03.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.