YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2012/10209
KARAR NO : 2014/3729
KARAR TARİHİ : 03.03.2014
Tebliğname No : 11 – 2010/25848
MAHKEMESİ : Sivrice(Kapatılan) Asliye Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 05/11/2009
NUMARASI : 2008/83 (E) ve 2009/109 (K)
SUÇ : Dolandırıcılık, yalan tanıklık
Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
Mağdurun, M.. A.. adına ruhsat kaydı bulunan …. plakalı aracı sanık A.. D..’dan 20/03/2007 tarihinde harici satış sözleşmesi ile 1.000 TL’ye satın aldığı, mağdurun, söz konusu arabası ile Sivrice ilçesindeki petrol istasyonundan yakıt almaya sanık Z.. Y.. ile birlikte gittiği, sanık Ahmet’in mağdurun yanına gelerek, annesinin hastalandığını ve Elazığ’a hastaneye götürmesi gerektiğini söyleyerek, kendisini hastaneye bırakmasını rica ettiği, mağdurun da, işlerinin yoğun olması nedeniyle gelemeyeceğini, ama aracı kendisine verebileceğini söyledikten sonra sanık Ahmet’in, aracı emaneten aldığı, sonrasında geri getirmediği ve mağdura teslim etmeyerek haricen üçüncü bir kişiye sattığı ve bu şekilde mağdura karşı haksız menfaat temin etmek suretiyle dolandırıcılık suçunu işlediğinin iddia edildiği, söz konusu olayla ilgili olarak sanık Z.. Y..’ın 09/04/2009 tarihinde Cumhuriyet savcılığında tanık sıfatıyla ifade verdiği, bu ilk ifadesinde; … plakalı aracı 1.000 TL karşılığında, sanık A.. D..’ın mağdura sattığını ve sözleşmeyi de kendisinin
şahit olarak imzaladığını, 2007 yılı Kasım veya Aralık ayında da, sanık Ahmet’in söz konusu arabayı, annesinin hasta olduğu gerekçesi ile geçici olarak mağdurdan aldığını beyan ettiği, bu nedenle sanık Ahmet hakkında dolandırıcılık suçundan kamu davası açıldığı, 07/05/2009 tarihinde davanın yapılan duruşmada tanık olarak verdiği ikinci ifadesinde ise, sanık Ahmet’in söz konusu arabayı başka bir arkadaşına vermek üzere mağdurdan tekrar satın aldığını beyan ederek yalan tanıklık suçunu işlediğinin iddia edildiği olayda,
1-Sanık A.. D.. hakkında dolandırıcılık suçundan verilen mahkumiyet kararına yönelik temyiz incelemesinde;
a-Dolandırıcılık suçunu malvarlığına karşı işlenen diğer suç tiplerinden farklı kılan husus, aldatma temeline dayanan bir suç olmasıdır. Birden çok hukuki konusu olan bu suç işlenirken, sadece malvarlığı zarar görmemekte, mağdurun veya suçtan zarar görenin iradesi de hileli davranışlarla yanıltılmaktadır. Madde gerekçesinde de, aldatıcı nitelik taşıyan hareketlerle, kişiler arasındaki ilişkilerde var olması gereken iyiniyet ve güvenin bozulduğu, bu suretle kişinin irade serbestisinin etkilendiği ve irade özgürlüğünün ihlâl edildiği vurgulanmıştır. Somut olayda, mağdurun kendi serbest iradesiyle aracı sanık Ahmet’e emanet etmeyi teklif ettiği, sanığın, aracın kendisine verilmesi yönünde mağdurdan bir talebinin olmadığı, bu nedenle mağdurun, fesada uğratılmış bir iradesinin de bulunmadığı dikkate alınarak dolandırıcılık suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı, aracın emaneten mağdurdan alınarak daha sonra geri getirilmemesi eyleminin, 5237 sayılı TCK’nın 155/1. maddesinde düzenlenen güveni kötüye kullanma suçunu oluşturacağı gözetilmeden suç vasfında yanılgıya düşülerek dolandırıcılık suçundan hüküm kurmak suretiyle fazla ceza tayini ve mağdurun yargılama sırasında 08/01/2009 tarihli duruşmadaki ifadesinde şikayetinden vazgeçmiş olması karşısında ve sanığa yüklenen güveni kötüye kullanma suçunun soruşturulması ve kovuşturulmasının şikayete bağlı olduğu da gözetilerek, 5237 sayılı TCK’nın 73/6. maddesi gereğince şikayetten vazgeçmeyi kabul edip etmediği hususunda sanığın beyanı saptanarak sonucuna göre hukuki durumunun değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması,
b-Kabule göre de, sanığın sabıkasında bulunan ilamın 28/05/2004 tarihinde yerine getirildiği, bu tarihten itibaren de üç yıl geçtikten sonra ikinci suçun işlendiği dikkate alınarak 5237 sayılı TCK’nın 58. maddesinin koşullarının oluşmadığı gözetilmeden, sanığın cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine karar verilmesi,
c-Sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 157/1. maddesi uyarınca “suçun işleniş şekli, suçun konusunun önem ve değeri dikkate alınarak alınarak takdiren ve teşdiden” denilmek suretiyle anılan maddenin kanundaki yaptırımının asgari hadden uzaklaşılarak tayin olunması gerektiği kabul edildiği halde hapis cezasının asgari hadden tayin edilerek eksik ceza tayini,
2-Sanık Z.. Y.. hakkında yalan tanıklık suçundan verilen mahkumiyet kararına yönelik temyiz incelemesinde;
a-Sanık A.. D..’ın mağdura yönelik eyleminin 5237 sayılı TCK’nın 155/1 maddesi kapsamında kaldığı ve bu maddeye göre de, öngörülen cezanın, 6 aydan iki yıla kadar hapis cezası olduğu, bu nedenle sanık hakkında yalan tanıklık nedeniyle 5237 sayılı TCK’nın 272/2 maddesi gereğince hüküm kurulması gerektiği gözetilmeden aynı Kanun’un 272/3. maddesi gereğince karar verilerek fazla ceza tayini,
b-5237 sayılı TCK’nın 274/1. maddesine göre, aleyhine tanıklık yapılan kişi hakkında bir hak kısıtlamasını veya yoksunluğunu sonuçlayacak nitelikte karar verilmeden veya hükümden önce gerçeğin söylenmesi hâlinde, cezaya hükmolunmayacağının belirtildiği, sanık Zeynal’in de, sanık Ahmet aleyhine verdiği ilk ifadeden hükümden önce vazgeçtiği dikkate alınarak, sanık hakkında özel bir etkin pişmanlık hükmü olan 5237 sayılı TCK’nın 274/1. maddesinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,
c-Sanığın sabıkasında bulunan ilamın kesin nitelikteki para cezası olduğu dikkate alınarak 5237 sayılı TCK’nın 58. maddesinin koşullarının oluşmadığı gözetilmeden, sanığın cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine karar verilmesi,
Bozmayı gerektirmiş, sanıkların temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin bu nedenlerle, 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 03/03/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.