YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2012/10029
KARAR NO : 2014/328
KARAR TARİHİ : 15.01.2014
Tebliğname No : 15 – 2011/240691
MAHKEMESİ : İzmir 9. Ağır Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 30/03/2011
NUMARASI : 2010/405 (E) ve 2011/90 (K)
SUÇ : Nitelikli dolandırıcılık, resmi belgede sahtecilik
Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi,kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp,onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı,sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçu, TCK’nın 158/1-f maddesinde düzenlenmiştir. Maddenin gerekçesinde de; “Dolandırıcılık suçunun, bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle işlenmesi de, birinci fıkranın (f) bendinde bu suçun bir nitelikli unsuru olarak kabul edilmiştir. Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının, özellikle bu kurum ve kuruluşları temsil edenlerin, kurum ve kuruluşları adına hareket eden kişilerin, başkalarını kolaylıkla aldatabilmeleri bir güven kurumu olan bu kuruma güvenin sarsılması bu kurumların araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçunu, nitelikli hâl saymıştır.
Banka ya da kredi kurumlarının araç olarak kullanıldığından söz edilebilmesi için, dolandırıcılık fiili gerçekleştirilirken bankaların olağan faaliyetlerinden ya da bu faaliyeti yürüten sujelerden hileli araçlar kullanılarak yararlanılması veya banka ve kredi kurumlarının olağan faaliyetleri nedeniyle üretmiş oldukları maddi varlıkların suçta araç olarak kullanılarak haksız çıkarın elde edilmesi gerekir. Bankaların, ödeme aracı olarak kullanılması halinde bu fıkra uygulanamayacaktır.
Yukarıdaki ilkeler ışığında somut olay incelendiğinde;
Ortak olarak ayakkabı dükkanı işleten sanıklardan H.. A.. adına alınan çek karnesi üzerinden iki adet çeki ortağının yerine kendi imzası ile imzalayıp arkasını cirolayan sanık O.. T..’ın, bahsi geçen çek karşılığında şikayetçi M.. A..’tan mal aldığı, çeklerin bankaya ibrazında çek üzerindeki keşideci imzası ile bankadaki kartlardaki keşideci imzasının birbirini teyit etmediğinden işlem yapılmadığı hususunun 31/06/2008 tarihli çeke şerh verildiği, sanık Orhan’ın diğer sanık adına çek düzenleme yetki ve vekaletnamesinin bulunmadığı, dosya arasına celp edilen benzer dosya içeriğine göre, sanıkların başkaca bir mağdura karşı da aynı yöntemle çek verip bedelini ödemediklerinin anlaşıldığı, sanıkların fikir ve işbirliği içerisinde hareket ederek sanık Orhan tarafından imzalanan çekler ile banka kayıtlarındaki imza farklılığını kullanmak suretiyle ödenmeyeceğini bildikleri ve karşılığını bulundurmadıkları çekleri tedavüle koymak suretiyle atılı suçları işledikleri sabit olmasına rağmen, bu gerekçelerle mahkumiyetleri yerine beraatlarına karar verilmesi,
Bozmayı gerektirmiş, o yer C. Savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 15.01.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.