Yargıtay Kararı 15. Ceza Dairesi 2011/24066 E. 2013/8045 K. 30.04.2013 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2011/24066
KARAR NO : 2013/8045
KARAR TARİHİ : 30.04.2013

MAHKEMESİ :Ağır Ceza Mahkemesi
SUÇ : Dini İnanç ve Duyguların İstismarı Suretiyle Dolandırıcılık
HÜKÜM : Mahkumiyet

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir.
Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır.
Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
Dolandırıcılık suçunun dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle işlenmesi, bu suçun temel şekline göre daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektiren bir durum olarak TCK.nun 158/1-a maddesinde düzenlenmiştir. Madde gerekçesine göre, burada dikkat edilmesi gereken husus, dinin bir aldatma aracı olarak kullanılmasıdır. Din, bir topluluğun sahip olduğu kutsal kitap, peygamber ve Allah kavramını da genellikle içinde bulunduran inanç sistemi ve bu sisteme bağlı olarak yerine getirmeye çalıştığı ahlaki kurallar bütünüdür. Dini inanç, dine inanan, belirli bir dine mensup kişinin duygularıdır. Bir insanın dini inanç ve duyguları ile, doğup büyüdüğü, terbiyesini aldığı ailesi, çevresi ve içinde bulunduğu toplum arasında çok sıkı bir ilişki bulunmaktadır. Bu nitelikli unsurun gerçekleşebilmesi ve suçun oluşabilmesi için, dini kurallara bağlı olanların, önem verdiği değerler, dini inanç ve duygular aldatma aracı olarak kötüye kullanılmalı, bu suretle gerçekleştirilen hile ile haksız bir yarar da sağlanmış olmalıdır.
Somut olayda; şikayetçi Mehmet ve eşi olan tanık ….’ın, diyaliz hastası olan çocuklarını tedavi ettirmek için Diyarbakır’dan Ankara’ya geldikleri, olay günü Hacı Bayram Camisi avlusunda bulundukları sırada sanığın yanlarına geldiği ve adak adamaları gerektiğini söyleyerek 70 TL adak parası istediği, şikayetçinin 100 TL tüm para çıkarınca sanığın paranın tamamını aldığı,tanık …..’ın sanıktan şüphelendiği, bunun üzerine sanığın, tanık …’ı şikayetçinin yanından ayırmak için çaba sarfettiği ve iki rekat namaz kılması için camiye gönderdiği, sanığın şikayetçiye yatsı namazında avluda beklediğini söylediği, sanığın, akşam tekrar yanına gelen şikayetçiden yeniden para istediği ve 120 TL daha para aldığı, sanığın bu eylemlerini gerçekleştirirken şikayetçiye kendisinin Mevlana’nın 19. torunu olduğunu, ruhunun Hızır olup sınamak üzere gönderildiğini, şikayetçinin hasta olan çocuğuna adak adamasını ve adak parası olan parayı da kendisine vermesini söylediği sabit olmakla dini inanç ve duyguların istismarı suretiyle dolandırıcılık suçunun oluştuğuna yönelik kabulde bir isabetsizlik görülmemiştir.
Sanığın, şikayetçiden önce 100 TL para aldığı ve akşam tekrar yanına gelen şikayetçiden 120 TL daha para aldığının kabulü karşısında; sanığın bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda şikayetçiye karşı aynı suçu birden fazla işlemesi nedeniyle 5237 sayılı TCK’nın 43/1.maddesi uyarınca cezasında artırım yapılmaması, aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine, Ancak;
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2007/10-108 E.,2007/152 K. sayılı ilamında da belirtildiği gibi yasa koyucunun ayrıca adli para cezası öngördüğü suçlarda, hapis cezasının alt sınırdan tayini halinde mutlak surette adli para cezasının da alt sınırdan tayini gerektiği yönünde bir zorunluluk bulunmamasına rağmen, yeterli ve yasal gerekçe gösterilmeksizin adli para cezasının alt sınırın üzerinde 120 tam gün olarak tayin edilmesi,
Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1.maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.un 321.maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak yeniden duruşma yapılmasını gerektirmeyen bu hususun aynı kanunun 322.maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hüküm fıkrasından adli para cezasına ilişkin sırasıyla “120 gün”, “40 gün” “33 gün “ve “660 TL” adli para cezası terimlerinin tamamen çıkartılarak yerine, sırasıyla “5 gün”, “1 gün” yine “1 gün” ve “20 TL” adli para cezası ibarelerinin eklenmesi suretiyle sair yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 30.04.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.