Yargıtay Kararı 15. Ceza Dairesi 2011/19625 E. 2013/3913 K. 05.03.2013 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2011/19625
KARAR NO : 2013/3913
KARAR TARİHİ : 05.03.2013

MAHKEMESİ :Ağır Ceza Mahkemesi
SUÇ : Dini inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle dolandırıcılık
HÜKÜM : Mahkumiyet

Dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
Dolandırıcılık suçunun dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle işlenmesi, bu suçun temel şekline göre daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektiren bir durum olarak TCK’nın 158/1-a maddesinde düzenlenmiştir. Madde gerekçesine göre, burada dikkat edilmesi gereken husus, dinin bir aldatma aracı olarak kullanılmasıdır.
Din, bir topluluğun sahip olduğu kutsal kitap, peygamber ve Allah kavramını da genellikle içinde bulunduran inanç sistemi ve bu sisteme bağlı olarak yerine getirmeye çalıştığı ahlaki kurallar bütünüdür. Dini inanç, dine inanan, belirli bir dine mensup kişinin duygularıdır. Bir insanın dini inanç ve duyguları ile, doğup büyüdüğü, terbiyesini aldığı ailesi, çevresi ve içinde bulunduğu toplum arasında çok sıkı bir ilişki bulunmaktadır.
Bu nitelikli unsurun gerçekleşebilmesi ve suçun oluşabilmesi için, dini kurallara bağlı olanların, önem verdiği değerler, dini inanç ve duygular aldatma aracı olarak kötüye kullanılmalı, bu suretle gerçekleştirilen hile ile haksız bir yarar da sağlanmış olmalıdır.
Somut olayda; sanık …’in, sanık …’e ait olan ve onun kullandığı araçla birlikte mağdurun evine geldikleri, sanık …’in araçtan inmediği, sanık …’ın evin kapısını çaldığı, kapıyı, mağdurun gelini …’nın açtığı, sanığın, daha önce hacca gitmiş olan mağduru kastederek ” … evde mi ? ” diye sorduğu, tanığın, evde olduğunu söylemesinden sonra içeri girerek, mağdurun elini öptüğü, hacda kafile başkanı olan … …’nın selamları olduğunu, kendisinin … … olduğunu ve hac kafilesinde görevli olduğunu, hatta hacda mağdura iğne yaptığını söylediği, yaşlı olan mağdurun da inandığı, sanığın bu kez, kendisine Kuran-ı Kerim ve dolap hediyesi çıktığını, diğer hafta hediyeleri getireceğini, para almayacağını söylediği ve … köyüne camii yaptırdıklarını, yardım yapıp yapamayacağını sorduğu, mağdurun da dini hassasiyetleri gereği 50.00 TL’sini gelininden alarak sanığa toplam 80.00 TL para verdiği, sanığın parayı alarak geldiği araçla evden ayrıldığı, ve Kur’anı Kerim vs getirmediği, bir daha da eve gelmediği, diğer sanığın içeri girmediği, mağdur ve tanığın sanık …’i görmedikleri, bu sanığın Kuran-ı Kerim sattıklarını; fakat olay günü mağdura satış yapmadığını belirttiği, böylece sanıkların dini inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle dolandırıcılık suçunu işlediklerinin iddia edildiği olayda,
1- Sanık … hakkında kurulan mahkumiyet kararına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Dini kurallara bağlı olan mağdurun önem verdiği değerler ile dini inanç ve duyguların aldatma aracı olarak kötüye kullanılması ve bu suretle gerçekleştirilen hile ile haksız bir yarar da sağlanmış olması karşısında, mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik bulunmamıştır.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre sanık müdafiinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Hapis cezası alt sınırdan tayin edildiği halde adli para cezası belirlenirken yeterli ve yasal gerekçe gösterilmeksizin, aynı gerekçeyle tam gün sayısının asgari hadden uzaklaşılması suretiyle belirlenerek sanığa fazla ceza tayini,
Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görülmüş olduğundan, hükmün 5320 sayılı yasanın 8.maddesi uyarınca uygulanması gereken CMUK’un 321.maddesi gereğince BOZULMASINA; fakat, bu aykırılığın yeniden duruşma yapılmaksızın aynı Kanun’un 322.maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan; hükümde yer alan ”5237 sayılı TCK’nın 158/1-a, 62, 52/2 maddeleri gereğince sonuç olarak verilen 25 gün adli para cezası karşılığı aynı yasanın 52. maddesi gereğince günlüğü 20.00 TL ‘den olmak üzere 500 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ifadesinin yerine ” 5237 sayılı TCK’nın 158/1-a maddesi gereğince 5 gün adli para cezası ile cezalandırılmasına, aynı yasanın 62. maddesi gereğince cezasından 1/6 oranında indirim yapılarak sanıkların 4 gün adli para cezası ile cezalandırılmasına, aynı yasanın 52/2 maddeleri gereğince verilen 4 gün adli para cezası karşılığı aynı yasanın 52. maddesi gereğince günlüğü 20.00 TL ‘den olmak üzere sonuç olarak 80.00 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, yazılmak suretiyle hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
2-Sanık … hakkında kurulan mahkumiyet kararına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
a-Sanık …’in, aracı kullanarak diğer sanığı olay yerine getirdiği sabit ise de, bu sanığın, mağdurun evine hiç gelmediği, mağdura yönelik hileli hareketlerinin bulunmadığı, zaten genel olarak Kuran-ı Kerim satma işiyle uğraştığını da kabul ettiği, diğer sanığın kendisinden habersiz gerçekleştirdiği eylemlere iştirak ettiğine dair hiçbir delil bulunmadığı, sanığın, mağdur ve tanık tarafından görülmediği, bu nedenle sanığın mahkumiyetine yeter kesin ve inandırıcı deliller bulunmaması karşısında, 5271 sayılı CMK’nın 223/2-e maddesi gereğince beraatine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde mahkumiyet kararı verilmesi,
b-Kabule göre de; hapis cezası alt sınırdan tayin edildiği halde adli para cezası belirlenirken yeterli ve yasal gerekçe gösterilmeksizin, aynı gerekçeyle tam gün sayısının asgari hadden uzaklaşılması suretiyle belirlenerek sanığa fazla ceza tayini,
Bozmayı gerektirmiş, o yer Cumhuriyet savcısının ve sanıklar müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu nedenlerle, 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 05/03/2013 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

(Karşı Oy)

KARŞI OY:

Sanık …’in Kur’an sattığına dair kendi beyanından başka delil bulunmadığı, diğer sanıkla beraber mağdurun evinin önüne geldiğini 26.04.2007 tarihli hazırlık beyanında açıkça anlattığı, böylece aynı bütünlük içerisinde diğer sanıkla birlikte fikir ve eylem birliği içinde beraber olan sanık … hakkında verilen mahkumiyet kararının onanması gerektiği düşüncesiyle sayın çoğunluğun beraat kararı düşüncesine katılmıyorum.