Yargıtay Kararı 15. Ceza Dairesi 2011/19412 E. 2012/44304 K. 27.11.2012 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2011/19412
KARAR NO : 2012/44304
KARAR TARİHİ : 27.11.2012

MAHKEMESİ :Ağır Ceza Mahkemesi
SUÇ : Nitelikli Dolandırıcılık
HÜKÜM : Beraat

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Suç tarihinin 29.12.2005 olduğu kabul edilerek yapılan temyiz incelemesinde;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir.
Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır.
Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır. Somut olaya gelince;
01.05.2003 yılında Bingöl ilinde olay yerini de etkileyecek şekilde deprem meydana geldiği depremden hemen sonra Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Afet İşleri Genel Müdürlüğünce 06/05/2003 günü yapılan tespitte sanığa ait konutun ağır hasarlı ve eski terk edilmiş olarak belirlendiği yapılan ilan üzerine sanığın tarihsiz basılı form ile ağır hasar talep ve taahhütnamesi doldurarak imzalayıp Çelebi Köyü muhtarına onaylatarak Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Afet İşleri Genel Müdürlüğüne ibraz ettiği, Afet Yasasının uygulanmasına ilişkin yönetmelik gereğince oluşturulan komisyonca 12/08/2003 gününde yapılan tespitte deprem nedeniyle zarar gören binaların muhtar, ihtiyar heyeti ve teknik heyetçe tek tek gezilerek incelendiğinin belirlendiği, aynı şekilde yönetmelik doğrultusunda mahalli hak sahipliği inceleme komisyonunun 08/10/2003 günlü sayısız karar ile sanığın 14.sırada ağır hasardan hak sahibi kabul edildiği, bu karara dayanılarak sanığa
“evini yapana yardım” uygulaması kapsamında ev yaptırılması için kredi verildiğinin anlaşılması karşısında, sanığın yardım alma koşullarına sahip olduğundan dolandırıcılık suçunun unsurunu oluşturan hileli bir davranış olmadığından beraat kararı verilmesi gerektiğine ilişkin kabulde bir isabetsizlik görülmemiştir.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, katılan vekilinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi ile hükmün ONANMASINA, 27.11.2012 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY;
Anlaşmazlığa konu eylem;
Elazığ ilinde meydana gelen deprem nedeniyle evleri hasar görenlere Bayındırlık Bakanlığınca kredi verilmesinin kararlaştırılması üzerine, olay tarihinde köyde oturmayan sanık, evinin ağır hasarlı olduğuna dair “ağır hasar talep ve taahhüt formlarını” doldurarak köy muhtarına tasdik ettirmiş, bu form ile Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Afet İşleri Genel Müdürlüğünden kredi talebinde bulunmuştur. Mahalli hak sahipliği inceleme komisyonunca ağır hasar sahibi kabul edilerek kendisine ödemede bulunulmuştur.
Sanığın kredi başvurusuna dayanak yaptığı ve köy muhtarınca da tasdiklenen bu formlar içeriği itibari ile sahtedir. Çünkü, sanık depremden 10-15 yıl önce köyünü terkettiğinden, deprem sırasında o köyde oturmamaktadır. Ayrıca sanığın depremden hasar gören bir evi de yoktur. Zira, sanığın ev olarak beyan ettiği ağır hasarlı yapılar, aslında 10-15 yıl önceden yıkılıp harabeye dönüşmüş ev kalıntılarıdır.
Evin önceden terk halinde olduğu, tavanının önceden çökmüş olduğu, mevcut hasarın yüzde sekseninin önceden olduğu bilirkişi raporunda da vurgulanmıştır. Kısaca; deprem sırasında müştekinin köyde bir evi bulunmamakta, sadece eski evinin kalıntıları bulunmaktadır.
Bu husus dosyadaki fotoğraflardan da anlaşılmaktadır. Bilirkişi, mevcut hasarın yüzde yirmisinin deprem sırasında meydana gelmiş olabileceğini belirtmiş ise de; bu hususu faraziyeye dayandırmış, kesin yargıdan bulunmamıştır. Kaldı ki, tamamen harabe halindeki kalıntılara biraz da depremin zarar vermiş olması “sanığın evinin depremden zarar gördüğü” anlamına gelmez.
Sanık haketmediği krediyi alabilmek maksadıyla içerik olarak sahte belge tanzim etmiş olup, bunu muhtarada imzalatmıştır. Muhtar hakkında bu hususta soruşturma izni verilmiştir.
Sanığın bu sahte belgeye dayanarak, katılan kuruma kredi başvurusunda bulunması başlı başına nitelikli dolandırıcılığa teşebbüs suçunu oluşturmaktadır. Bu gerçeklere nazaran, mahalli hak sahipliği inceleme komisyonunun yetkilerini aşarak, sanık lehine kredi tahsisini gerektirecek şekilde “ağır hasar hak sahipliği” kararı alması suçu ortadan kaldırmaz. Komisyon üyeleri hakkında görevlerini kötüye kullanma suçundan soruşturma yapılıp yapılmaması sanığın hukuki durumunu değiştirmeyeceğinden, temyize konu dolandırıcılık eyleminin sübuta erdiği kabul edilerek sanığın cezalandırılması yoluna gidilmelidir.
Bu gerekçelerle beraate yönelik yerel mahkeme kararının bozulması gerektiğinden “onama” ya yönelik çoğunluk görüşüne muhalifim.