YARGITAY KARARI
DAİRE : 14. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2019/2650
KARAR NO : 2021/2714
KARAR TARİHİ : 13.04.2021
MAHKEMESİ : … Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi
Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 12.10.2015 tarihinde verilen dilekçeyle inançlı işleme dayalı tapu iptali ve tescil talep edilmesi üzerine yapılan duruşma sonunda davanın reddine dair verilen 06.10.2017 tarihli hükmün istinaf yoluyla incelenmesi davacı vekili tarafından talep edilmiştir. … Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesince istinaf talebinin esastan reddine dair verilen kararın Yargıtayca, duruşmalı olarak incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle, tayin olunan 13.04.2021 günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı vekili Av. … geldi. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra açık duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Bilahare dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-K A R A R-
Dava, inançlı işleme dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkilinin Almanya’da işçi olarak çalışırken ablası …’na yazlık bir ev alması için 27.08.1998 tarihinde 30.000 DM, 12.02.2000 tarihinde ise 300 DM ve vekaletname gönderdiğini, …’nun dava konusu 126 ada 7 parsel sayılı taşınmazın 2/6 hissesini 03/09/1998 tarihinde satın aldığını ve tapuda kendi adına kaydettirdiğini, …’nun taşınmazı kat mülkiyetine geçildiğinde, su tesisatı ve kanalizasyon bağlantısı sağlandığında davacıya devredeceğini beyan ettiğini ancak, bu işlemleri gerçekleştirmeden 11/02/2015 tarihinde öldüğünü, bu nedenle husumetin …’nun önceki evliliğinden olan tek mirasçısı davalı …’a yöneltildiğini belirterek, dava konusu … ili, … ilçesi, … Mahallesi, … Mevki 126 ada 7 parsel sayılı taşınmazda … adına kayıtlı 2/6 hissesinin iptali ile müvekkili adına tesciline karar verilmesi talep etmiştir.
Davalı vekili, dava konusu taşınmazın 2/6 hissesinin müvekkilinin murisi …’na ait olduğunu, murisin tek mirasçısının müvekkili olduğunu, taşınmazda kat mülkiyeti kurulmadan satış yapıldığı için satıcı ile muris arasında gayrimenkul devir sözleşmesi yapıldığını, taşınmazın müvekkilinin murisine teslim edildiğini, müvekkilinin murisi taşınmazda oturmaktayken hastalığında davacı tarafından evden çıkarıldığını ve davacının taşınmazı işgal ettiğini, davacı aleyhine müdahalenin men’i talebiyle dava açıldığını beyan ederek davanın reddini savumuştur.
İlk derece mahkemesince, davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı vekilinin istinaf kanun yoluna başvurması üzerine, … Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesince davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir.
İnançlı işlemler, inananın teminat oluşturmak veya yönetilmek üzere mal varlığı kapsamındaki bir şey veya hakkını, inanılana devretmesi ve inanılanın da inanç anlaşmasındaki koşullara uygun olarak inanç konusu şeyi kullanmasını, amaç gerçekleştiğinde ise belirlenen şekilde inanana iade etmesini içeren işlemlerdir.
İnançlı bir işlem ile inanan, sahibi olduğu bir mülkiyet veya alacak hakkını inanılana kazandırıcı bir işlemle devretmekte ancak borçlandırıcı bir sözleşme ile de onu bazı yükümlülükler altına sokmaktadır.
İnançlı işlemin taraflarını, inanan ve inanılan oluşturur. Bir hakkı ya da nesneyi, güvendiği bir kişiye inançlı olarak devreden kimseye “inanan” adı verilir. Devredilen hak veya nesneyi, kendisine ait bir hak olarak kendi yararına, doğrudan doğruya ve dolaylı olarak kullanan kişiye de “inanılan” denir. İnananın, inanılana inançlı olarak kazandırdığı hak ya da nesne ise “inanç konusu şey” olarak nitelenir.
İnançlı bir işlemde, kazandırıcı işlemin tarafları ile borç doğuran anlaşmanın tarafları aynıdır.
İnançlı işlemde inanılan, hakkını kullanırken kararlaştırılan koşullara uymayı, amaç gerçekleşince veya süre dolunca hak veya nesneyi tekrar inanana (veya onun gösterdiği üçüncü kişiye) devretmeyi yüklenmektedir. İnançlı işlem, kazandırmayı yapan kişiye yani inanana belirli şartlar gerçekleşince, kazandırmanın iadesini isteme hakkı sağlayan bir sözleşmedir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir.
İnanç sözleşmesi, 5.2.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ancak, yazılı delille kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır.
Açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da, taraflar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı tarafın elinden çıkmış (inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, daktilo veya bilgisayarla yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış parmak izli veya mühürlü senetler gibi) “Delil başlangıcı” niteliğinde bir belge varsa 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 202.maddesi uyarınca inanç sözleşmesi “Tanık” dahil her türlü delille ispat edilebilir.
Yazılı delil veya “Delil başlangıcı” yoksa inanç sözleşmesinin ikrar (HMK m.188) yemin (HMK m.225 vd) gibi kesin delillerle de ispat edilmesi olanaklıdır. Davacının yemin deliline dayanması halinde hakimin davacıya bu hakkını hatırlatması gerekir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 09.12.2015 tarihli, 2014/14-516 E. 2015/2838 K. sayılı kararı da bu doğrultudadır.)
Yapılan açıklamalar ışığı altında somut olayın incelenmesine gelince; taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan dava konusu 126 ada 7 parsel sayılı taşınmaz, davalının murisi … adına 03.09.1998 tarihli satış işlemiyle tescil edilmiştir. Davacı, taşınmazın kendisi tarafından 27.08.1998 tarihinde gönderilen 30.000 DM ile satın alındığını ve … ile aralarında inanç ilişkisi oluştuğunu iddia etmiştir. Taraflar arasında bu inanç ilişkisini ispata yarar, tarafların imzasını taşıyan bir belge bulunmamaktadır. Ancak, dava konusu taşınmazın alındığı tarihle uyumlu, davalı tarafından gönderilen havale kaydı vardır. 27.08.1998 tarihli bu havale kaydında “ev almak için” ibaresi bulunmaktadır. Taraflar arasındaki inanç ilişkisi, yazılı belge ile kanıtlanamadığına göre, 27.08.1998 tarihli havale kaydının Hukuk Muhakemeleri Kanununun 202. maddesinde belirtilen delil başlangıcı niteliğinde olduğunun kabulü ile davacı tarafından ibraz edilen tüm deliller birlikte değerlendirilmek suretiyle hüküm kurulması gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenle davacı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile Hukuk Muhakemeleri Kanununun 373/1. maddesi gereğince temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün BOZULMASINA, 3.050,00TL Yargıtay duruşma vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, peşin yatırılan harcın yatırana iadesine, karardan bir örneğin … Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesine, dosyanın İLK DERECE MAHKEMESİNE GÖNDERİLMESİNE, 13.04.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.