Yargıtay Kararı 14. Hukuk Dairesi 2018/2502 E. 2019/140 K. 08.01.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 14. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2018/2502
KARAR NO : 2019/140
KARAR TARİHİ : 08.01.2019

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 23.12.2011 gününde verilen dilekçe ile tapu kaydındaki şerhin terkini talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 14.10.2014 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:

K A R A R

Dava, 755 ada 12 sayılı parselde kayıtlı 221 no’lu ve 222 no’lu bağımsız bölümlerin tapu kayıtlarındaki beyanlar hanesinde yazılı “Ana gayrimenkulde irtifak hakkı tescil edilmiştir”, irtifak hanesinde yazılı “Gayrimenkul üzerine bina yapılamaz hakkı (irtifak hakkı)” şerhinin kaldırılması istemine ilişkindir.
Davacı vekili; malik olduğu 755 ada 12 sayılı parselde kayıtlı 221 ve 222 no’lu bağımsız bölümlerin tapu kaydına aktarılan ve 755 ada 12 parsel sayılı taşınmaz … Vakfına ait iken 1306 yılında Vakıflar İdaresince konulan şerhin 5 recep 1280 tarihli ilmuhaber ile işlendiğini, şerhin vakıf senedini düzenlendiği tarihte bölgenin idari ve askeri amaçla kullanılması sebebiyle güvenlik nedeniyle konulduğunu, 1955 yılında taviz bedeli karşılığı serbest tasarrufa terk edilerek vakıf ile ilişiğinin kesildiğini, şerhin konuluş amacının ortadan kalktığını bu nedenle hukuki değerinin bulunmadığını belirterek kaldırılması isteminde bulunmuştur.
Davalı … vekili; şerhin kamu düzeni amacıyla konulduğunu beyanla davanın reddini istemiştir.
Davalı İTÜ Rektörlüğü vekili; irtifak hakkının mahkeme kararına dayalı olarak tapuya işlendiğini, davacının tapuya tescil edilmiş bu irtifak hakkına rağmen dava konusu taşınmazı satın aldığını, davalıların …’un silüetinin korunmasına yönelik menfaatlerinin devam ettiğini beyanla davanın reddini savunmuştur.
Davalı … vekili, dava konusu irtifak hakkının kamu hizmetine tahsisli ve eski eser vasfında olduğunu, Dolmabahçe ve çevresi kentsel sit alanı ilan edildiğinden irtifak hakkının maddi ve manevi biçimsel varlığını devam ettirdiği, sınırlamanın devam etmesinde kamu yararı olduğunu beyanla davanın reddini istemiştir.
Davalı …’ne izafeten … Muhakemat Müdürlüğü vekili; irtifak hakkı ile korunan hukuki yararın devam ettiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece; tapu kaydındaki şerhin … (Kapatılan) 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2002/1085 Esas, 2003/978 Karar sayılı ilamıyla konulduğu ve irtifak hakkının … silüetini ve tarihi binaları koruma amacı taşıdığı gerekçesiyle dava reddedilmiş, hükmü davacı vekili temyiz etmiştir.
Dosyadaki 5 … 1280 tarihli ilmühaberde adı geçen şerhin “……. civarında gashane ile … Kışlağı Hümayunu beyinde olup diruhinin uhdesinde bulunan mahallin üzerine … inşa olunmamak üzere şimdilik kaydı balasına ve ferağı takririnde temessüküne tahşiye olunması……” şeklinde yazıldığı görülmektedir. Bu şerh Medeni Kanununun yürürlüğe girmesinden sonra 30.12.1940 tarihinde yapılan kadastro tespitinde 755 ada 12 parsel sayılı taşınmazın 221 ve 222 no’lu bağımsız bölümlerine ait tapu kaydının beyanlar hanesine 01.10.2004 tarihli şerh ile “Ana gayrimenkulde irtifak hakkı tescil edilmiştir” şeklinde; yine aynı tarihli şerh ile irtifak sütununa “gayrimenkul üzerine bina yapılamaz hakkı” biçimiyle aktarılmıştır.
İlke olarak Türk Medeni Kanunun 683. maddesi hükmünce bir şeye malik olan kimse o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir. Tasarrufta bulunma yetkisi demek bir hakkı devretme, değiştirme, sınırlandırma veya ondan vazgeçme kısaca, o hakkı tasarruf işlemine konu yapabilme yetkisini ifade eder. Tasarruf yetkisinin hukuk düzeni tarafından tamamen veya kısmen kısıtlanmasına ise “tasarruf yetkisi kısıtlaması” denmektedir. Kural, malikin tasarruf yetkisine sahip olması, bunun istisnası ise hukuk düzeninin öngördüğü hallerde tasarruf yetkisinin kısıtlanmasıdır. Aslında somut olayda olduğu gibi mülkiyet hakkına getirilen kısıtlamanın nedeni hak sahibinin hukuki durumu ve onun bu durumu sebebiyle yapacağı hukuki işlemlerden zarar görebilecek üçüncü kişilerin korunma altına alınmasıdır. Hiç kuşkusuz kamu düzeni düşüncesiyle de tasarruf yetkisinin kısıtlanması olanaklıdır. Tasarruf yetkisi kısıtlanması şerhi, ilgilinin emir ve talebiyle olabileceği gibi bazı hallerde kanunun öngördüğü işlemlerden ötürü de tapu kütüğüne yazılabilir. Kısıtlama şerhinin kaldırılması ise ilgilisinin talebi ile olabileceği gibi, eğer bir süreye bağlı olarak yapılmışsa o sürenin geçmesi veya hak sahibine sağlanan yararın tamamen ortadan kalkması ya da hakkın varlığının devamı taşınmazda sebep olduğu külfete göre sahibine çok az yarar sağlamaya başlaması halinde mahkeme kararıyla mümkündür.
Dava konusu taşınmaz üzerine başlangıçta konulan şerh kadastroda “taşınmaz üzerine inşa olunmamak üzere irtifak hakkı vardır” şeklinde yansıtıldığından burada kısaca irtifak hakkının mevcut yasal düzenlemelere göre ne olduğu yönü üzerinde durulması gerekmektedir. Türk Medeni Kanunun 779. maddesindeki tanıma göre irtifak hakları sahibine konusu olan eşyayı doğrudan doğruya kullanma veya ondan yararlanma yetkileri veren ya da malike bir çekinme borcu yükleyen sınırlı ayni haklardandır. İrtifak hakkının ya bir taşınmaz veya belirli bir kişi lehine tesisi mümkündür. Bir taşınmaz lehine tesis edilmiş olan irtifak hakkı eşyaya bağlı irtifaklar, belli bir kişi lehine tesis edilen irtifak hakkı ise şahsa bağlı irtifaklar olarak bilinir. Bazı irtifak hakları hak sahibine tam bir yararlanma hakkı (örneğin intifa hakkı) verdiği halde diğer bazıları sahibine eşyadan sınırlı yararlanma hakkı (örneğin geçit irtifakı) tanır. Bazı irtifak hakları vardır ki hak sahibinin eşyadan yararlanma yetkisini engeller. Eşya malikinin az yukarıda sözü edilen Türk Medeni Kanunun 683. maddesiyle kendisine sağladığı yetkileri kullanmadan kaçınmaya zorlar. Örneğin; inşaatı yapmama yasağı konulması, manzara kapatılmaması gibi irtifak hakları böyledir. Bu gibi haklara olumsuz irtifak hakları denir.
Bu kısa açıklamalardan sonra somut olaya dönüldüğünde;
1-755 ada 12 sayılı parsel 222 no’lu bağımsız bölüm yönünden yapılan incelemede;
Dava konusu taşınmaz malın kaydına gerek başlangıçta konulan kısıtlamanın ve gerekse sonradan kadastro uygulamasında kayıtlara “taşınmaz üzerine inşa olunmamak üzere irtifak hakkı vardır” biçimiyle yansıtılan kısıtlamanın kamu düzeni amacı taşıdığı tartışılmamalıdır. Kayıtlara getirilen kısıtlama bir zaman süresiyle sınırlı tutulmadığından konuluş amacı devam ettiği sürece kısıtlamanın da devam etmesi gerekir. Diğer yandan, kadastroda yansıtılan biçimiyle kayıtlara geçirilen arazi üzerine inşa olunmamak üzere irtifak hakkı, şayet müdahil ve davalı Hazine, Büyükşehir Belediye Tüzel Kişiliği ile İTÜ Rektörlüğünün ileri sürdükleri gibi manzara kapatmama gibi bir nedene dayanıyorsa konunun ayrıca Türk Medeni Kanununun “Komşu hakkı-Kullanma biçimi” başlıklı 737. ve devamı maddeleri hükümlerine göre de değerlendirilip incelenmesi gerekecektir. Gerçekten anılan bu hüküm uyarınca “Herkes, taşınmaz mülkiyetinden doğan yetkilerini kullanırken ve özellikle işletme faaliyetini sürdürürken komşularını etkileyecek taşkınlıktan kaçınmakla yükümlüdür. Özellikle taşınmazın durumuna niteliğine ve yerel âdete göre komşular arasında hoşgörülebilecek dereceyi aşan rahatsızlık vermek yasaktır. Yerel âdete uygun ve kaçınılmaz taşkınlıklardan doğan denkleştirmeye ilişkin haklar saklıdır.” Görülüyor ki anılan bu hüküm ile malike mülkün kullanılmasında komşuya zarar verecek taşkınlıklardan sakınma ödevi yüklenerek yasal kısıtlamalardan birisi düzenlenmiştir. Buradaki taşkınlıktan amaç komşuluğun olağan hoşgörü sınırlarını aşan ve komşunun kendisi ve ailesi ile veya taşınmazı zararına aşırı derecede etkili olabilecek iş ve eylemlerdir. İddia ve savunmaya göre somut olayda kayıtlara yansıyan şerhin terkini için kısaca şerhin konulma sebebi olan kamu yararının halen devam edip etmediğinin, bundan ayrı olaya Türk Medeni Kanunun 737 ve devamı maddeleri açısından da yaklaşılarak davacı şirketin maliki olduğu yapının komşular arasında hoşgörülebilecek özellikte bulunup bulunulmadığının davalıların mevcut yapıyla manzara haklarına engelleme olup olmadığının duraksamasız açıklığa kavuşturulması zorunludur. Ne var ki; mahkemece bu konuda yapılan araştırma ve inceleme eksik olup, bu hususları aydınlığa kavuşturacak mahiyette keşif yapılmamış ve bilirkişi raporu aldırılmamıştır.
Tüm bu açıklamalardan sonra mahkemece yapılması gereken iş, içlerinde diğer bilirkişileri hukuki olan konularda aydınlatmak üzere Üniversitede öğretim görevlilerinden seçilecek hukukçu bilirkişi de bulunmak koşuluyla şehircilik planlamasında akademik kariyeri olan uzman kişilerden oluşturulacak bilirkişi kuruluna dava konusu taşınmaz ve komşu parsellerin bulunduğu alanlarda keşif yapılarak ve yapılan keşfi izleme olanağı sağlayan fotoğraflar dosyaya eklenerek ayrıntılı ve gerekçeli rapor almak, çekişme konusu hakkında dava dosyası arasında mevcut diğer dava dosyalarında toplanan delillerden de yararlanılarak sonucuna uygun hüküm kurmak olmalıdır. Eksik araştırma inceleme sonucu davanın reddi yönünde verilen hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.
2-755 ada 12 sayılı parselde kayıtlı 221 no’lu bağımsız bölüm yönünde yapılan incelemede;
Alacağın devri ve borcun üstlenilmesi Türk Borçlar Kanununun 183 ila 204. maddelerinde düzenlenmiştir. Alacağın devri, alacağın ona bağlı bütün (yan ve öncelik) hakları ile birlikte devralana geçmesini sağlar ve bu işlem yapılırken borçlunun rızasının alınması gerekmez. Alacağın devri, hatta borçlunun muhalefetine rağmen geçerli olarak doğar ve hükümlerin hasıl eder. Borçlunun alacağın devrinden sonraki asıl muhatabı artık alacağı devralan kişidir. Bu itibarla borçlunun borçtan kurtulabilmesi için alacağın devri işleminden sonra borcunu, alacağı devralan kimseye ifa etmesi gerekir.
6100 sayılı HMK’nin 125/2. maddesi uyarınca;
Davanın açılmasından sonra, dava konusu davacı tarafından devredilecek olursa, devralmış olan kişi, görülmekte olan davada davacı yerine geçer ve dava kaldığı yerden itibaren devam eder.
Somut uyuşmazlıkta; davanın görülmekte olduğu sırada 221 no’lu bağımsız bölüm 24.2.2012 tarihinde davacı aynı zamanda bağımsız bölüm maliki … Entegre Tarım Ürünleri Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi tarafından … Finansal Kiralama Anonim Şirketi’ne devredilmiştir. Hüküm tarihinden sonra dava konusu bağımsız bölüm 06.04.2016 tarihinde … İnşaat ve Mühendislik Anonim Şirketi tarafından devralınmıştır. Dava konusunun hükümden sonra üçüncü bir kişiye temlik edildiği anlaşıldığından müddeabihi devralan üçüncü kişi devreden davacının yerine geçerek davaya devam edebilir.
Mahkemece 6100 sayılı HMK’nin 125. maddesi hükmü ve yukarıda yapılan saptama gözardı edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu sebeple 755 ada 12 parsel 221 no’lu bağımsız bölüm yönünden kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) ve (2) numaralı bentlerde açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 08.01.2019 gününde oybirliği ile karar verildi.