Yargıtay Kararı 14. Hukuk Dairesi 2018/1124 E. 2018/7737 K. 13.11.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 14. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2018/1124
KARAR NO : 2018/7737
KARAR TARİHİ : 13.11.2018

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki suya müdahalenin önlenmesi davasından dolayı mahal mahkemesinden verilen yukarıda gün ve sayısı yazılı hükmün; Dairemizin 20.11.2017 gün ve 2015/5770 Esas – 2017/8594 Karar sayılı ilamı ile onanmasına karar verilmişti. Süresi içinde davacı vekili tarafından kararın düzeltilmesi istenilmiş olmakla, dosya içerisindeki bütün evrak incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR
Davacı vekili, müvekkilinin babasına ait taşınmazlar ile aynı yerde başka kişilere ait taşınmazların kullanımında olan ve … adlı su kaynağına gelen suyun kullanılması hususunda kadimden beri anlaşma bulunduğunu, 1990’lı yılların sonunda belirtilen suyun kaptaja alınmak suretiyle fiili kullanımın belirlendiğini, mevcut fiili taksimata göre müvekkilinin babası dahil tüm taşınmaz maliklerinin tesis edilen ana su kaptajından 6 hat halinde kendi taşınmazlarına borular vasıtasıyla su götürüldüğünü, müvekkilinin babasının ölümünden sonra iki yıl kadar davacının da bu şekilde kullanımını devam ettirdiğini, davacının babasından kalan taşınmaza ev yaptırdığını, davalının suyun naklini sağlayan plastik su borularının tahrip ettiğini, toprak altından çıkararak bazı kısımlarını kestiğini ve davacıya gelen suyun ağzını naylonla tıkadığından, davacının su kullanımının üç yıldır kesintiye uğratılması nedeniyle yirmiden fazla ağacının kuruduğunu, ev ve bahçe için su ihtiyacının karşılanamadığını ileri sürerek davalı tarafından yapılan müdahalenin önlenmesini istemiştir.
Davalı vekili, davacının babasının su kullanım hakkı olmadığını, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı vekilinin temyizi üzerine, Dairemizin 20.11.2017 gün ve 2015/5770 Esas – 2017/8594 Karar sayılı ilamı ile hükmün onanmasına karar verilmiştir.
Davacı vekili, karar düzeltme isteminde bulunmuştur.
Türk Medeni Kanununun 718. maddesi gereğince; arazi üzerindeki mülkiyet, kullanılmasında yarar olduğu ölçüde üstündeki hava ve altındaki arz katmanlarını kapsar. Bu mülkiyetin kapsamına yasal sınırlamalar saklı kalmak üzere yapılar, bitkiler ve kaynaklar da girer.
Bu madde hükmüne paralel olarak düzenlenen Türk Medeni Kanununun 756. maddesinde “Kaynaklar, arazinin bütünleyici parçası olup bunların mülkiyeti ancak kaynadıkları arazinin mülkiyeti ile birlikte kazanılabilir. Başkasının arazisinde bulunan kaynaklar üzerindeki hak, bir irtifak hakkı olarak … kütüğüne tescil ile kurulur. Yeraltı suları, kamu yararına ait sulardandır. Arza malik olmak onun altındaki yeraltı sularına da malik olmak sonucunu doğurmaz. Arazi maliklerinin yer altı sularından yararlanma biçimi ve ölçüsüne ilişkin özel kanun hükümleri saklıdır.” hükmü yer almaktadır.
Gerek Türk Medeni Kanununun 718. maddesi gerekse 756/2. maddesinde sözü edilen kaynaklar, yeraltı sularından farklıdır.
Kaynak, kökeni yeraltı suyu olan tabii ve sürekli olarak yeryüzüne çıkan özel mülkiyete girecek nitelikte özel bir su olup, suni bir şekilde veya ara sıra yeryüzüne çıkan su kaynak niteliğini kazanmaz (…/…/…, Türk Eşya Hukuku, … 1978, s. 618). Ayrıca, kaynaktan çıkan suyun yararı kamuya ait bir akarsu oluşturacak kadar bol çıkması halinde kaynak artık özel mülkiyete konu olamaz.
Yine, yeraltı suyundan sondaj gibi suni yollarla çıkartılan sulardan yararlanma usulü de 167 sayılı Yeraltı Suları Kanununa tabidir.
Başka bir ifadeyle kaynak suyu kendiliğinden kaynadığı arazinin hudutlarını aşacak debide ise ya da malikinin ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra fazlası varsa genel su kabul edilir ve komşular da yararlanabilir. Bunun yanında kaynak suyu tapulu olmayan araziden (örneğin mera, … vb) çıkıyorsa suyun debisine bakılmaksızın genel sudur. Bu sudan ise kadim ve öncelik hakkı ihlal edilmemek suretiyle herkes ihtiyacı oranında yararlanabilir.
Özel su ise tapulu taşınmazdan çıkan ve sadece o taşınmazın ve malikinin kişisel ihtiyacını karşılamaya yeterli olan sudur. Arazinin mülkiyetine tabi olan kaynak suyu yani özel su üzerinde, hak sahibi dilediği gibi tasarruf etme yetkisine sahiptir. Bu suyu kendisi kullanabileceği gibi kaynağındaki suyu kullanması hususunda bir başkasına irtifak hakkı da tanıyabilir. Ayrıca mülkiyet hakkına dayanarak kaynağa elatma varsa elatmanın giderilmesi için davalar açmak yetkisi de bulunmaktadır.
Türk Medeni Kanununun 756. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan, “Başkasının arazisinde bulunan kaynaklar üzerindeki hak bir irtifak hakkı olarak … kütüğüne tescil ile kurulur” hükmü doğrultusunda kaynak hakkı ancak tapuda düzenlenecek resmi senetle … malikinin rızası ile kurulabilir.
Yine benzer şekilde Türk Medeni Kanununun 837. maddesinde, “Başkasının arazisinde bulunan kaynak üzerinde irtifak hakkı, bu arazinin malikini suyun alınmasına ve akıtılmasına katlanmakla yükümlü kılar. Bu hak, aksi kararlaştırılmadıkça başkasına devredilebilir ve mirasçıya geçer. Kaynak hakkı, bağımsız nitelikte ve en az 30 yıl için kurulmuş ise … kütüğüne taşınmaz olarak kaydedilebilir” hükmüne de yer verilmiştir.
Madde hükmünde belirtildiği üzere, kaynak irtifakı doğrudan kişiye bağlı olarak kurulabileceği gibi başkalarına devri de kararlaştırılabilir. Bağımsız ve daimi hak olarak tesis edildiğinde … kütüğüne ayrı bir sayfaya kaydı da mümkündür. Kaynak hakkının kazanılmasına ilişkin kanunda açık bir hüküm olmamakla birlikte eşyaya bağlı diğer irtifakların kazanılması hükümleri uyarınca Türk Medeni Kanununun 780. maddesinden kıyasen yararlanarak taşınmaz mülkiyetinin kazanılmasına ilişkin hükümlerin uygulanacağı kabul edilmektedir (m. 704/2). Bu durumda kaynak hakkının, resmi şekilde düzenlenecek sözleşme ile … siciline tescil ile kazanılması mümkündür.
Gerçekten Türk Medeni Kanununun 756/2 ve 837. maddesinde belirtilen kaynak irtifakına konu olabilecek su, özel su olup genel su niteliğindeki yeraltı suyu bu düzenlemelerin dışındadır. Nitekim genel sular taşınmaz mülkiyetinin kapsamı içinde kabul edilemez.
Yeraltı Suları Tüzüğünün 15. maddesi gereğince yeraltı suyunu kullanacak arazi veya kuyu sahibinin veya işletmecilerinin faydalı su ihtiyacı; sırasıyle içme, temizlik, belediye hizmetleri, hayvan sulaması, zirai sulama ve maden ve sanayi suyu, sportif ve benzeri tesislerin faydalı kullanış miktarı gözönünde bulundurularak tahsis edilecek maksada göre ilgili bakanlıkların mütalaası alınmak suretiyle DSİ tarafından tespit edilir. Faydalı ihtiyaç için ayrılacak su miktarı hiç bir zaman yeraltı suyu deposunun emniyetli veriminden daha yüksek olamaz.
Öte yandan, kural olarak genel sulardan kadim ve öncelik haklarının ihlal edilmemesi koşulu ile ihtiyaç oranında yararlanma ana esastır.
Kadim hak, tarafsız mahalli bilirkişiler vasıtasıyla belirlenir. Dava iki köy arasında ise mahalli bilirkişiler komşu köylerden seçilirler. Taraflar aynı köylü ise, aynı köyden ya da aynı köyden mahalli bilirkişi bulunmaz ise, yöreyi ve niza konusu suyun kullanım şeklini iyi bilen komşu köylerden de seçilebilir.
Somut olayda; mahkemece … bilirkişisi, jeoloji bilirkişisi ve tarafsız mahalli bilirkişilerle mahallinde suların en az olduğu bir zamanda keşif yapılıp, mahalli bilirkişiler keşifte dinlenip, dava konusu suyun kullanımına ve kaptaja bağlanmasına ilişkin sürecin ve su taksimatına ilişkin dosyaya sunulmuş 14.01.2001 tarihli protokol başlıklı belge içeriğinin ve bu belge doğrultusunda su kullanımının ne şekilde olduğu yönünde mahalli bilirkişilerin bilgisine başvurulmalı, dava konusu suyun kaptaja bağlanmadan önce tüm yöre halkı tarafından kullanılıp kullanılmadığı hususu da aydınlatıldıktan sonra suyun debisi ve niteliği şüpheye yer vermeyecek şekilde belirlenmeli, tarafların suya ihtiyacı olup olmadığı bilimsel verilere uygun olarak tespit ettirilmeli, tarafların bu ihtiyaçları şebeke suyu veya başka kaynaktan karşılayıp karşılamadıkları araştırılmalı, içme suyu ihtiyacının sulama suyu ihtiyacına nazaran öncelikli olduğu da gözetilerek, dava konusu suyun dışında tarafların yararlanabileceği su kaynakları varsa onların da incelenmesi yapılarak, gerekirse taraflar arasındaki nizayı çözümler nitelikte ve herkesin ihtiyaçları oranında yararlanabileceği bir su rejimi kurulması yoluna gidilmelidir. Değinilen yönler gözetilmeden noksan inceleme ve araştırma ile yetinilerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle davacı vekilinin karar düzeltme itirazları yerinde görüldüğünden Dairemizin onama ilamı kaldırılarak, yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile Dairemizin 20.11.2017 gün ve 2015/5770 Esas – 2017/8594 Karar sayılı ilamının KALDIRILMASINA, hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,
13.11.2018 tarihinde oybirliği ile karar verildi.