Yargıtay Kararı 14. Hukuk Dairesi 2017/949 E. 2021/856 K. 11.02.2021 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 14. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2017/949
KARAR NO : 2021/856
KARAR TARİHİ : 11.02.2021

MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi

Davacı vekili tarafından, 26/05/2015 gününde verilen dilekçe ile tespit talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; HMK’nun 114/1 maddesi gereğince davanın reddine dair verilen 18/05/2016 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün evrak incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 594. maddesine dayalı mirasçılık belgesi verilmesi istemine ilişkindir.
Davacı Hazine vekili, …, …, … Mahallesi, 836 ve 1035 parsel sayılı taşınmazda hissedar … oğlu … mirasçılarının tespit edilemediğinden bahisle Türk Medeni Kanununun 594. maddesi uyarınca Maliye Hazinesi’nin mirasçılığına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Mahkemece, HMK’nun 114/1. maddesi gereğince davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir.
HMK’nun 114/1-ı maddesinde aynı davanın, daha önceden açılmış ve halen görülmekte (derdest) olmaması da dava şartları arasında düzenlenmiştir. Derdestlik; dava açılmasının usul hukuku bakımından ortaya çıkardığı sonuçlardan biridir. Aynı konuda, aynı taraflar arasında, aynı dava sebebine dayanarak daha önce bir dava açılmış ve bu dava görülmekte ise, aynı konunun yeni bir dava konusu yapılması mümkün değildir. Çünkü; aynı konuda iki dava açılmasında davacının korunmaya layık bir menfaati yoktur. Daha önce HUMK m.187/4’de bir ilk itiraz olarak nitelenen bu husus HMK m. 114/1-ı hükmü ile dava şartı haline getirilmiştir. Burada anılan dava şartlarından maksat, davanın esastan görülüp karara bağlanabilmesi için varlığı ya da yokluğu hakim tarafından davanın her aşamasında kendiliğinden gözetilen ve taraflarca da noksanlığı davanın her aşamasında ileri sürülebilen hallerdir. Aynı davanın daha önceden açılmış ve halen görülmekte olmaması konusu eş söyleyişle derdestlik iddiası bir olumsuz dava şartı haline getirilmiş ve bu suretle derdestlik itirazı ilk itiraz olmaktan çıkartılıp; dava şartına ilişkin usuli bir itiraza dönüştürülmesi sağlanmıştır. Açılmış ve görülmekte olan bir davanın davacısı, hukuki korunma sürecini başlatmıştır. Artık onun aynı davayı yeniden bir başka mahkeme önüne getirmesinde hukuken korunmaya değer güncel bir yararı kalmamıştır; bu bağlamda hukuken korunma ihtiyacı içinde bulunmadığından onun yapacağı iş davanın sonucunu beklemektir. Davayı açmaktaki yarar hukuki olmalıdır; ideal veya ekonomik yarar tek başına yeterli değildir. Derdestlik itirazının korunmasının temelinde aynı davanın tekrar açılıp görülmesinin sağlanmasında davacının hiçbir hukuki yararının bulunmadığı düşüncesi yatmaktadır.
4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 598. maddesine göre, başvurusu üzerine yasal mirasçı oldukları belirlenenlere, sulh mahkemesince veya noterlikçe mirasçılık sıfatlarını gösteren bir belge verilir. 501. maddesine göre ise, mirasçı bırakmaksızın ölen kimsenin mirası devlete geçer.
TMK’nun 594. maddesi ile “Mirasbırakanın mirasçısı bulunup bulunmadığı veya mirasçıların tamamı bilinmiyorsa, sulh hakimi uygun araçlarla ve bir ay ara ile iki defa ilan yapıp hak sahiplerini son ilandan başlayarak en geç bir yıl içinde mirasçılık sıfatlarını bildirmeye çağırır. İlan süresinde kimse başvurmazsa ve sulh hakimi de hiçbir mirasçı tespit edememişse, miras sebebiyle istihkak davası açma hakkı saklı kalmak üzere miras Devlete geçer.” düzenlemesi getirilmiştir.
Mirasçılık belgesi verilmesine ilişkin davada irs ilişkisi kural olarak nüfus kayıtları ile ispat olunur. Nüfus kayıtları belgeledikleri olguların doğruluğuna kanıt oluşturur. Bunların içeriğinin doğru olmadığının ispatı kanunlarda başka bir hüküm bulunmadıkça herhangi bir şekle tabi değildir (TMK md.7). Hakim çekişmesiz yargıda re’sen araştırma ilkesi uyarınca, davanın ispatı için gerekli bütün delillere başvurabilir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 29. maddesinde bir kimsenin sağ veya ölü olduğunu veya belirli bir zamanda ya da başka bir kimsenin ölümünde sağ bulunduğunu ileri süren tarafın iddiasını ispat etmek zorunda olduğu, 30. maddesinde ise doğum ve ölümün öncelikle nüfus sicilindeki kayıtlarla, nüfus sicilinde bir kayıt yoksa veya bulunan kaydın doğru olmadığı anlaşılırsa her türlü delille kanıtlanabileceği belirtilmiştir.
Somut olayda; davacı Hazine tarafından açılan davada …, …, … Mahallesi, 836 ve 1035 parsel sayılı taşınmazda kayıt maliki olan … oğlu …’in mirasçısının olmadığının tespiti halinde mirasının devlete geçmesine yönelik karar verilmesini talep etmiş, mahkemece aynı parsel hakkında … Sulh Hukuk Mahkemesinde açılan 2015/105 Esas sayılı dosya nedeniyle derdestlik oluştuğu kabul edilerek HMK’nun 114/1. maddesi gereğince davanın reddine karar verilmiştir.
Eldeki davada 836 ve 1035 parsel sayılı taşınmazda … oğlu …’e yönelik tespit hükmü talep edilmiş, derdest olduğu söylenen … Sulh Hukuk Mahkemesinin 2015/105 Esas sayılı dosyasında ise davacı, aynı yer aynı parselde ancak … oğlu … yönünden tespit talebinde bulunmuştur.
Farklı tapu kayıt maliklerine yönelik olarak açılan her iki davada dava konusu farklı olduğundan derdestlik oluşmaz. Mahkemece, davacının talebi hakkında yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı gerekçeyle yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 11/02/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.