Yargıtay Kararı 14. Hukuk Dairesi 2017/3568 E. 2017/6083 K. 12.09.2017 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 14. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2017/3568
KARAR NO : 2017/6083
KARAR TARİHİ : 12.09.2017

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 21.10.2013 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve tescil, mümkün olmadığı takdirde tazminat talebi üzerine yapılan muhakeme sonunda; davanın kabulüne, tapu kaydının iptali ile davacı adına tapuya tesciline dair verilen 21.01.2016 günlü hükmün Yargıtayca, duruşmalı olarak incelenmesi davalı … vekili tarafından istenilmekle, tayin olunan 09.05.2017 günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı … vekilleri Av. … Av. … ve Av. … ile karşı taraftan davacı vekili Av. … ve davalı … vekili Av. … geldiler. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelenlerin sözlü açıklamaları dinlendi duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Bilahare dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
KA R A R
Davacı vekili 21/10/2013 tarihli dava dilekçesiyle bankadan kredi alınabilmesi için 702 Ada, 3 Parsel sayılı taşınmazda bulunan C blok, 3.kat, 8 numaralı bağımsız bölümün kredinin davacı tarafından ödenmesi ve kredi borcu bittikten sonra tapunun yeniden davacı adına devredilmesi kaydıyla öncelikle 20.10.2006 tarihinde dahili davalı …’e ve 26.03.2008 tarihinde davalı …’e devredildiğini, bu hususta taraflar arasında 25.03.2008 ve 26.03.2008 tarihli protokolün imzalandığını, …’in işlerinin kötü gitmesi nedeniyle taşınmazın bu kez davalı (ve davacının müvekkili olan) …’ye 15.06.2009 tarihinde devredildiğini, banka kredilerinin davacı tarafından ödendiğini, dava konusu taşınmazın daha sonra (davalı …’nin teyzesinin oğlu olan) davalı …’e, bu kişiden davalı …’a 12.10.2012 tarihinde ve son olarak da davalı …’a 23.07.2013 tarihinde bedelsiz olarak devredildiğini, ödeme belgesi bulunmadığını, taşınmazda 2002 tarihinden itibaren ve halen davacının malik sıfatı ile oturduğunu ve yapılan devirlerin muvazaalı olduğunu belirterek dava konusu taşınmazın davalı … adına olan tapu kaydının iptali ile davacı adına tesciline ve bu mümkün olmazsa tapu müvekkilinin bilgisi dışında devredildiği için taşınmazın dava tarihindeki bedelinin mevduata uygulanan en yüksek faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini istemiştir.Dahili davalı … davacının kendisinin avukatı olduğunu, davanın doğru olduğunu, bu hususta 26.03.2008 tarihli protokole göre kredi almak için taşınmazı kendi adına devrettiğini ve evin kredilerinin davacı tarafından ödendiğini beyan etmiştir.Davalı … taşınmazı iyiniyetle tapudan …’den bedelini ödeyerek satın aldığını ve diğer davalı …’a tapudan bedeli karşılığı sattığını, davanın reddini savunmuştur.
Davalı … 03.07.2014 tarihli celsedeki imzalı beyanında “taşınmazı hatıra dayalı olarak …’ten devir aldım, ancak bu işlemi tapuda satış gösterdik, taşınmaz hiçbir zaman benim olmadı, ben yapılan işlem karşılığında bir satış bedeli de ödemedim, daha sonra taşınmaz yine hiçbir bedel almayarak davalı …’a devrettim. Taşınmazı bu kişiye devretmemi … Bozkurt söyledi, yapılan işlem muvazaalıdır, davayı kabul ediyorum” demiştir.
Davalı … 03.07.2014 tarihli dilekçesi ile bu şekilde ifade vermediğini, söylemediği hususların yazıldığını beyan etmiştir.Mahkemece 09.01.2015 tarihli müzekkere ile … hakkında suç duyurusunda bulunulmuş, savcılığın 2015/1427 sayılı dosyası ile soruşturma başlatılmıştır.Davalı … vekili davalının iyiniyetle tapudan 6.el olarak bedelini ödeyip satın aldığını, satıcı …’e davalı …’un babası … un 09.10.2012 tarihinde … a ait başka bir taşınmazı tapudan devrettiğini; ayrıca, 112.000 TL nakit verildiğini 29.04.2013 tarihinde … tarafından tapuda 450.000 TL değerinde … lehine tesis edilen verilen ipoteğin davalı …’ın babası … tarafından düzenli olarak ödenmekte olduğunu, davacının taşınmazı haksız kullandığını, 2013/434 E.sayılı dosyada … tarafından açılan tahliye davasına kendisinin devam ettiğini, davacının kendisine karşı açılacak davaların önüne geçmek için bu davayı açtığını, davanın reddini savunmuştur.Diğer davalılar savunma yapmamışlardır.Mahkemece, dava konusu taşınmaza ait tapu kaydı,satış evrakları, konut kredisine ilişkin belgeler, ödeme dekontları, 25.3.2008 ve 26.03.2008 tarihli protokoller, … 3. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2013/434-2013/1093 sayılı dava dosyası, nüfus aile kayıt tabloları ile taraflarca sunulan belgeler incelenmiştir.Yargılama aşamasında 27.01.2015 tarihinde yapılan keşifde taraf tanıkları dinlenmiş ve tarafların ekonomik durumları araştırılmıştır.Keşif raporunda 8 nolu meskenin dava tarihinde 555.000 TL değerinde olduğu belirtilmiş, ayrıca taşınmazın devir tarihlerine göre bedelleri 15.04.2015 tarihli ek raporda tespit edilmiş, 12.06.2015 tarihli makbuz ile harç ikmal edilmiştir.Dava konusu taşınmazın davacıdan itibaren tapu malikleri sırasıyla …, …, …, …, … ve …’tur. Tapu maliki davacı … bankadan konut kredisi alınabilmesi amacıyla dava konusu taşınmazı 26.3.2008 tarihinde davalı …’e inançlı bir işlem karşılığında tapuda bedelsiz olarak devretmiş ve yapılan işlem satış olarak gösterilmiştir. Taraflar arasındaki 25.03.2008 tarihli ibraname ve yetki başlıklı belge ile bu husus yazıya dökülmüştür. Daha sonra dava konusu taşınmaz davacının isteği doğrultusunda davalı … tarafından diğer davalı …’e 26.03.2008 tarihli protokol ile devredilmiş ve kredi taksitlerinin davacı tarafından ödeneceği ve daha sonra taşınmazın davacıya iade edileceği hususunda anlaşmaya varılmıştır.Tapuda satış olarak gösterilen ilk iki işlem inanç sözleşmesine dayalı olup davacı sözleşmenin varlığını yazılı belgelerle kanıtlamıştır. Kaldı ki devir nedeniyle konut kredisi alındığı, kredi taksitlerinin davacı tarafından ödendiği ve dava konusu taşınmazı fiilen davacının kullandığı ödeme belgeleri ve tanık anlatımlarıyla sabit olmuştur. Dava konusu taşınmaz daha sonra 02.06.2011 tarihinde davalı …’ye ,12.10.2012 tarihinde davalı …’e ve 23.07.2013 tarihinde ise davalı …’a devredilmiştir. Dava konusu taşınmazda 2002 yılından itibaren davacı … oturmakta olup taşınmaz halen davalı … adına tapuya kayıtlıdır. 03.07.2014 tarihli oturumda davalı … dava konusu taşınmazı hatıra dayalı olarak … den devraldığını, bu işlemi tapuda satış olarak gösterdiklerini, ancak devir karşılığında bir satış bedeli ödemediğini, taşınmazın hiçbir zaman kendisine ait olmadığını ve taşınmazı yine hiçbir bedel almayarak … ‘un isteği doğrultusunda davalı …’a devrettiğini belirtmiş ve imzası tutanağa alınmıştır. Davalı …’ın daha sonra dosyaya yazılı beyanda bulunarak söylemediği bir çok şeyin tutanaklara geçtiğini beyan etmesi üzerine bu kişi adına isticvap davetiyesi gönderilmiş ve davalının yargılamaya katılmadığı anlaşılmakla ilgili hakkında … Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmuştur. Dinlenen tanıkların anlatımları ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde diğer davalılar arasında yapılan satışların muvazaalı olduğu, davalıların işbirliği içinde hareket ettikleri ve taşınmazın gerçek hak sahibinin davacı olduğu anlaşılmakla tapu iptali ve tescile yönelik davanın kabulü ile 702 Ada, 3 parsel sayılı taşınmazda bulunan C blok, 3.kat, 8 numaralı bağımsız bölümün davalı … adına olan tapu kaydının iptali ile davacı … adına tapuya tesciline, tedbir kararının devam etmesine, 36.150,00 TL vekalet ücretinin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.Hükmü, davalı son tapu maliki … vekili ve davalı … temyiz etmiştir. 1-Mahkeme kararı hükmü temyiz eden davalı …’ye 15.03.2016 tarihinde usulüne uygun olarak tebliğ edilmiş olup, 15 günlük yasal süre geçirildikten sonra 03.11.2016 tarihinde temyiz isteminde bulunulmuştur. HUMK’nun 432/4. maddesi ve 01.06.1990 tarihli ve 3/4 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince davalı …’nin temyiz isteminin reddi gerekmiştir.2- Davalı … vekilinin temyiz istemine gelince;Dava, inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. İnançlı işlemler, inananın teminat oluşturmak veya yönetilmek üzere mal varlığı kapsamındaki bir şey veya hakkını, inanılana devretmesi ve inanılanın da inanç anlaşmasındaki koşullara uygun olarak inanç konusu şeyi kullanmasını, amaç gerçekleştiğinde ise belirlenen şekilde inanana iade etmesini içeren işlemlerdir. İnançlı bir işlem ile inanan, sahibi olduğu bir mülkiyet veya alacak hakkını inanılana kazandırıcı bir işlemle devretmekte ancak borçlandırıcı bir sözleşme ile de onu bazı yükümlülükler altına sokmaktadır.İnançlı işlemin taraflarını, inanan ve inanılan oluşturur. Bir hakkı ya da nesneyi, güvendiği bir kişiye inançlı olarak devreden kimseye “inanan” adı verilir. Devredilen hak veya nesneyi, kendisine ait bir hak olarak kendi yararına, doğrudan doğruya ve dolaylı olarak kullanan kişiye de “inanılan” denir. İnananın, inanılana inançlı olarak kazandırdığı hak ya da nesne ise “inanç konusu şey” olarak nitelenir. İnançlı bir işlemde, kazandırıcı işlemin tarafları ile borç doğuran anlaşmanın tarafları aynıdır.İnançlı işlemde inanılan, hakkını kullanırken kararlaştırılan koşullara uymayı, amaç gerçekleşince veya süre dolunca hak veya nesneyi tekrar inanana (veya onun gösterdiği üçüncü kişiye) devretmeyi yüklenmektedir. İnançlı işlem, kazandırmayı yapan kişiye yani inanana belirli şartlar gerçekleşince, kazandırmanın iadesini isteme hakkı sağlayan bir sözleşmedir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir.İnanç sözleşmesi, 5.2.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ancak, yazılı delille kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır.Açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da, taraflar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı tarafın elinden çıkmış (inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, daktilo veya bilgisayarla yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış parmak izli veya mühürlü senetler gibi) “delil başlangıcı” niteliğinde bir belge varsa 6100 sayılı HMK’nın 202. maddesi uyarınca inanç sözleşmesi “tanık” dahil her türlü delille ispat edilebilir.”Delil başlangıcı” kenar başlıklı 202. maddesinde, “(1) Senetle ispat zorunluluğu bulunan hâllerde delil başlangıcı bulunursa tanık dinlenebilir.(2) Delil başlangıcı, iddia konusu hukuki işlemin tamamen ispatına yeterli olmamakla birlikte, söz konusu hukuki işlemi muhtemel gösteren ve kendisine karşı ileri sürülen kimse veya temsilcisi tarafından verilmiş veya gönderilmiş belgedir.”Yazılı delil veya “delil başlangıcı” yoksa inanç sözleşmesinin ikrar (HMK m.188) yemin (HMK m.225 vd) gibi kesin delillerle de ispat edilmesi olanaklıdır. Davacının yemin deliline dayanması halinde mahkemenin davacıya bu hakkını hatırlatması gerekir. Bu ilkeler ışığında somut olaya gelince; davacı … ve davalılardan … ve … ve … dışında diğer taşınmaz malikleri olan davalılar … ve son tapu maliki … arasında yapılan taşınmaz devrinin davacıya iade etmek şartıyla inançlı temlik sebebiyle tapunun devri yapıldığına dair bu davalıların imzasını içeren yazılı delil veya delil başlangıcı sayılacak bir belge mevcut değildir. 23.07.2013 tarihinde davalı …’a dava konusu taşınmazı satış suretiyle devir eden davalı …’ın 03.07.2014 tarihli celsedeki “yapılan satışın muvazaalı olduğuna dair” imzalı beyanı ancak kendisini bağlar. 03.07.2014 tarihli celsedeki davalı …’ın beyanı davalı … yönünden yazılı delil veya delil başlangıcı sayılacak bir belge değildir. Bu nedenle davacı ile davalı … arasında 5.2.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında belirtilen inançlı temlik sözleşmesini yazılı delil veya delil başlangıcı ile kanıtlayamamıştır.Bu durumda; tapu iptal ve tescil davasının reddine, davacının terditli tazminat talebi yönünden bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, hükmün bu nedenlerle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle süresinde olmayan davalı …’nin temyiz isteminin REDDİNE, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı … vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 1.480 TL Yargıtay duruşma vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı … vekiline verilmesine, peşin yatırılan harçların istek halinde yatıranlara iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 12.09.2017 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
Dava, inançlı temlik hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, mümkün olmadığı taktirde tazminat isteğine ilişkindir.Bilindiği üzere; tescilin sonuçları iyiniyetli üçüncü kişilere karşı TMK.nun 1023. maddesinde “Tapu kütüğündeki tescile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur” şeklinde, iyiniyetli olmayan üçüncü kişilere karşı ise aynı yasanın 1024. maddesinde “Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişi bu tescile dayanamaz./Bağlayıcı olmayan bir hukuki işleme dayanan veya hukuki sebepten yoksun bulunan tescil yolsuzdur./Böyle bir tescil yüzünden ayni hakkı zedelenen kimse, tescilin yolsuz olduğunu iyiniyetli olmayan üçüncü kişilere karşı doğrudan doğruya ileri sürebilir” biçiminde düzenlenmiştir.
Öte yandan; “kötü niyet iddiasının def’i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (resen) nazara alınacağı” ilkeleri 8.11.1991 tarih l990/4 esas l99l/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir. Somut olayda; davacının kayden maliki olduğu dava konusu 702 ada 3 parsel C Blok 8 bağımsız bölüm nolu ve mesken nitelikli taşınmazını 20.10.2010 tarihinde satış suretiyle davalı …’e temlik ettiği ve aynı gün taşınmazda … Bankası lehine 140.000TL bedelli ipotek tesis edildiği; … ‘ın taşınmazı 26.03.2008 tarihinde davalı …’e ipotekle yükümlü olarak satış yoluyla devrettiği ve aynı gün anılan ipotek terkin edildikten sonra yine aynı gün … Bankası lehine 200.000TL bedelli ipotek tesis edildiği; … ‘nın da taşınmazı ipotekle yükümlü ve üzerinde çok sayıda haciz şerhleri mevcutken 15.06.2009 tarihinde davalı …’a satış şeklinde devrettiği, 30.03.2011 tarihinde belirtilen ipotek terkin edildikten sonra 04.04.2011 tarihinde bu kez … Bankası lehine 283.000TLbedelli ipotek tesis edilip, … ‘ın taşınmazı davalı …’e 02.06.2011 tarihinde satış yoluyla temlik ettiği; … adına işlemi vekaleten …’ın gerçekleştirdiği, anılan ipoteğin de 12.09.2011 tarihinde terkininden sonra … ‘in adına vekaleten vekili davalı … tarafından taşınmazın 12.10.2012 tarihinde davalı …’a satış biçiminde devredildiği, … ‘nın da aynı gün davalı …’ın babası olan … ‘u vekil tayin ettiği, daha sonra taşınmazda … ‘in kullandığı ihtiyaç kredisinin teminatı olarak 29.04.2013 tarihinde … Bankası lehine 450.000TL bedelli ipotek tesis edildiği ve sonrasında … ‘in … vekili olarak anılan vekaletnameye istinaden taşınmazı davalı oğlu … ‘a 23.07.2013 tarihinde satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır. Hemen belirtilmelidir ki; 25.03.2008 tarihli davacı ile davalı … arasında düzenlenen “ibraname ve yetki” başlıklı belge ile davacı ile davalı … arasında yapılan 26.03.2008 tarihli “protokol” başlıklı belge inançlı işlemi kanıtlayan belgelerdir. O halde, somut olayda öncelikle çözümlenmesi gereken husus diğer davalıların iyiniyetli olup olmadıkları hususudur. Davalı …’nın yargılama sırasında, idianın doğru olduğunu, ayrıca taşınmazın davacının eşinin arkadaşı olan …’ye temlikinin de emaneten olduğunu beyan ettiği; davalı … ile davalı …’in akraba oldukları; … ‘nın dava konusu taşınmazı kayden edindiği tarihte davalı …’ın babası olan … ‘i vekil tayin ettiği ve sonrasında taşınmaza … ‘in kullandığı kredinin teminatı olarak ipotek tesis edildiği, daha sonra da anılan vekaletnameye istinaden … ‘in taşınmazı oğlu olan davalı …’a devrettiği; davalı …’nın da yargılama sırasında “çekişmeli taşınmazı temelük ederken ve temlik ederken bedel almadığını, taşınmazın hiçbir zaman kendisine ait olmadığını, davayı kabul ettiğini” beyan ettiği ve bu beyanını imzaladığı gibi, davalı … ile de çocukluk arkadaşı olduklarını bildirdiği; davalı … vekili tarafından dosyaya … ‘a ait 1200 parsel sayılı ve arsa cinsli taşınmazın davalı … … a satış suretiyle temlikine ilişkin 09.12.2012 tarihli tapu senedi fotokopisi sunularak, “davalı …’ın babası … ‘in piyasaya çok fazla borcu olması, … ‘ın da o dönemde … da bulunması nedeniyle, oğlu … adına almak istediği taşınmazın … ‘ın çok samimi arkadaşı ve aile dostları olan … adına alınıp, sonrasında … ‘a devredildiğini; … ‘ın … ‘a, sunulan tapu senedindeki villa ile 112.000TL nakit para verip, kalanını da ipotek tesis edilerek … tan çekilen kredi ile ödediğini” beyan ettiği; davacı ile davalı …’ın ortak tanığı olan ve davalı … adına vekaleten 02.06.2011 tarihli işlemi gerçekleştiren …’ın ifadesinde “davacı ile davalı …’nin, davacının eşinin … ‘a olan borcunun teminatı olarak ve borcun ödenmesi halinde iade edilmesi kaydıyla taşınmazın … ‘a devri konusunda anlaştıklarını, davalı … ile davalı …’in arasında alacak-verecek ilişkisi bulunduğunu, dava konusu taşınmazı … vekili olarak …’den satın aldığını ancak bedel ödenmediğini, daha sonra davacının kredi alarak borcu ödemek ve taşınmazı geri almak istediğini ancak … ‘ın kabul etmediğini, bu hususları … ve … ‘ın da bildiklerini, hep aynı esnaf olduklarını” belirttiği dosya kapsamından anlaşılmaktadır.Öyleyse; yukarıda açıklanan ilkeler ve değinilen olgulan birlikte değerlendirildiğinde, davacının davalı … ve sonrasında davalı … ile düzenlediği belgelere göre dava konusu taşınmazı temlikinin inançlı işleme dayalı olduğu, diğer davalıların da TMK.nun 1024. maddesi uyarınca bu durumu bilen veya bilmesi gereken kişi konumunda bulundukları ve bu haliyle TMK.nun 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanamayacakları gözetilerek mahkemece tapu iptal ve tescil davasının kabulüne karar verilmiş olmasında kural olarak bir isabetsizlik bulunmamaktadır.Ne var ki Mahkemece; davacı vekilinin dava dilekçesine eklediği … Bankası tarafından Tapu Sicil Müdürlüğü’ne yönelik “davacının borçlarını teminen davacıya ait dava konusu taşınmaza 400.000TL bedelli ipotek tesis ve tescili” istemli yazıda taşınmazın davacıya ait olarak belirtilmesinin nedeni araştırılmamış, bu yazının dayanağı bilgi ve belgeler temin edilmemiştir. Yine dosyaya davacının bazı ödemelerine ilişkin banka dekontları sunulduğu, … Bankası tarafından, davacının eşinin ödemesi ile 23.02.2011 tarihinde davalı …’nin yaptığı ödemeyi de gösteren hesap dökümü ile davalı … adına taksitlerin davacı tarafından yatırıldığına dair bazı banka dekontlarının gönderildiği gibi, 23.02.2011 tarihinde … 2. İcra Müdürlüğü’nün 2010/3366 Esas sayılı dosya borcuna mahsuben takip konusu ipotekli taşınmazın maliki … tarafından ödemede bulunulduğuna dair … Bankası vekilinin düzenlediği makbuzun dosyaya ibraz edildiği görülmekte olup, anılan icra dosyası temin edilerek incelenmemiş, ödemeler üzerinde durulmamıştır. Ayrıca, çekişmeli taşınmaz kaydına konulan ve sonradan terkin edilen hacizlere ilişkin bilgi, belge ve ilgili dosyalar getirtilmemiş, haciz şerhlerinin nedeni ile terkinlerin nedeni, kim tarafından ödemelerde bulunulduğu araştırılmamıştır Bilindiği gibi; davacının karşılıklı edimler içeren inanç sözleşmesine dayanarak taşınmazın tapu kaydının iptali ile adına tescilini isteyebilmesi için 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 97 maddesi, (mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 81. maddesi) hükmü uyarınca öncelikle kendi edimini yerine getirmesi zorunludur.Hal böyle olunca; ipotek tesislerine ilişkin bilgi ve begeler ile kredi kullanımlarına ve ödemelere dair tüm bilgi, belge ve dekontların temin edilmesi, icra takiplerine ilişkin dosyaların getirtilmesi, taşınmazın sicil kaydına şerh edilen ve sonradan terkin edilen hacizlere ilişkin dosyalar ile ilgili belgelerin temininden sonra davalılar tarafından davacı yararına yapılan ödemeler bulunup bulunmadığı ile miktarının kuşkuya yer bırakmayacak biçimde belirlenmesi ve Türk Borçlar Kanunu’nun 97. maddesi uyarınca değerlendirme yapılarak bir karar verilmesi gerekirken anılan husus üzerinde durulmaksızın noksan soruşturmayla yetinilerek yazılı biçimde hüküm kurulması doğru değildir.O halde; yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün bozulması gerekirken, sayın çoğunluğun “davacının davalılar … ve son tapu maliki … arasında inançlı temlike ilişkin bu davalıların imzasını içeren yazılı delil veya delil başlangıcı sayılacak bir belge bulunmadığı; iddianın davalı … yönünden yazılı belge veya delil başlangıcı ile kanıtlanamadığı” gerekçesiyle bozma kararına iştirak edemiyoruz.