Yargıtay Kararı 14. Hukuk Dairesi 2016/9936 E. 2018/8850 K. 11.12.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 14. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/9936
KARAR NO : 2018/8850
KARAR TARİHİ : 11.12.2018

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 08.02.2012 gününde verilen dilekçe ile sözleşmenin iptali ve elatmanın önlenmesi talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 17.12.2015 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi bir kısım davalılar vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:

K A R A R

Dava, sözleşmenin iptali ve elatmanın önlenmesi istemine ilişkindir.
Davacı vekili, 06.07.2010 tarihli taksim anlaşmasının müvekkilinin iradesi fesata uğratıralarak düzenlendiğini, sözleşmede hem tapulu hem de Hazineye ait 2/B arazilerini içine alacak şekilde paylaşım yapıldığını, oysa sadece tapulu yerlerin paylaştırılacağının söylendiğini, yaşlı ve okur yazar olmaması sebebiyle yanıltılarak sözleşmeye imza atmış ise de tapu dışında kalan 2/B’lik alanların müvekkilinin zilyedliğinde bulunduğunu, kendi zilyedliğinde olan yerlerin paylaşılmasını kabul etmediklerini, … Kadastro Mahkemesinin 1987/235 E.-2000/96 K. sayılı kesinleşen ilamı ile 2/B’lik arazideki zilyedliklerinin sabit olduğunu, bu bölgede yıllar önce müvekkilinin açtırdığı kuyular ve seraların mevcut olduğunu, ayrıca … 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 1972/572 E – 1972/943 K sayılı ilamını delil olarak gösterdiklerini, taksim sözleşmesinin iptalini ve davalıların bu bölüme yönelik müdahalesinin menini talep etmiştir.
Davalılar … , … ve … vekili cevap dilekçesinde; 06.07.2010 tarihli rızai taksim sözleşmesinin davacının rızası ve bilgisi doğrultusunda yapıldığını, hata ve hile iddiasını kabul etmediklerini, 2B arazilerinin muris anneleri … ‘den intikal ettiğini, taksimden sonra davalıların kendi yerine ecrimisil ödemeye başladığını beyan etmiş, haksız davanın reddini istemiştir.
Davalı … 04.02.2013 havale tarihli yazılı beyanında tapulu yerleri paylaştığını zannederek sözleşmeyi imzaladığını söylemiştir.

Mahkemece, meni müdahale davası atiye bırakıldığından karar verilmesine yer olmadığına, kesinleşen Kadastro Mahkemesinin 1987/235E. -2000/96K. sayılı ilamı dikkate alınarak 06/07/2010 tarihli paylaşım krokisinin hataya dayalı şekilde düzenlendiğinin kabulü ile 06/07/2010 tarihli taksim projesinin iptaline karar verilmiştir.
Hükmü, bir kısım davalılar vekili temyiz etmiştir.
Bilindiği üzere, sözleşmenin konusu, niteliği ve ödenecek miktar gibi hususlarda dikkatsizliği veya bilgisizliği sonucu gerçek iradesine uymayan beyanda bulunmak suretiyle esaslı hataya düşen tarafın sözleşme ile bağlı sayılamayacağı kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekir ki, Borçlar Kanununda esaslı hatanın tanımı yapılmamış, 24. maddede sınırlayıcı olmamak üzere örnekler gösterilmiştir. Kısaca iç irade ile açıklanan irade arasındaki bilmeyerek yapılan uyumsuzluk olarak tanımlanan hatanın esaslı kabul edilebilmesi için, uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa benimsendiği gibi, girişilen taahhüdün başlıca sebebini teşkil etmesi, daha açık söyleyişle hem yanılgıya düşen taraf yönünden (subjektif unsur), hem de iş hayatındaki dürüstlük kuralları (objektif unsur) açısından hataya düşülmese idi böyle bir sözleşmenin hiç veya açıklanan biçimde yapılmayacağının ispatlanması zorunludur.
Bu koşulların varlığı halinde hataya düşen taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırılabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Yeter ki hatanın ileri sürülmesi B.K’nın 25 ve M.K’nın 2. maddesinde hükme bağlanan dürüstlük kuralına aykırı olmasın. Sözleşme yapılırken hataya düşen tarafın kusurlu bulunması sözleşmenin iptaline engel değildir. Ne var ki, B.K’nun 26. maddesinde öngörüldüğü gibi hatayı bilmeyen veya bilecek durumda bulunmayan ve kusursuz olan karşı tarafın menfi, gerektiğinde müspet zararının ödenmesi gerekir.
Diğer taraftan, hile (aldatma) ise, genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma, hilede ise yanıltma söz konusudur. 6098 s. Türk Borçlar Kanununun (TBK) 36/1. (818 s. Borçlar Kanunu’n (BK) 28/1.) maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse yanılma (hata) esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.
Öte yandan, hata ve hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Hata ve hilenin öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması ile bildirilebileceği gibi, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir.

Ayrıca, sözleşmenin gabin (aşırı yararlanma) nedeniyle illetli olduğunun kabulü için edim ve karşı edim arasındaki oransızlığın, taraflardan birinin, diğerinin şahsında mevcut özel bir durumu bilerek istismar etmesi, sömürmesi sonucu oluşması gerekir. Dar ve zor durumda kalmaları nedeniyle, sözleşme yapmaya, mallarını çok düşük bedel ile devretmeye sürüklenmiş kişileri korumak zayıfı güçlüye ezdirmemek için hukukumuzda da düzenlemeler yapılmış 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunun (TBK) 28. (818 s. Borçlar Kanunun (BK) 21) maddesi ile aynen; “Bir sözleşmede karşılıklı edimler arasında açık bir oransızlık varsa, bu oransızlık, zarar görenin zor durumda kalmasından veya düşüncesizliğinden ya da deneyimsizliğinden yararlanılmak suretiyle gerçekleştirildiği takdirde, zarar gören, durumun özelliğine göre ya sözleşme ile bağlı olmadığını diğer tarafa bildirerek ediminin geri verilmesini ya da sözleşmeye bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini isteyebilir.
Zarar gören bu hakkını, düşüncesizlik veya deneyimsizliğini öğrendiği; zor durumda kalmada ise, bu durumun ortadan kalktığı tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde sözleşmenin kurulduğu tarihten başlayarak beş yıl içinde kullanabilir.” hükmü getirilmiştir.
Somut olayda; mahkemece dava konusu 276 parselin (102 ada 268 parsel) davacının kullanımında olduğu, muris anneleri ile bir ilgisinin bulunmadığı, tapulu arazilerin annelerinden kaldığı, davacının tapulu yerlerin paylaşıldığını sanarak hata ve yanılma ile rızai taksim haritasını imzaladığı belirtilerek 06.07.2016 tarihli taksim projesinin iptaline karar verilmiş ise de dosya içerisindeki belgelerden davacının 06.07.2016 tarihli taksim krokisini imzalarken iradesinin fesada uğratıldığını kanıtlayamadığından davacının davasının reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile sözleşmenin iptaline karar verilmesi doğru görülmemiş, bu sebeple hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 11.12.2018 tarihinde oy birliği ile karar verildi.