Yargıtay Kararı 14. Hukuk Dairesi 2016/9868 E. 2019/377 K. 16.01.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 14. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/9868
KARAR NO : 2019/377
KARAR TARİHİ : 16.01.2019

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 10.09.2015 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve mera olarak sınırlandırılması talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 22.12.2015 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:

K A R A R

Davacı Hazine vekili, 2008 tarihinde yapılan kadastro çalışmaları sırasında davalı adına tescil edilen 125 ada 57 parsel sayılı taşınmazın kadim mera olduğunu ileri sürerek tapu iptali ve mera olarak sınırlandırılmasını istemiştir.
Davalı, dava konusu taşınmazın atalarından kaldığını ve 150 yıldır kullandıklarını, 1309 tarih 5, 23, 1 nolu tapu kaydının taşınmazı kapsadığını, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, çayır vasfındaki taşınmaz ile mera arasında aşırı kot farkı bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmü davalı vekili temyiz etmiştir.
Dava, mera iddiasına dayalı tapu iptali tescil istemine ilişkindir.
Mera, bir veya birden fazla köy veya kasaba halkına bağımsız veya birlikte tahsis edilmiş ya da kadimden beri hayvan otlatmak amacıyla kullanılan, hak sahiplerinin üzerinde intifa hakkı olan arazi parçasıdır. Devletin hüküm ve tasarrufu altında olan mera, yaylak ve kışlaklar özel mülkiyete geçirilemez, amacı dışında kullanılamaz, zamanaşımı uygulanamaz, sınırları daraltılamaz (4342 sayılı Mera Kanunu m.3,4).
31.05.1965 tarihli ve 4/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ile “…tek başına bir köye ait bulunan mera, yaylak ve kışlakların tümünün veya bir parçasının bir başka köy sınırı içine alınmış olması halinde, sınır değişikliğinin ikinci köye bir yararlanma hakkı sağlamayacağı ve ilk köyün eskiden olduğu gibi bu yerlerden tek başına yararlanacağı” öngörülmüş olup, bu karar 4342 sayılı Mera Kanununun 29. maddesi ile de yasa hükmü haline gelmiştir. Böylece, bir köy ya da belediye sınırları içinde kalan mera, yaylak ve kışlaklar üzerinde bir başka köy veya belediyenin de intifa hakkı olabileceği kabul edilmiş, idari sınırların aidiyetin belirlenmesinde önemi olmadığı vurgulanmıştır. İdari sınırlar sadece yetkili mahkemenin saptanmasında önem arz eder.
Meraya elatmanın önlenmesi davası, kadim yararlanma hakkı olan köy veya belediye tüzel kişiliği ya da taşınmazın devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olması nedeniyle Hazine tarafından açılabilir. Aynı şekilde, bir yerin mera olduğu iddiasıyla köy veya belediye tüzel kişiliğinin ya da Hazinenin tapu iptali ve sınırlandırma istemiyle dava açmasına olanak vardır.
Mera, yaylak ve kışlak davalarında, tahsise ya da kadim kullanma hakkına dayanılabilir. Tahsise dayanıldığında, dayanak belgelerin, ayrıca karşı tarafın savunmasında ileri sürdükleri kayıtların tüm geldileri ile birlikte merciinden getirtilmesi, kadimlik iddiası varsa bu hususun araştırılması, gerektiğinde köyün kuruluş tarihinin İçişleri Bakanlığından sorulması ve köyün kadim ya da muhdes olup olmadığının saptanması gerekir.
Keşifte dinlenecek yerel bilirkişi ve tanıkların çekişmeli mera veya yayla ile herhangi bir yararlanma ilişkisi bulunmayan, yansız anlatımda bulunabilecek, yöreyi iyi bilen ve çevre köy ya da kasabalarda yaşayan yaşlı kişilerden seçilmesi gerekir.
Mahkemece yapılacak keşifte; tahsise dayanılıyorsa tahsis kayıtlarının yerel bilirkişi ve tanıklar aracılığı ile uygulanması, dava konusu yeri kapsayıp kapsamadığının belirlenmesi, taşınmazın mera olmadığı iddiasının bulunması halinde varsa çevre taşınmazlara ait kayıtlar da uygulanarak dava konusu yeri ne şekilde okuduğunun çevre taşınmazlarla toprak yapısı kıyaslanarak uzman bilirkişiler aracılığı ile uyuşmazlığa konu yerin ve niteliğinin saptanması gerekir.
Kadimlik iddiasında ise, yerel bilirkişi ve tanıklara taşınmazın kim tarafından ve ne şekilde kullanıldığı ve sınırları sorularak sonuca gidilmelidir.
Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında somut olaya gelince; dava konusu 125 ada 57 parsel sayılı taşınmaz 12.08.2008 yılında yapılan kadastro tespiti sırasında zilyetliğe dayalı olarak davalı adına tescil edilmiştir. Uyuşmazlık taşınmazın niteliğinin mera mı yoksa özel mülkiyete tabi çayır mı olduğu noktasında toplanmaktadır. Mahkemece yapılan araştırma ve inceleme sağlıklı bir sonuca ulaşmaya, hüküm kurmaya yeterli görülmemiştir. Davalı, 150 yıldır taşınmazın zilyetliklerinde bulunduğunu ve revizyon görmeyen muris… bini… ağaya ait 1309 tarih 5-23-1 nolu tapu kaydının kapsamında kaldığını ileri sürmüştür. Dosya içindeki bilgi ve belgelerden dava konusu taşınmaz ve çevre taşınmazların davalı olduğu, davalıların aynı tapu kaydına dayandıkları anlaşılmaktadır. Dayanak tapu kaydının miktarı 5 dönüm olup sınırları gayrisabit ve genişlemeye elverişlidir. Dava konusu taşınmazın meradan açma olup olmadığı şüpheye yer vermeyecek şekilde araştırılmalı, bunu için de öncelikle dava konusu taşınmaza komşu taşınmazların dosyaları ile birleştirme hususunun değerlendirilmesi ve diğer tüm dava konusu taşınmazlar ile bir bütün olarak yapılacak keşifde, kayıtlar yerel bilirkişilere ve tarafların gösterecekleri tanıklardan sorularak usulüne uygun olarak uygulanmalı, uygulama sırasında 3402 sayılı Kanunun 20/c, 21 ve 30, 32/3 maddeleri gözetilmeli, komşu mera parseli ile dava konusu taşınmaz toprak yapıları ziraat ve jeoloji mühendisi bilirkişiler vasıtasıyla incelenmeli, toprak bütünlüğünün bulunup bulunmadığı saptanmalı, ziraat ve jeoloji mühendisi bilirkişilerden ayrıntılı ve gerekçeli rapor alınmalı, fen bilirkişisine keşfi izlemeye uygun fen bilirkişi raporu düzenlettirilmeli, inceleme ve araştırma sırasında tüm bu araştırmalardan sonra varılacak sonuca göre bir karar verilmesi yoluna gidilmelidir.
Noksan inceleme ve araştırmayla yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, hükmün bu nedenlerle bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ:Yukarıda yazılı nedenlerle hükmün Bozulmasına, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 16.01.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.