Yargıtay Kararı 14. Hukuk Dairesi 2016/8802 E. 2019/385 K. 16.01.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 14. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/8802
KARAR NO : 2019/385
KARAR TARİHİ : 16.01.2019

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 06.03.2014 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve taşınmazın mera olarak sınırlandırılması talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 19.11.2015 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:

K A R A R

Davacı Hazine vekili, 132 ada 41 parsel sayılı taşınmazın 1937 tarih ve 294 tahrir numaralı mera vergi kaydı kapsamı içerisinde kaldığını, kadastro tespiti sırasında davalı adına tescil edildiğini, tapu kaydının iptali ile mera olarak sınırlandırılmasını istemiştir.
Davalı, davanın zamanaşımı ve kesin hüküm nedeniyle reddi gerektiğini, vergi kaydının buraya uymadığını, mera vasfının bulunmadığını ve Mera Kanunu geçici 3. maddesi gereği bedeli karşılığı satılması gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, yapılan yargılama sonunda dava konusu yerin mera vergi kaydı kapsamı dışında kaldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmü davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, mera iddiasına dayalı taşınmazın tapu kaydının iptali ile mera olarak sınırlandırılması istemine ilişkindir.
Mera, bir veya birden fazla köy veya kasaba halkına bağımsız veya birlikte tahsis edilmiş ya da kadimden beri hayvan otlatmak amacıyla kullanılan, hak sahiplerinin üzerinde intifa hakkı olan arazi parçasıdır. Devletin hüküm ve tasarrufu altında olan mera, yaylak ve kışlaklar özel mülkiyete geçirilemez, amacı dışında kullanılamaz, zamanaşımı uygulanamaz, sınırları daraltılamaz (4342 sayılı Mera Kanunu m.3,4).
31.05.1965 tarihli ve 4/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ile “…tek başına bir köye ait bulunan mera, yaylak ve kışlakların tümünün veya bir parçasının bir başka köy sınırı içine alınmış olması halinde, sınır değişikliğinin ikinci köye bir yararlanma hakkı sağlamayacağı ve ilk köyün eskiden olduğu gibi bu yerlerden tek başına yararlanacağı” öngörülmüş olup, bu karar 4342 sayılı Mera Kanununun 29. maddesi ile de yasa hükmü haline gelmiştir. Böylece, bir köy ya da belediye sınırları içinde kalan mera, yaylak ve kışlaklar üzerinde bir başka köy veya belediyenin de intifa hakkı olabileceği kabul edilmiş, idari sınırların aidiyetin belirlenmesinde önemi olmadığı vurgulanmıştır. İdari sınırlar sadece yetkili mahkemenin saptanmasında önem arz eder.
Meraya elatmanın önlenmesi davası, kadim yararlanma hakkı olan köy veya belediye tüzel kişiliği ya da taşınmazın devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olması nedeniyle Hazine tarafından açılabilir. Aynı şekilde, bir yerin mera olduğu iddiasıyla köy veya belediye tüzel kişiliğinin ya da Hazinenin tapu iptali ve sınırlandırma istemiyle dava açmasına olanak vardır.
Mera, yaylak ve kışlak davalarında, tahsise ya da kadim kullanma hakkına dayanılabilir. Tahsise dayanıldığında, dayanak belgelerin, ayrıca karşı tarafın savunmasında ileri sürdükleri kayıtların tüm geldileri ile birlikte merciinden getirtilmesi, kadimlik iddiası varsa bu hususun araştırılması, gerektiğinde köyün kuruluş tarihinin İçişleri Bakanlığından sorulması ve köyün kadim ya da muhdes olup olmadığının saptanması gerekir.
Keşifte dinlenecek yerel bilirkişi ve tanıkların çekişmeli mera veya yayla ile herhangi bir yararlanma ilişkisi bulunmayan, yansız anlatımda bulunabilecek, yöreyi iyi bilen ve çevre köy ya da kasabalarda yaşayan yaşlı kişilerden seçilmesi gerekir.
Mahkemece yapılacak keşifte; tahsise dayanılıyorsa tahsis kayıtlarının yerel bilirkişi ve tanıklar aracılığı ile uygulanması, dava konusu yeri kapsayıp kapsamadığının belirlenmesi, taşınmazın mera olmadığı iddiasının bulunması halinde varsa çevre taşınmazlara ait kayıtlar da uygulanarak dava konusu yeri ne şekilde okuduğunun çevre taşınmazlarla toprak yapısı kıyaslanarak uzman bilirkişiler aracılığı ile uyuşmazlığa konu yerin ve niteliğinin saptanması gerekir.
Kadimlik iddiasında ise, yerel bilirkişi ve tanıklara taşınmazın kim tarafından ve ne şekilde kullanıldığı ve sınırları sorularak sonuca gidilmelidir.
Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında somut olaya gelince; dava konusu 132/41 parsel sayılı taşınmaz 08.04.1997 yılında yapılan kadastro tespiti sırasında zilyetliğe dayalı olarak davalı adına tescil edilmiştir. Uyuşmazlık taşınmazın niteliğinin mera mı yoksa tarla mı olduğu konusundadır. Mahkemece yapılan araştırma ve inceleme sağlıklı bir sonucu ulaşmaya, hüküm kurmaya yeterli değildir. Davalının kesin hüküm iddiasını dayandırdığı Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/18-364 Esas sayılı dosyasında davanın açılmamış sayılmasına karar verildiğinden kesin hüküm teşkil edeceğinden söz edilemez. Davacının dayandığı 1937 tarih 294 tahrir nolu mera vergi kaydı 9 hektar miktarında olup sınırları gayri sabittir. Mahkemece öncelikle cevre parsellerin tapu kaydı ve dayanak belgeler getirtilmeli, aynı vergi kaydına dayalı dava açılıp açılmadığı araştırılmalı, yine dayanak vergi kaydına istinaden herhangi bir tespit yapılıp yapılmadığı, bölgede 4753 ve 4342 sayılı Kanun uygulama yapılıp yapılmadığı araştırılmalı, aynı kayda dayanarak açılmış başka davalar var ise birleştirilmesi konusu değerlendirilmeli, yapılacak keşifte, tüm bu kayıtlar yerel bilirkişiler ve tarafların gösterecekleri tanıklardan sorularak usulüne uygun olarak uygulanmalı, davacının bildirdiği Kadastro Mahkemesinin 1997/24 E. ve 1997/26 E. ve Asliye Hukuk Mahkemesinin 1998/398 E. sayılı dosyalarında dava edilen yerler belirlenmeli, taşınmazın toprak yapısı (ziraat ve jeoloji mühendisi) uzman bilirkişilere incelettirilmeli, fen bilirkişisine keşfi izlemeye uygun rapor düzenlettirilmeli, gerekirse Mera Kanunun geçici 3.maddesi de değerlendirilmeli ve sonucuna göre gerekçesi de gösterilerek bir hüküm kurulması yoluna gidilmelidir.
Eksik inceleme ve araştırma sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, hükmün bu nedenlerle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda yazılı nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 16.01.2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.