Yargıtay Kararı 14. Hukuk Dairesi 2016/8779 E. 2018/9012 K. 13.12.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 14. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/8779
KARAR NO : 2018/9012
KARAR TARİHİ : 13.12.2018

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 15.12.2004 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve tescil talebi üzerine Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin bozma ilamına uyularak yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 10.11.2015 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı … vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:

K A R A R

Asıl ve birleştirilen dava, imar uygulamasının idari yargı yerinde iptalinden kaynaklanan kadastral parselin ihyası ve tescil, elatmanın önlenmesi ve yıkım ile eski hale ve imara uygun hale getirme ve de maddi tazminat isteklerine ilişkindir.
Davacı, 5850 ve 5852 sayılı kadastral parsellerde kayıt maliki iken taşınmazların bulunduğu çalışma alanında 3194 sayılı Yasanın 18. maddesi uyarınca yapılan imar uygulaması sonucunda 153 ada, 3 ve 4 parsellerde bağımsız mülkiyet, 15 parselde ise paylı mülkiyet tesis edildiğini, imar parsellerinin dayanağını oluşturan idari işlemin iptali için açılan davanın kabulle sonuçlandığını, Danıştay’da temyiz incelemesi aşamasında davalı Belediyenin temyiz isteğinden vazgeçmesi üzerine kararın kesinleştiğini böylelikle çap kaydının dayanağını teşkil eden idari işlemin iptali ile sicilin dayanaksız kaldığını ileri sürerek kadastral parsele ihyasına, kadastral parsellere elatmanın önlenmesine, muhdesatın yıkımına, ağaçların kesilmesinden kaynaklı 1.000,00TL maddi zararın yasal faizi ile birlikte tazminine karar verilmesini, 25.05.2006 tarihli ıslah dilekçesi ile de imar uygulaması öncesinde bağımsız malik olduğu taşınmazın, 152 ada, 9 parselde belediye ile paylı mülkiyete dönüştürüldüğünü belirterek tapu kaydının iptali ile bağımsız malik olarak adına tescilini istemiştir.
Davalı …, imar uygulamasının iptal edilmediğini, idare mahkemesinin iptale ilişkin kararın temyizi aşamasında davacı ile belediye arasında yapılan protokol üzerine davacının davasından, belediye vekilinin de temyiz isteğinden vazgeçtiğini, böylelikle idari işlemin ayakta olduğunu, davanın hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, diğer davalılar ise; imar uygulamasının halen geçerliliğini koruduğunu, imar uygulaması sonucu verilen parsellerinde iyiniyetle yapılaştıklarını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece; idari yargıdaki dava, “davadan feragat beyanı” nedeniyle dava sonuçlandırıldığından tapu iptal ve tescil davası açabilmenin ön şartının gerçekleşmediği, feragatin geçersizliğinin idari yargıdaki davada ileri sürülmesi gerektiği ya da feragatin feshi ve protokolün geçersizliğinin bağımsız bir davaya konu olabileceğini, idari işlemin iptali yönünde kesinleşmiş bir mahkeme kararı bulunduğundan davanın reddine dair verilen ilk karar Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 21.11.2011 tarihli ve 2011/9871 Esas, 2011/11646 Karar sayılı ilamı ile “…Gerçekten de; 152 ada, 9 parsel sayılı taşınmazla ilgili olarak tebdil ve intaç edip sonuçlanan bir idari yargı kararı bulunmadığından ve imar şuyuulandırma işlemi çekişmeye konu edilen bu parsel bakımından ayakta olduğundan bu parsele ilişkin olarak açılan davanın reddedilmiş olması belirtilen gerekçe ile ve sonucu itibariyle doğrudur. Öyle ise bu yöne değinen davacının temyiz itirazı yerinde değildir.
Ancak çekişmeye konu edilen diğer parseller bakımından şuyuulandırma işleminin iptali konusunda … İdare Mahkemesinde açılan “idari işlemin iptaline” yönelik davanın aynı mahkemece 2002/1092 Esas, 2003/338 Karar, 24/04/2003 tarihinde kabulle sonuçlandığı, kararın davalı … tarafından temyiz edildiği ve ne var ki davacı vekilinin açılan davadan davalı … vekilinin de temyiz talebinden feragat etmesi üzerine Danıştay 6. Dairesinin 06/10/2003 tarihli, 2003/4944 Esas, 2003/4631 Karar sayılı ilamda “….temyiz aşamasında davadan feragat isteminin incelenemeyeceği ve öncelikle temyiz isteminin değerlendirileceği açıktır. Bu durumda, davalı idare vekili tarafından 26.06.2003 gününde İdare mahkemesi Yazı İşleri Kalemine verilen dilekçede, temyiz isteminden vazgeçildiği bildirildiğinden temyiz isteminin incelenmeksizin reddine, dosyanın … İdare Mahkemesine gönderilmesine” değinilerek karar verildiği ve bunlun üzerine İdare Mahkemesince de “..temyizden feragat edildiği, süresi içinde de karar düzeltme isteğinde bulunulmadığı” gerekçesiyle kararın 22/01/2004 tarihinde kesinleştirildiği, buna bağlı olarak da eldeki davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Yukarıda açıklanan olgu karşısında; … İdare Mahkemesinin “imar şuyuulandırma işleminin iptaline” dair verdiği kararın kesinleştirildiği gözetildiğinde eldeki dava bakımından bu kararın esas alınması suretiyle neticeye gidilmesi gerektiği tartışmasızdır. İdare Mahkemesi kararı ile ilgili davadan feragat keyfiyeti idari yargıda gözetilmesi gereken bir husus olup eldeki davada değerlendirilemeyeceği, şeklen dahi olsa kesinleşen idari yargı kararına göre taraf delillerinin toplanarak bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması isabetli değildir.” şeklindeki gerekçeyle bozulmuştur.
Mahkemece bozma ilamına uyularak, davanın kabulüne dair verilen hükmün davalı … vekilinin temyizi üzerine, Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin 13.06.2014 tarihli ve 2013/13139 Esas, 2014/8299 Karar sayılı ilamı ile “…mahkemece hükmüne uyulan bozma ilamından sonra kurulan hükmün infaza elverişli olduğu söylenemez. Bilindiği üzere; hükmün sonuç kısmında, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerektiği, 1086 sayılı Yasa’nın 388. maddesinde olduğu gibi, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 297. maddesiyle “hükmün kapsamı” başlığı altında açıkça vurgulanmıştır. Oysa mahkemece kurulan hükümde; hangi kadastral parsellerin ihyasına hükmedildiği açıklanmadığı gibi, kadastral parsele ihyasına hükmedilen ve böylece üzerinde işlem yapma olanağı bulunmayan imar parselleri üzerinden ve de hangi alanlar oldukları kuşkuya yer bırakmayacak biçimde belirtilmeksizin (başka bir deyişle, hangi taşınmazın hangi kısmına yönelik müdahalenin men’ine hükmedildiği ile neyin ne kadarlık kısmının kal’ine karar verildiği net bir biçimde ortaya konulmaksızın) genel ifadelerle ve elatılan yerler dışındaki alanları da kapsar şekilde elatmanın önlenmesi ve yıkıma karar verilmiştir. O halde, böylesi bir hükmün müphem ve infaza elverişli olmadığı açıktır. Hal böyle olunca; yukarıda değinilen yasal düzenlemeye uygun olarak açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak kapsamda hüküm kurulması gerekirken, yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.” şeklindeki gerekçeyle bozulmuştur.
Mahkemece bozma ilamına uyularak yeniden yapılan yargılama sonunda, asıl ve birleştirilen davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmü, davalı … vekili temyiz etmiştir.
Bilindiği üzere, mahkemenin bozma kararına uymasıyla, bozma kararı lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış bir hak doğar. Yani; bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için, o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yapmak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince karar vermek yükümlülüğü oluştuğundan, bu mahkemenin sonraki hükmünün bozmada gösterilen esaslara aykırı olması usule uygun sayılmaz. Mahkemenin bozma kararına uyması ile oluşan, bozma uyarınca işlem yapma ve hüküm verme durumu, yanlardan birisi lehine, diğeri aleyhine hüküm kurma sonucunu doğuracak bir durumdur ve buna usuli kazanılmış hak denilmektedir. Bu kurum usul yasasının dayandığı ana esaslardan olduğu gibi, kamu düzeni ile ilgili bulunması nedeniyle de re’sen gözetilmesi gerekir.
Hemen belirtilmelidir ki; tapu sicilinin tutulması prensiplerinden biri tescil, diğeri sicilin aleniliği (güvenilirliği), bir diğeri Hazinenin kusursuz sorumluluğu, sonuncusu ise geçerli bir hukuki sebebinin bulunması, yani kaydın illetten mücerret olmamasıdır.
O halde; imar parselinin dayanağı olan idari işlemin iptal edilmesi ile sicilin dayanıksız kalacağı ve Türk Medeni Kanunu’nun 1025. maddesi hükmü uyarınca yolsuz tescil durumuna düşeceği; bu durumda; dayanaksız kalan tapu kaydının iptal edilerek kadastral parselin geometrik ve hukuki durumunun ihyasına karar verilmesi gerekeceği tartışmasızdır. Ayrıca; kadastral parselin ihyasının, imar uygulamasıyla kadastral parsel sınırları üzerinde oluşturulan imar parsellerinin kadastral parsel içerisinde kalan kısımlarının tapu kaydının iptali ile eski hale getirilerek tescili suretiyle mümkün olabileceği gözetildiğinde; ihyası istenilen kadastral parselin çap sınırları içerisinde kalan imar parsellerinin tamamının tespitiyle kayıt maliklerinin davada yer almaları gerektiği de açıktır.
Öte yandan, imar işleminin iptali sebebiyle kadastral mülkiyet durumunun ihyası isteğine ilişkin bu davalarda, taraflar arasında mülkiyet ihtilafının bulunmadığı; davacının talebinin kamusal tasarruftan kaynaklanan sicil kaydının düzeltilmesine ilişkin olduğu gözetilerek, hüküm altına alınması gerekli karar ilam harcı ile vekalet ücretinin maktu olması ve ayrıca yargılama gideri ve bu giderlerden sayılan vekalet ücretinden iptal edilen idari işlemi yapan davalı …’nin sorumlu tutulması gerekir.
6100 sayılı HMK’nin 297/2. maddesi gereğince; hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.
Bunların yanında hakim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir (HMK m. 26/1).
Somut olaya gelince; mahkemece, bozma ilamı doğrultusunda inceleme ve araştırma yapılmak suretiyle, dava konusu 5850 ve 5852 sayılı parsel hakkında yapılan imar uygulamalarının iptal edildiği ve oluşturulan imar parsellerinin sicil kayıtlarının dayanaklarının kalmadığı gözetilmek suretiyle; anılan kadastral parsel sınırları üzerinde, iptal edilen imar uygulamaları ile oluşturulan alanlar ile miktarları açıkça belirlenerek, bu kısımlara ilişkin imar sicil kayıtlarının iptali ile 5850 ve 5852 sayılı kök parsellerin sınırları içinde kalan yol ve park vb. olarak ayrılan alanlarıyla birlikte kök parselin ihyası ve davacı adına tesciline karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere infaza elverişsiz biçimde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 13.12.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.