YARGITAY KARARI
DAİRE : 14. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/8319
KARAR NO : 2018/7590
KARAR TARİHİ : 12.11.2018
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 08.07.2013 gününde verilen dilekçe ile suya elatmanın önlenmesi ve boruların iptal edilerek eski hale getirilmesi talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 15.10.2015 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
_ K A R A R _
Dava, suya müdahalenin men’i, eski hale getirme ve boruların iptali istemine ilişkindir.
Davacı vekili, 1589 ve 1590 parsel sayılı taşınmazların davalı …’ e ait olduğunu, 1589 parselde mevcut olan suyun davalı aynı zamanda … kayıt maliki …’e ait olduğunu, 1590 parsel sayılı taşınmazda bulunan kaynağın davacının murisi …’a ait olduğuna dair şerh bulunduğunu, 1589 parseldeki kaynağın 1590 parselde bulunan kaynağı beslediğini, ancak davalının suyun akışına boru döşeyerek köy içerisindeki taşınmazlarını suladığını, bunun sonucu kadim hak sahibi olan müvekkilin hissedar olduğu taşınmazların sulanamaz hale geldiğini beyanla kaynağa yapılan müdahalenin men’ ine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … mahkeme huzurunda verdiği beyanında, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece tesis edilen ilk hükümde “..davalının sulama ihtiyacı nispetinde kaynaktan faydalanma imkanı bulunduğundan davanın reddine” karar verilmesi üzerine Dairemizin 15.3.2013 tarih ve 2013/1642 Esas ve 2013/3821 Karar sayılı ilamı ile “… suların en az olduğu dönemlerde, jeoloji ve ziraat mühendislerinden oluşturulacak uzman bilirkişi kurulu aracılığı ile keşif yapmak, davalının 1589 parsel sayılı taşınmaz ile suyun kaynağının bulunduğu 1590 parsel sayılı taşınmazda yaptığı kazı çalışmalarının 1590 parsel sayılı taşınmazdaki su kaynağını etkileyip etkilemediğini saptamak, davalının yaptığı kazının 1590 parsel sayılı taşınmazdaki su kaynağının azalmasına neden olduğunun saptanması halinde sudan yararlanma hakkına ilişkin … kaydındaki şerh nazara alınmak suretiyle davanın kabulüne karar verilebileceğini, … kaydında bulunan sudan yararlanma hakkına ilişkin şerh nazara alınmadan eksik araştırma ve soruşturma ile davanın reddi doğru görülmemiştir.” gerekçesi ile bozulmuştur.
Bozma ilamına uyulması üzerine mahkemece kurulan hükümde; “..davanın kabulü ile davalı tarafından … İlçesi, … Mahallesi, … Mevkiinde bulunan 1589 parsel sayılı taşınmazda bulunan su kaynağına yapılan müdahalenin men’ine ve davalı tarafından döşenen boruların iptaline” karar verilmiştir.
Hükmü, davalı vekili temyiz etmiştir.
Türk Medeni Kanununun 718. maddesi gereğince; arazi üzerindeki mülkiyet, kullanılmasında yarar olduğu ölçüde üstündeki hava ve altındaki arz katmanlarını kapsar. Bu mülkiyetin kapsamına yasal sınırlamalar saklı kalmak üzere yapılar, bitkiler ve kaynaklar da girer.
Bu madde hükmüne paralel olarak düzenlenen Türk Medeni Kanununun 756. maddesi gereğince de; “Kaynaklar, arazinin bütünleyici parçası olup bunların mülkiyeti ancak kaynadıkları arazinin mülkiyeti ile birlikte kazanılabilir. Başkasının arazisinde bulunan kaynaklar üzerindeki hak, bir irtifak hakkı olarak … kütüğüne tescil ile kurulur. Yeraltı suları, kamu yararına ait sulardandır. Arza malik olmak onun altındaki yeraltı sularına da malik olmak sonucunu doğurmaz. Arazi maliklerinin yer altı sularından yararlanma biçimi ve ölçüsüne ilişkin özel kanun hükümleri saklıdır.”
Gerek Türk Medeni Kanununun 718. maddesi gerekse 756/2. maddesinde sözü edilen kaynaklar, yeraltı sularından farklıdır.
Kaynak, kökeni yeraltı suyu olan tabi ve sürekli olarak yeryüzüne çıkan özel mülkiyete girecek nitelikte özel bir su olup, suni bir şekilde veya ara sıra yeryüzüne çıkan su kaynak niteliğini kazanmaz (Gürsoy/Eren/Cansel, Türk Eşya Hukuku, … 1978, s.618). Ayrıca, kaynaktan çıkan suyun yararı kamuya ait bir akarsu oluşturacak kadar bol çıkması halinde kaynak artık özel mülkiyete konu olamaz. Yine, yeraltı suyundan sondaj gibi suni yollarla çıkartılan sulardan yararlanma usulü de 167 sayılı Yeraltı Suları Kanununa tabidir.
Başka bir ifadeyle kaynak suyu kendiliğinden kaynadığı arazinin hudutlarını aşacak debide ise ya da malikinin ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra fazlası varsa genel su kabul edilir ve komşular da yararlanabilir. Bunun yanında kaynak suyu tapulu olmayan araziden (örneğin mera,… vb) çıkıyorsa suyun debisine bakılmaksızın genel sudur. Bu sudan ise kadim ve öncelik hakkı ihlal edilmemek suretiyle herkes ihtiyacı oranında yararlanabilir.
Özel su ise tapulu taşınmazdan çıkan ve sadece o taşınmazın ve malikinin kişisel ihtiyacını karşılamaya yeterli olan sudur. Arazinin mülkiyetine tabi olan kaynak suyu yani özel su üzerinde, hak sahibi dilediği gibi tasarruf etme yetkisine sahiptir. Bu suyu kendisi kullanabileceği gibi kaynağındaki suyu kullanması hususunda bir başkasına irtifak hakkı da tanıyabilir. Ayrıca mülkiyet hakkına dayanarak kaynağa elatma varsa elatmanın giderilmesi için davalar açmak yetkisi de bulunmaktadır.
5/1465 sayılı Yeraltı Suları Tüzüğü’nün 15. maddesi gereğince yeraltı suyunu kullanacak arazi veya kuyu sahibinin veya işletmecilerinin faydalı su ihtiyacı; sırasıyla içme, temizlik, belediye hizmetleri, hayvan sulaması, zirai sulama ve maden ve sanayi suyu, sportif ve benzeri tesislerin faydalı kullanış miktarı gözönünde bulundurularak tahsis edilecek maksada göre ilgili bakanlıkların mütalaası alınmak suretiyle … tarafından tespit edilir. Faydalı ihtiyaç için ayrılacak su miktarı hiç bir zaman yeraltı suyu deposunun emniyetli veriminden daha yüksek olamaz.
Somut olayın incelenmesinde;
Davacı vekili, davalıya ait 1590 parseldeki su kuyusunun davacı ve davalının murisi …’ye ait olduğuna dair tapuda şerh bulunduğunu, suyun da kadimden beri faydalanmasının kendisine ait olduğunu belirtmiştir. Mülkiyeti davalıya ait 1589 parselde bulunan su kaynağının ise davalı aynı zamanda … kayıt maliki …’e ait olduğuna dair şerh bulunmaktadır.
24.08.2015 tarihli keşif sırasında mahkeme gözlemine göre; kaynağın olduğu yerin yaklaşık 10 metre aşağısında davalıya ait su kuyusunun bulunduğu, bu kuyudan boruyla aşağıya doğru sulama yapılabildiği, 600 parsel sayılı davalıya ait taşınmazın yanına gelindiğinde ise kaynaktan alınan suyun boruyla 600 parseldeki sulama havuzuna aktarıldığı taraf beyanlarından tespit edilmiştir.
Keşif sonrası jeoloji, fen ve ziraat bilirkişilerince hazırlanan raporda ise; kaynaktan alınan suyun davacı parselde bulunan çeşmeye, oradan da varilden varile cazibe ile 2900 metrelik boru kullanılarak 600 nolu parsele taşındığı, su kaynağının bulunduğu alanda kaynağın debisini etkileyecek kazı yapılmadığı, davalı …’in 1589 ve 1590 parsel sayılı taşınmazlarını bu kaynaktan sulaması halinde suyun debisinin faydalı ihtiyacını karşılayamayacak debiye sahip olduğunu, kaynaktan elde edilecek suyun bulunduğu parselden başka bir parsele taşınmaması gerektiği belirtilmiş olmasına rağmen; Dairemizin 15.3.2013 tarih ve 2013/1642 Esas ve 2013/3821 Karar sayılı ilamında belirtilen hususların gereği tam olarak yerine getirilmemiş, alınan bilirkişi raporu meseleyi yeteri kadar aydınlatamamıştır. Bu nedenle mahkemece gerekli görülürse yeniden keşif yapılarak veya ek rapor alınarak;
1)Davalı tarafından açılan 1589 parselde bulunan ve kendisine ait olduğuna dair şerh bulunan kuyunun yeni açılıp açılmadığı,
2)Kuyu yeni açılmamış olsa bile davalı tarafından yeni bir kazı yapılıp yapılmadığı,
3)Kuyu yeni açılmış ise bu kuyunun davacının murisine ait olduğu şerhi bulunan 1590 parseldeki kuyunun suyunu azaltıp azaltmadığı,
4)Boruların sökülmesi halinde bu kuyunun tekrar 1590 parselde bulunan kaynağı besleyip beslemeyeceği hususunda detaylı rapor alındıktan sonra davanın esası hakkında bir karar verilmesi gerekir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarını kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 12.11.2018 gününde oybirliği ile karar verildi.