Yargıtay Kararı 14. Hukuk Dairesi 2016/8297 E. 2018/7658 K. 12.11.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 14. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/8297
KARAR NO : 2018/7658
KARAR TARİHİ : 12.11.2018

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 06.12.2013 gününde verilen dilekçe ile gayrimenkul satış vaadi sözleşmesinden kaynaklanan … iptali ve tescil, ikinci kademede tazminat talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; … iptali ve tescil talebinin reddine, tazminat talebinin kabulüne dair verilen 13.02.2015 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili ve davalılar vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:

K A R A R

Dava, gayrimenkul satış vaadi sözleşmesinden kaynaklanan … iptali ve tescil, ikinci kademede tazminat istemine ilişkindir.
Davacı vekili, davalılardan … ile birlikte 396 parsel sayılı taşınmazda birlikte paylı malik iken davalı …’in payından 500 m2lik kısmını 11.07.1991 tarih 01342 yevmiye no’lu düzenleme şeklinde yapılan satış vaadi sözleşmesi ile müvekkiline satmayı vaadettiğini, bedelin ödendiğini zilyetliğinin teslim edildiğini, taşınmazın müvekkili tarafından kullanıldığını, davalı …’in tüm hissesini diğer davalı oğlu …’e bağışladığını belirterek satış vaadi sözleşmesine konu olan 500 m2’lik kısmın karşılığı olan payın iptali ile davacı adına tescilini olmazsa bu kısmın rayiç bedelinin hesaplanarak davalı … tarafından tazminini talep etmiştir.
Davalı vekili, davanın bağıştan itibaren bir yıl içinde açılması gerektiği ve taşınmazın teslim edildiği iddiasının doğru olmadığı, 10 yıllık zamanaşımı süresinin de dolduğu, davacının taşınmazdaki payını dava dışı …’den aldığı müvekkili …’in taşınmazın önceki paydaşı olan …’in payını kendi payı ile eşit zannettiğinden davacı ile satış vaadi sözleşmesini yaptığını, ancak gerçek bir sözleşme olmadığını, hiçbir bedel alınmadığını, müvekkilinin taşınmazdaki payının fazla olduğunu öğrendikten sonra satışa konu kısmi payın devrini yapmadığını belirterek davanın reddini talep etmiştir.

Mahkemece davacının … iptali ve tescil talebinin zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesi ile reddine, davacının ikinci kademedeki tazminat talebinin kabulü ile, 7.700TL’nin davalı … alınarak davacıya ödenmesine karar verilmiştir.
Hükmü, davacı vekili ve davalılar vekili ayrı ayrı temyiz etmiştir.
Kaynağını Türk Borçlar Kanununun 29. maddesinden alan taşınmaz satış vaadi sözleşmeleri, Türk Borçlar Kanununun 237. maddesi ile Türk Medeni Kanununun 706. ve Noterlik Kanununun 89. maddesi hükümleri uyarınca noter önünde re’sen düzenlenmesi gereken, bir başka anlatımla geçerliliği resmi şekil şartına bağlı kılınan, tam iki tarafa borç yükleyen ve kişisel hak sağlayan sözleşme türüdür. Vaat alacaklısı, taşınmaz satış vaadi sözleşmesi ile mülkiyet devir borcu yüklenen satıcıdan edim yerine getirilmediğinde Türk Medeni Kanununun 716. maddesi uyarınca açacağı … iptali ve tescil davasında borcun hükmen yerine getirilmesini isteyebilir.
Taşınmaz mal satış vaadi sözleşmesinden doğan davalar için özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediğinden Borçlar Kanununun 146. maddesi hükmü gereğince on yıllık zamanaşımı süresi uygulanır ve bu süre sözleşmenin ifa olanağının doğması ile işlemeye başlar. Ancak satışı vaat edilen taşınmaz, sözleşme ile veya fiilen satış vaadini kabul eden kişiye yani vaat alacaklısına teslim edilmiş ise on yıllık zamanaşımı süresi geçtikten sonra açılan davalarda zamanaşımı savunması Türk Medeni Kanununun 2. maddesinde yer alan “dürüst davranma kuralı” ile bağdaşmayacağından dinlenmez.
Yukarıda değinilen ilkelere göre somut olayda; mahkemece davacı ve davalı …’un dava konusu taşınmazın paydaşı iken pay eşitsizliğini gidermek için 11.07.1991 tarihli satış vaadi sözleşmesini yaptıklarını, davalı … tarafından sözleşmeye konu kısmının teslim edilmediği, davacının … iptali ve tescil talebi yönünden satış vaadi sözleşmesine dayanarak … iptali ve tescil isteme hakkının zamanaşımına uğradığı gerekçesi ile reddine karar verilmiş ise de; keşif sırasında taşınmaz başında dinlenen mahalli bilirkişi ve tanıkların davacının taşınmazdaki payı dava dışı …’dan 1991 yılında satın aldıktan sonra taşınmazın eşit olarak bölündüğünü ve o zamandan beri tarafların taşınmazı fiilen 1/2 olarak kullandıklarını beyan ettikleri, dava konusu 396 parsel sayılı taşınmazın 2.752,85 m2’ye tekabül eden 4132 payının davacı …, 3.307,15 m2’ye tekabül eden 1241/2274 payının davalı … üzerine kayıtlı olduğu, … kaydında payların eşit olmadığı ancak mahalli bilirkişi ve tanıkların taşınmazın eşit şekilde kullanıldığına dair beyanları ile davalı vekilinin payların eşitlenmesi düşüncesi ile sözleşmenin yapıldığına dair beyanı dikkate alındığında taşınmazın sataş vaadi sözleşmesine konu 500 m2’lik ksımının zilyetliğinin davacı yana devredildiği ve davalı …’in taşınmazdaki payının tamamını 29.01.2004 tarihinde sözleşmeyi akamete uğratmak için oğlu olan diğer davalı …’e muvazaalı olarak devrettiği anlaşılmaktadır.
Bu durumda mahkemece; satış vaadi sözleşmesine konu kısmın zilyetliği devredildiğinden zamanaşımı savunması Türk Medeni Kanununun 2. maddesinde yer alan “dürüst davranma kuralı” ile bağdaşmayacağından, 11.07.1991 tarih 01342 yevmiye no’lu düzenleme şeklinde yapılan satış vaadi sözleşmende geçen dava konusu 396 parsel sayılı taşınmazın 500 m2’lik kısmına karşılık gelen payın hesaplanıp bu payın iptal edilerek davacı adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesi gerekir.
Açıklanan nedenlerle yanılgılı değerlendirmeyle yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenlerle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatıranlara iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 12.11.2018 tarihinde oybirliği ile karar verildi.