Yargıtay Kararı 14. Hukuk Dairesi 2016/8192 E. 2018/8612 K. 05.12.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 14. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/8192
KARAR NO : 2018/8612
KARAR TARİHİ : 05.12.2018

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 04.08.2009 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali taşınmazın mera olarak sınırlandırılması talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 03.10.2012 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:

K A R A R

Davacı Hazine vekili, 2009 tarihinde yapılan kadastro çalışmaları sırasında davalılar adına tescil edilen 103 ada 182 parsel sayılı taşınmazın bir kısmının kadim meradan açma olduğunu ileri sürerek tapu iptali ve taşınmazın mera olarak sınırlandırılmasını istemiştir.
Davalı …, taşınmazın babalarından kaldığını, mera olup olmadığını bilmediğini beyan etmiş, diğer davalılar usulüne uygun tebligata rağmen yargılamaya katılmamışlardır.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmü, davalı idare temsilcisi temyiz etmiştir.
Dava, mera iddiasına dayalı tapu iptali tescil istemine ilişkindir.
Mera, bir veya birden fazla köy veya kasaba halkına bağımsız veya birlikte tahsis edilmiş ya da kadimden beri hayvan otlatmak amacıyla kullanılan, hak sahiplerinin üzerinde intifa hakkı olan arazi parçasıdır. Devletin hüküm ve tasarrufu altında olan mera, yaylak ve kışlaklar özel mülkiyete geçirilemez, amacı dışında kullanılamaz, zamanaşımı uygulanamaz, sınırları daraltılamaz (4342 sayılı Mera Kanunu m.3,4).
31.05.1965 tarihli ve 4/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ile “…tek başına bir köye ait bulunan mera, yaylak ve kışlakların tümünün veya bir parçasının bir başka köy sınırı içine alınmış olması halinde, sınır değişikliğinin ikinci köye bir yararlanma hakkı sağlamayacağı ve ilk köyün eskiden olduğu gibi bu yerlerden tek başına yararlanacağı” öngörülmüş olup, bu karar 4342 sayılı Mera Kanununun 29. maddesi ile de yasa hükmü haline gelmiştir. Böylece, bir köy ya da belediye sınırları içinde kalan mera, yaylak ve kışlaklar üzerinde bir başka köy veya belediyenin de intifa hakkı olabileceği kabul edilmiş, idari sınırların aidiyetin belirlenmesinde önemi olmadığı vurgulanmıştır. İdari sınırlar sadece yetkili mahkemenin saptanmasında önem arz eder.
Meraya elatmanın önlenmesi davası, kadim yararlanma hakkı olan köy veya belediye tüzel kişiliği ya da taşınmazın devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olması nedeniyle Hazine tarafından açılabilir. Aynı şekilde, bir yerin mera olduğu iddiasıyla köy veya belediye tüzel kişiliğinin ya da Hazinenin tapu iptali ve sınırlandırma istemiyle dava açmasına olanak vardır.
Mera, yaylak ve kışlak davalarında, tahsise ya da kadim kullanma hakkına dayanılabilir. Tahsise dayanıldığında, dayanak belgelerin, ayrıca karşı tarafın savunmasında ileri sürdükleri kayıtların tüm geldileri ile birlikte merciinden getirtilmesi, kadimlik iddiası varsa bu hususun araştırılması, gerektiğinde köyün kuruluş tarihinin … Bakanlığından sorulması ve köyün kadim ya da muhdes olup olmadığının saptanması gerekir.
Keşifte dinlenecek yerel bilirkişi ve tanıkların çekişmeli mera veya yayla ile herhangi bir yararlanma ilişkisi bulunmayan, yansız anlatımda bulunabilecek, yöreyi iyi bilen ve çevre köy ya da kasabalarda yaşayan yaşlı kişilerden seçilmesi gerekir.
Mahkemece yapılacak keşifte; tahsise dayanılıyorsa tahsis kayıtlarının yerel bilirkişi ve tanıklar aracılığı ile uygulanması, dava konusu yeri kapsayıp kapsamadığının belirlenmesi, taşınmazın mera olmadığı iddiasının bulunması halinde varsa çevre taşınmazlara ait kayıtlar da uygulanarak dava konusu yeri ne şekilde okuduğunun çevre taşınmazlarla toprak yapısı kıyaslanarak uzman bilirkişiler aracılığı ile uyuşmazlığa konu yerin ve niteliğinin saptanması gerekir.
Kadimlik iddiasında ise, yerel bilirkişi ve tanıklara taşınmazın kim tarafından ve ne şekilde kullanıldığı ve sınırları sorularak sonuca gidilmelidir.
Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında somut olaya gelince; dava konusu 103 ada 182 parsel sayılı taşınmaz 14.07.2009 yılında yapılan kadastro tespiti sırasında zilyetliğe dayalı olarak davalılar adına tescil edilmiştir. Uyuşmazlık, taşınmazı niteliğinin mera mı yoksa tarla mı olduğu konusundadır. Bu konuda yapılan araştırma ve inceleme hüküm kurmaya yeterli görülmemiştir. Öncelikle dava konusu taşınmaza komşu taşınmazların tapu kayıtları dayanak kayıtları ile birlikte getirtilmeli, mahallinde komşu ve bölgedeki diğer taşınmazlar hakkında dava açılıp açılmadığı araştırılmalı, açılmış ise diğer tüm dava konusu taşınmazlara ilişkin tapu kayıtları yerel bilirkişiler ve tarafların gösterecekleri tanıklardan sorularak usulüne uygun olarak uygulanmalı, 3402 sayılı Yasanın 20/c 121, 30, 32/3 maddeleri de göz önüne alınmalı, komşu mera parseli ile dava konusu taşınmaz toprak yapıları (ziraat ve jeoloji mühendisi) uzman bilirkişlere incelettirilmeli yalnızca komşu taşınmazlar değil, bölgedeki diğer dava konusu taşınmazlar da değerlendirilmeli, fen bilirkişisine keşfi izlemeye uygun rapor düzenlettirilmeli, ondan sonra işin esasına yönelik bir karar verilmesi yoluna gidilmelidir.
Kabule göre de; mahkemece dava konusu yerin mera olmadığı tespit edilirse 3402 sayılı Kadastro kanununun 14. maddesi gereği zilyetlikten edinme şartları incelenmeden sonuca gidilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda yazılı nedenlerle hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,
05.12.2018 tarihinde oy birliği ile karar verildi.