Yargıtay Kararı 14. Hukuk Dairesi 2016/4047 E. 2019/57 K. 07.01.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 14. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/4047
KARAR NO : 2019/57
KARAR TARİHİ : 07.01.2019

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Davacılar vekili tarafından, davalı aleyhine 15.08.2014 gününde verilen dilekçe ile suya müdahalenin men’i ve kal talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 11.11.2015 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:

_ K A R A R _

Dava, suya müdahalenin men’i ve kal istemine ilişkindir.
Davacılar vekili, davalı adına kayıtlı 181 ada 81 parsel sayılı taşınmazda bulunan kargir su deposunun müvekkillerine ait olduğunu, davalının davacılara ait su kuyusunun 2 metre yanına su deposu yaptırdığını, davalının su deposunun müvekkillerinin su kaynağını kestiğini, bu nedenle müdahalenin men’i ile davalının yaptırdığı deponun kal’ine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, dava konusu su kaynağı ile üzerindeki taşınmaz hakkında … Kadastro Mahkemesinin 2011/4 Esas sayılı dosyasında, dava konusu taşınmazın müvekkili adına tesciline, üzerinde bulunan su deposunun davacılar adına beyanlar hanesine gösterilmesine karar verildiğini, ancak Kadastro Mahkemesi kararında su kaynağının davacılara ait olduğuna ilişkin bir kararın bulunmadığını beyanla davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmü davacılar vekili temyiz etmiştir.
Türk Medeni Kanununun 718. maddesi gereğince; Arazi üzerindeki mülkiyet, kullanılmasında yarar olduğu ölçüde üstündeki hava ve altındaki arz katmanlarını kapsar. Bu mülkiyetin kapsamına yasal sınırlamalar saklı kalmak üzere yapılar, bitkiler ve kaynaklar da girer.
Bu madde hükmüne paralel olarak düzenlenen Türk Medeni Kanununun 756. maddesi gereğince de; “Kaynaklar, arazinin bütünleyici parçası olup bunların mülkiyeti ancak kaynadıkları arazinin mülkiyeti ile birlikte kazanılabilir. Başkasının arazisinde bulunan kaynaklar üzerindeki hak, bir irtifak hakkı olarak tapu kütüğüne tescil ile kurulur. Yeraltı suları, kamu yararına ait sulardandır. Arza malik olmak onun altındaki yeraltı sularına da malik olmak sonucunu doğurmaz. Arazi maliklerinin yer altı sularından yararlanma biçimi ve ölçüsüne ilişkin özel kanun hükümleri saklıdır.”
Gerek Türk Medeni Kanununun 718. maddesi gerekse 756/2. maddesinde sözü edilen kaynaklar, yeraltı sularından farklıdır.
Kaynak, kökeni yeraltı suyu olan tabi ve sürekli olarak yeryüzüne çıkan özel mülkiyete girecek nitelikte özel bir su olup, suni bir şekilde veya ara sıra yeryüzüne çıkan su kaynak niteliğini kazanmaz (Gürsoy / Eren / Cansel, Türk Eşya Hukuku, Ankara 1978, s.618). Ayrıca, kaynaktan çıkan suyun yararı kamuya ait bir akarsu oluşturacak kadar bol çıkması halinde kaynak artık özel mülkiyete konu olamaz. Yine, yeraltı suyundan sondaj gibi suni yollarla çıkartılan sulardan yararlanma usulü de 167 sayılı Yeraltı Suları Kanununa tabidir.
Başka bir ifadeyle kaynak suyu kendiliğinden kaynadığı arazinin hudutlarını aşacak debide ise ya da malikinin ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra fazlası varsa genel su kabul edilir ve komşular da yararlanabilir. Bunun yanında kaynak suyu tapulu olmayan araziden (örneğin mera,orman vb) çıkıyorsa suyun debisine bakılmaksızın genel sudur. Bu sudan ise kadim ve öncelik hakkı ihlal edilmemek suretiyle herkes ihtiyacı oranında yararlanabilir.
Özel su ise tapulu taşınmazdan çıkan ve sadece o taşınmazın ve malikinin kişisel ihtiyacını karşılamaya yeterli olan sudur. Arazinin mülkiyetine tabi olan kaynak suyu yani özel su üzerinde, hak sahibi dilediği gibi tasarruf etme yetkisine sahiptir. Bu suyu kendisi kullanabileceği gibi kaynağındaki suyu kullanması hususunda bir başkasına irtifak hakkı da tanıyabilir. Ayrıca mülkiyet hakkına dayanarak kaynağa elatma varsa elatmanın giderilmesi için davalar açmak yetkisi de bulunmaktadır.
Türk Medeni Kanununun 756/2. maddesi gereğince “Başkasının arazisinde bulunan kaynaklar üzerindeki hak bir irtifak hakkı olarak tapu kütüğüne tescil ile kurulur” hükmü doğrultusunda kaynak hakkı ancak tapuda düzenlenecek resmi senetle tapu malikinin rızası ile kurulabilir.
Yine benzer şekilde Türk Medeni Kanununun 837. maddesi de “Başkasının arazisinde bulunan kaynak üzerinde irtifak hakkı, bu arazinin malikini suyun alınmasına ve akıtılmasına katlanmakla yükümlü kılar. Bu hak, aksi kararlaştırılmadıkça başkasına devredilebilir ve mirasçıya geçer. Kaynak hakkı, bağımsız nitelikte ve en az 30 yıl için kurulmuş ise tapu kütüğüne taşınmaz olarak kaydedilebilir” şeklinde düzenlenmiştir.
Madde hükmünde belirtildiği üzere, kaynak irtifakı doğrudan kişiye bağlı olarak kurulabileceği gibi başkalarına devri de kararlaştırılabilir. Bağımsız ve daimi hak olarak tesis edildiğinde tapu kütüğüne ayrı bir sayfaya kaydı da mümkündür. Kaynak hakkının kazanılmasına ilişkin kanunda açık bir hüküm olmamakla birlikte eşyaya bağlı diğer irtifakların kazanılması hükümleri uyarınca Türk Medeni Kanununun 780. maddesinden kıyasen yararlanarak taşınmaz mülkiyetinin kazanılmasına ilişkin hükümlerin uygulanacağı kabul edilmektedir (m.704/2). Bu durumda kaynak hakkının, resmi şekilde düzenlenecek sözleşme ile tapu siciline tescil ile kazanılması mümkündür.
Gerçekten Türk Medeni Kanununun 756/2 ve 837. maddesinde belirtilen kaynak irtifakına konu olabilecek su özel su olup genel su niteliğindeki yeraltı suyu bu düzenlemelerin dışındadır. Nitekim genel sular taşınmaz mülkiyetinin kapsamı içinde kabul edilemez.
Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında somut olaya gelince;
Davalıya ait 181 ada 81 parsel sayılı taşınmazın beyanlar hanesinde davacılara ait bir su kuyusunun kayıtlı olduğu görülmüştür. Davalı da kendi parseli içinde yeni bir su deposu yaptırmıştır.
Mahkemece yapılacak iş; mahallinde yeniden keşif yapılarak açılan yeni deponun, tapunun beyanlar hanesinde şerhli ve davacılara ait olduğu belirlenen kuyunun suyunu etkileyip etkilemediği; etkilemesi halinde, davalı tarafça açılan deponun kapatılması halinde suyun ilk kuyuya dönüp dönmeyeceğinin net bir biçimde açıklığa kavuşturulması; eski hale gelmeyecek ise bu davanın şimdiki gibi reddedilmesi, aksi halde davanın kabulü ile saptanan bu sonuca ve davacının tapuda şerh edilmiş bir su kuyusunun bulunmasına göre, gerekirse su rejimi kurmak suretiyle ihtilafı çözmekten ibarettir.
Mahkemece suların en az olduğu dönemde yeniden keşif yapılarak deponun kapatılması halinde dava konusu önceki kuyudaki suyun eski hale gelip gelmeyeceğinin bilirkişilerden rapor alınarak kesin ve açık olarak saptanması, sonucuna göre gerekirse su rejimi kurma yoluna gidilmesi gerekirken değinilen yönler gözetilmeden eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı idare vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, istek halinde peşin yatırılan temyiz harcının yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 07.01.2019 gününde oybirliği ile karar verildi.