Yargıtay Kararı 14. Hukuk Dairesi 2016/3417 E. 2018/7625 K. 12.11.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 14. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/3417
KARAR NO : 2018/7625
KARAR TARİHİ : 12.11.2018

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 08.07.2013 gününde verilen dilekçe ile komşuluk hukukuna aykırılığın giderilmesi ve yıkım talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 12.11.2015 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:

K A R A R

Dava, komşuluk hukukuna aykırılığın giderilmesi isteğine ilişkindir.
Davacı vekili, davacının maliki bulunduğu 4 parselin bitiğinde bulunan 3 parsel sayılı taşınmazın davalının mülkiyetinde bulunduğunu, davalının taşınmazı üzerinde kaçak bina ve eklentilerinin bulunduğunu ve bahçe çekme mesafesini ihlal edecek şekilde yapısını genişlettiğini, bina ve eklentilerinin imara aykırı olarak kaçak yapıldığı gibi davacının manzarasını engellediğini ve özel hayatını ihlal ettiğini, davacı tarafından imara aykırı olarak yapılan binanın belediyeye şikayet edildiğini, … Belediyesi 23.08.2007 tarih ve 2007/1469 sayılı Encümen Kararı ile yapının yıkımına karar verildiği ve binanın mühürlendiğini, ancak davalı tarafından mührün bozulduğunu ve kaçak binaya kiracı yerleştirildiğini, imara ve komşuluk hukukuna aykırı olarak inşa edilen davalıya ait kaçak bina ve eklentiler için elatmanın önlenmesini ve yıkım kararı verilmesini istemiştir.
Davalı vekili, bina ve eklentilerinin davacının manzarasını engellemediğini, özel hayatını ihlal etmediğini, salt imara aykırı olarak inşa edilen bina ve eklentilerinin başlı başına müdahale sayılamayacağını, mahkemece yıkım kararı verilebilmesi için yapıların komşuluğun olağan hoşgörü sınırlarını aşan bir taşkınlığın varlığının kanıtlanması gerektiğini aksi halde salt imara aykırılık iddiasının çözüm mercinin idari yargı olduğundan bahisle davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, davalıya ait 111 ada 3 parsele ilişkin alınan … Belediyesi Encümeninin 23.08.2007 tarih ve 2007/1469 sayılı ve 08.07.2010 tarih ve 2010/723 sayılı kararlarının … Belediyesi tarafından idari süreç doğrultusunda uygulanması gerektiği, davalıya ait yapının yıkılmasına ilişkin alınan Encümen kararlarının davacı tarafından uygulanmasının mümkün olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir.
TMK m. 683 deki “Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir. Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava edebilir” hükmü ile mülkiyet hakkının kanunla toplum yararına kısıtlanabileceği temel ilke olarak kabul edilmiştir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında, mülkiyet hakkının nasıl korunacağı hükme bağlanmış, 730 ve 737. maddeleriyle de taşınmaz malikinin başkalarına zarar vermesinin önlenmesi hedeflenmiştir.
Yapma, kaçınma, katlanma olarak özetlenebilecek bu sınırlamaların önemli bir bölümü TMK’nin “komşu hakkı” başlığı altında, 737 ile 750. maddelerinde düzenlenmiş, 751 ile 761. maddelerinde de yine malikin yapması ve katlanması gereken hususlar belirtilmiştir.
Mahkemece yapılacak araştırmalarda somut olayın özelliği, komşu taşınmazların yerleri, nitelikleri, konumları, kullanma amaçları göz önünde tutularak, normal bir insanın hoşgörü ve tahammül sınırlarını aşan bir elatmanın bulunup bulunmadığı tespit edilmelidir. Davacının sübjektif ve aşırı duyarlılığı ile değil, objektif her normal insanın duyarlılığına göre elatmaya katlanıp katlanamayacağı araştırılmalı; sonuçta katlanılabilir, hoşgörü sınırlarını aşan bir zarar veya elatmanın varlığı tespit edildiği takdirde mülkiyet hakkının taşkın olarak kullanıldığı sonucuna varılmalıdır.
Bilirkişi raporlarında, bir elatma bulunup bulunmadığı, bu elatmanın katlanılabilir sınırlar içerisinde mi kaldığı, yoksa taşkın kullanmanın mı söz konusu olduğu tüm detayları ile açıklanmalı, taraflar arasındaki zorunlu çıkar çatışmalarını denkleştirecek, en adil çözüm yolu veya yolları gerekçeli olarak gösterilmelidir. Davacının zararının önlenmesi esas olmakla birlikte, davalıya da en az zarar verecek veya külfet yükleyecek önlem veya önlemler belirtilmeli, davalının yaptığı veya diktiği şeylerin yıkılması veya sökülmesi, yaptığı tesis ve işletmelerin kapatılması, yasaklanması veya başka yere taşınması son çare olarak düşünülmelidir.
Davanın kabulüne karar verilebilmesi için, elatmanın mülkiyet hakkının aşırı ve taşkın kullanılması niteliği taşıması gerekir. Elatma objektif ölçütlere göre hoşgörü ve tahammül sınırları içerisinde kalmakta ise elatmanın önlenmesine karar verilemez. Başka bir anlatımla, taşkın kullanma yoksa hakimin olaya müdahalesi gerekmeyeceğinden davanın reddi gerekir.
Taşkın kullanma belirlendiği takdirde elatmanın tamamen ortadan kaldırılması veya tahammül sınırları içerisine çekilebilmesi için ne gibi önlemlerin alınması gerektiği bilirkişiler aracılığı ile tespit edilerek, tarafların yarar ve çıkar dengeleri de gözetilerek bunların en uygununa karar verilmelidir.
Şu husus hemen belirtilmelidir ki, asıl olan, davacının mülkiyet hakkının korunması ve zararına sebebiyet veren durumun ortadan kaldırılmasıdır. Davacının katlanılabilme sınırlarını aşan bir zararı varsa, buna son vermek için davalının yapması gereken masraf davacının zararından daha fazla olsa bile, elatmanın önlenmesine ve eski hale getirmeye karar verilmelidir.
Davaya konu olayda davacı, davalının kendi taşınmazı üzerine ruhsatsız yani imara aykırı olarak yaptığı yapının taşınmazına zarar verdiğini ileri sürerek elatmanın önlenmesi ve kal istemiştir.
Davalının kendi taşınmazı üzerine yaptığı yapının salt ruhsatsız olduğu, imara aykırı bulunduğu ileri sürülüp, TMK’nin 737. maddesi uyarınca yıkım ve eski hale getirme istenemez. Yapının imara aykırı olması yanında bir zararın doğması da şarttır. Salt imara aykırılık, idari mercileri ve idare mahkemelerini ilgilendiren bir husustur.
Mahkemece yapılan araştırma ve inceleme sonucunda davalının kendi taşınmazı içerisine yapmış olduğu yapı nedeniyle bir zararın doğmuş olduğu belirlendiği takdirde davanın kabulüne, aksi halde reddine karar verilmelidir.
Somut olaya gelince; davacı komşu 111 ada 3 parsel sayılı taşınmaz maliki davalının bina ve eklentilerinin imar mevzuatına ve komşuluk hukukuna aykırı olarak inşa edildiğini, davacının özel hayatını ihlal ettiğini ve manzarasını engellediğini belirterek, kaçak bina ve eklentilerinin yıkılması suretiyle elatmasının önlenmesini istemiştir. Davalı ise salt imara aykırılığın komşuluk hukukuna aykırılık teşkil etmeyeceğini savunmuştur. Hükme esas alınan bilirkişi raporunda, davacı ve davalıya ait yapıların imara aykırı olarak inşa edildiğini ve davacının imar affı başvurusunun bulunduğunu, davalının yapısı için yapılan cins değişikliğinin de mevzuata aykırı olduğunu, davalıya ait 111 ada 3 parselin imar affı başvurusunun olmadığı, ayrıca yürürlükte herhangi bir imar planı bulunmadığından yasallaştırılamayacağı, bu bakımdan davalıya ait yapının yüksekliği, çekme mesafesine tecavüzü, ve davacının yapısının manzarasına yapılan müdahalesi konusunda bir değerlendirme yapılamayacağı, her halde yapı bütünü ile ruhsatsız ve mevzuata aykırı olduğundan bu aykırılıkların da bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiğini beyan ederek davalının yapısı tarafından davacının taşınmazına yapılan zararın ne olduğu açıklanmamıştır. Bu şekilde komşuluk hukukuna aykırılığa ilişkin değerlendirme içermeyen bilirkişi raporunun hükme esas alınması doğru değildir. Mahkemece yapılması gereken iş, yukarıdaki ilkele ışığında yeniden keşif yapılmak suretiyle davalı yapısının, davacının katlanılabilme sınırlarını aşan bir taşkın kullanımının olup olmadığının, bu nedenle zarar oluşup oluşmadığının belirlenerek TMK 737’e göre bir değerlendirme yapılması gerekir.
Mahkemece, davalı yapısının mevzuata aykırı olması nedeniyle yıkım kararlarının idari süreçte değerlendirilmesi gerektiğinden bahisle eksik inceleme ile davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, bu nedenle hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ:Yukarıda yazılı nedenlerle hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 12.11.2018 tarihinde oybirliği ile karar verildi.