Yargıtay Kararı 14. Hukuk Dairesi 2016/17889 E. 2020/6185 K. 14.10.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 14. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/17889
KARAR NO : 2020/6185
KARAR TARİHİ : 14.10.2020

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 16.09.2013 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve tescil talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 04.02.2015 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün evrak incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Yapılan yargılamaya, toplanan delillere ve dosya içeriğine göre, mahkeme kararı ve dayandığı gerekçeler usul ve yasaya uygun bulunduğundan yerinde olmayan temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harcının temyiz edene yükletilmesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 14.10.2020 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.
(Muhalif) (Muhalif)

TL :
54,40 O.H.
29,20 P.H.
25,20 Kalan
KARŞI OY
Dava, davacı … ile davalı kocası … arasında yapıldığı iddia olunan inanç sözleşmesi çerçevesinde, yarı parası davacı tarafından karşılanan ve davalı adına tapuda kayıtlı dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptali ile davacı adına tesciline yöneliktir.
Mahkeme, davanın reddine karar vermiştir.
Yerel mahkeme; İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulunun 07.10.1953 tarihli, 1953/8 Esas ve 1953/7 Karar sayılı kararı uyarınca, dava konusu bağımsız bölümlerin davacı adına tescilini sağlayacak taraflar arasında düzenlenen bir resmi senet bulunmadığından taşınmazın tapusunun iptali ile davacı adına tescilinin mümkün olmadığına karar vermiştir.
Bir davada olayları açıklamak taraflara, hukuki nitelendirme görevi hâkime aittir. Davacı kadın, kocası ile arasında inançlı işlem bulunduğunu, bu anlaşma gereğince dava konusu taşınmazın bedelinin yarısının kendisi tarafından ödendiğini ve üzerine yapılan binanın da yapımında yarı oranda katkıda bulunduğunu belirterek, dava konusu taşınmazın davalı adına tapuda kayıtlı bulunan ve taşınmazın yarısına karşılık gelen bağımsız bölümlerin tapusunun iptalini ve adına tescilini talep ettiğinden, delillerin bu çerçevede değerlendirilip, hasıl olacak sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken, davanın İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulunun 07.10.1953 tarihli, 1953/8 Esas ve 1953/7 Karar sayılı kararı uyarınca değerlendirilmesi ve reddine yönelik hüküm tesisi usul ve kanuna aykırı olup, bozulması gerekirdi.
I- İnançlı işlemler, inananın teminat oluşturmak veya yönetilmek üzere mal varlığı kapsamındaki bir şey veya hakkını, inanılana devretmesi ve inanılanın da inanç anlaşmasındaki şartlara uygun olarak inanç konusu şeyi kullanması, amaç gerçekleştiğinde ise belirlenen şekilde inanana iade etmesini içeren işlemlerdir.
İnançlı bir işlem ile inanan, sahibi olduğu bir mülkiyet veya alacak hakkını inanılana kazandırıcı bir işlemle devretmekte ancak borçlandırıcı bir sözleşme ile de onu bazı yükümlülükler altına sokmaktadır.
İnançlı işlemin taraflarını, inanan ve inanılan oluşturur. Bir hakkı ya da nesneyi, güvendiği bir kişiye inançlı olarak devreden kimseye “inanan” adı verilir. Devredilen hak veya nesneyi, kendisine ait bir hak olarak kendi yararına, doğrudan doğruya ve dolaylı olarak kullanan kişiye de “inanılan” denir. İnananın, inanılana inançlı olarak kazandırdığı hak ya da nesne ise “inanç konusu şey” olarak nitelenir. İnançlı bir işlemde, kazandırıcı işlemin tarafları ile borç doğuran anlaşmanın tarafları aynıdır.
İnançlı işlemde inanılan, hakkını kullanırken kararlaştırılan koşullara uymayı, amaç gerçekleşince veya süre dolunca hak veya nesneyi tekrar inanana (veya onun gösterdiği üçüncü kişiye) devretmeyi yüklenmektedir. İnançlı işlem, kazandırmayı yapan kişiye yani inanana belirli şartlar gerçekleşince, kazandırmanın iadesini isteme hakkı sağlayan bir sözleşmedir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir.
İnanç sözleşmesi, 5.2.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ancak, yazılı delille kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır.
Açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da, taraflar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı tarafın elinden çıkmış (inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, daktilo veya bilgisayarla yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış parmak izli veya mühürlü senetler gibi) “delil başlangıcı” niteliğinde bir belge varsa 6100 sayılı HMK’nın 202.maddesi uyarınca inanç sözleşmesi “tanık” dahil her türlü delille ispat edilebilir.
Yazılı delil veya “delil başlangıcı” yoksa inanç sözleşmesinin ikrar (HMK m.188) yemin (HMK m.225 vd) gibi kesin delillerle de ispat edilmesi olanaklıdır. Davacının yemin deliline dayanması halinde mahkemenin davacıya bu hakkını hatırlatması gerekir.
İnanç sözleşmesinden doğan davalar için özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediğinden Borçlar Kanununun 125. maddesi hükmü gereğince inanç sözleşmesinden kaynaklanan davalarda zamanaşımı süresi on yıl olarak kabul edilmektedir.
II- Bilindiği gibi, 12.01.2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun;
1- “İspat hakkı” kenar başlıklı 189. maddesinin üçüncü fıkrasında, “(3) Kanunun belirli delillerle ispatını emrettiği hususlar, başka delillerle ispat olunamaz.”,
2- “Kanunda düzenlenmemiş deliller” kenar başlıklı 192. maddesinde, “(1) Kanunun belirli bir delille ispat zorunluluğunu öngörmediği hâllerde, Kanunda düzenlenmemiş olan diğer delillere de başvurulabilir.”,
3- “Senetle ispat zorunluluğu” kenar başlıklı 200. maddesinde, “(1) Bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri ikibinbeşyüz Türk Lirasını geçtiği takdirde senetle ispat olunması gerekir. Bu hukuki işlemlerin miktar veya değeri ödeme veya borçtan kurtarma gibi bir nedenle ikibinbeşyüz Türk Lirasından aşağı düşse bile senetsiz ispat olunamaz.
(2) Bu madde uyarınca senetle ispatı gereken hususlarda birinci fıkradaki düzenleme hatırlatılarak karşı tarafın açık muvafakati hâlinde tanık dinlenebilir.”,
4- “Senede karşı tanıkla ispat yasağı” kenar başlıklı 201. maddesinde, “(1) Senede bağlı her çeşit iddiaya karşı ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler ikibinbeşyüz Türk Lirasından az bir miktara ait olsa bile tanıkla ispat olunamaz.”,
5- “Delil başlangıcı” kenar başlıklı 202. maddesinde, “(1) Senetle ispat zorunluluğu bulunan hâllerde delil başlangıcı bulunursa tanık dinlenebilir.
(2) Delil başlangıcı, iddia konusu hukuki işlemin tamamen ispatına yeterli olmamakla birlikte, söz konusu hukuki işlemi muhtemel gösteren ve kendisine karşı ileri sürülen kimse veya temsilcisi tarafından verilmiş veya gönderilmiş belgedir.”,
6- “Senetle ispat zorunluluğunun istisnaları” kenar başlıklı 203. maddesinin birinci fıkrasının “a” bendinde “(1) Aşağıdaki hâllerde tanık dinlenebilir:
a) … ve …, kardeşler, eşler, kayınbaba, kaynana ile gelin ve damat arasındaki işlemler.”,
Hükümlerine yer verilmiştir.
III- İnanç sözleşmesinden kaynaklanan uyuşmazlıkların çözümünde dayanak yapılan 5.2.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında, inançlı işlemin ispatı için yazılı delil aranmış olup, inançlı işlemin geçerliliği için şekil şartı aranmamıştır.
6100 sayılı Kanunun 189. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca, bir hususun belirli delillerle ispatını ancak kanun emredebilir. İnançlı işlemi doğrudan düzenleyen bir kanun hükmü bulunmamaktadır. İspatı hakkında ise yine kanunlarımızda belirli delillerle ispatını emreden bir hüküm de yer almış değildir.
“Mülkiyet hakkına” dayanılarak, inançlı işlem iddiasıyla açılan tapu iptal davası ile “şahsi hakka” dayanılarak, inançlı işlem iddiasıyla açılan tapu iptali davası arasında farklılık bulunmaktadır. Şöyle ki, mülkiyet hakkına dayalı tapu iptal davasında, davaya konu taşınmazın mülkiyetinin önceden davacıda bulunduğu, teminat amacıyla veya başka bir sebeple davalıya devredildiği ve yapılan inanç sözlemesi gereğince taşınmazın mülkiyetinin davacıya iadesi gerekirken, davalı tarafın bu inanç sözleşmesine aykırı davranması nedeniyle iadeye yanaşmadığından tapunun iptali ile davacı adına tescili talep edilmektedir.
Mülkiyet hakkına dayanılan davada, davacı taraf mülkiyetinde bulunan taşınmazı resmi akit ile davalıya devrettiğinden senede karşı tanıkla ispat yasağını düzenleyen HMK’nın 201. madde hükmü gereğince, taraflar karı-koca olsa bile inançlı işlemin tanıkla ispatı mümkün olamaz. 1947 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararı bu tür davalar açısından geçerli olup, istikrarlı bir şekilde uygulanmaktadır.
Davaya konu olay; “mülkiyet hakkına” dayanmayıp, “şahsi hakka” dayalı tapu iptal ve tescil davasıdır. Davacı, mülkiyeti başkasına ait bulunan taşınmazın yarı bedelinin kendisi tarafından karşılanmak suretiyle alındığını, o tarihteki sağlık durumu nedeniyle taşınmazın resmi satış işleminin kocası olan davalı adına yapılarak tapuya kayıt ettirildiğini, üzerindeki binanın inşasına da yarı oranında para vererek katkıda bulunduğunu, taşınmazın yarısının davalı tarafından satıldığını, tapuda davalı adına kalan bölümlerin ise kendisine ait bulunduğunu, davalının taşınmazları tapuda devretmeye yanaşmadığını ve inançlı işleme aykırı davrandığını belirterek, taşınmazın tapusunun iptali ile adına tescilini talep etmiştir.
5.2.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı mülkiyet hakkına dayanılarak, inançlı işlem nedeniyle açılan tapu iptal davalarında uygulanabilir. Tapu iptal davasının şahsi hakka dayanması halinde, davalı taraf iddianın aksini ispat amacıyla senet ileri süremez ise bir senedin varlığından ve senede karşı tanıkla ispat yasağından söz edilemeyecektir.
Davaya konu inançlı işlemin karı-koca arasında yapıldığı ve bu taraflar arasında mülkiyetin nakline yönelik resmi bir senedin varlığı ileri sürülmediğine göre, davanın ispat hukukuna ilişkin genel hükümler çerçevesinde ve özellikle 6100 sayılı Kanunun senetle ispatın istisnasını düzenleyen 203. maddesi nazara alınarak davacı tarafın tanıkları dinlenmek suretiyle çözülmesi gerekirken; mahkemece, davacının tapu iptal talebi yönünden tanık deliline dayanamayacağına yönelik değerlendirmeleri ve resmi sözleşme bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi doğru değildir.
Açıklanan gerekçelerle, yerel mahkemenin hukuka aykırı hükmünün bozulması gerekirken, onanmasına yönelik Sayın çoğunluğun kararına katılamıyoruz.