Yargıtay Kararı 14. Hukuk Dairesi 2016/13899 E. 2019/5439 K. 18.09.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 14. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/13899
KARAR NO : 2019/5439
KARAR TARİHİ : 18.09.2019

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 19.08.2014 gününde verilen dilekçe ile suya elatmanın önlenmesi talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine dair verilen 11.02.2016 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:

K A R A R

Davacı vekili, davacının … Köyünde çiftçilik yaptığını, taşınmazı ve suyun kaynağı ile sulama sisteminin köyde bulunduğunu, su kaynağından davacının serası, muzları ve bahçesinin sulandığını, davalı tarafından sulama sistemine yapılan müdahaleler ve boruların sökülmesi nedeniyle su kaynağından davacının yararlanamadığını, muzlar ve bahçenin sulama yapılamadığından zarar gördüğünü belirterek, davalının elatmasının önlenmesini, suyun kullanımının tedbiren sağlanmasını ve davacının zararının tespitini istemiştir.
Davalı, davacının yıllardır tarlalarını suladığı suyuna hortumu atarak tecavüz ettiğini, asıl suya müdahale edenin davacı olduğunu, suyu hiçbir zaman akıtmadıklarını, dava konusu yerin hemen üzerinde üç tane su kaynağı olduğunu, bu kaynaklardan bir kısmının üzerine karayolları yol çalışması nedeniyle toprak döküldüğünü, kış mevsimi olunca suyun kaynaktan taşarak dereye aktığını, davacının da bu akan suyu sahiplenmek istediğini, daha önceden kullanımının olmadığını, suyun kadim kullanım hakkının kendisine ait olduğunu, sorunun çözümü için davacının kendisinden para istediğini, iddiaların doğru olmadığını belierterek, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine, davalının davacının kullandığı kaynağa müdahalesinin menine, davacının zarar tespitine ilişkin talebinin reddine karar verilmiştir.
Hükmü, davalı temyiz etmiştir.
Dava, suya vaki elatmanın önlenmesi istemine ilişkindir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 756. maddesine göre; kaynaklar arazinin bütünleyici parçası olup, bunların mülkiyeti ancak kaynadıkları arazisinin mülkiyeti ile birlikte kazanılabilir. Gerçek kaynağın suyu bir akiferden gelir. Su çıkışı bir noktadan veya bir alandan olabilir. Bu alana kaynak alanı denir. Kaynak, yeraltı suyunun doğal olarak yeryüzüne çıkması halidir.
Kaynak suyu, kendiliğinden kaynadığı arazinin hudutlarını aşacak debide ise ya da malikinin ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra fazlası varsa genel su kabul edilir ve komşular yararlanabilir. Uygulamada kaynak “yer altı suyunun üst düzeyinin yer yüzeyini kestiği yer” olarak tanımlanmaktadır. Yeraltı suyu doğal yoldan yeryüzüne çıkmamış, drenaj vs. yollarla çıkarılmış ise, kaynak olarak değil, drenaj veya kuyu vs. isimlerle anılır. Bu şekilde insan eliyle çıkarılan sular yeraltı suyu olarak kabul edilir.
Yeraltı suları kamu yararına ait sulardır. Arza malik olmak, onun altındaki yeraltı sularına da malik olmak sonucunu doğurmaz (TMK m. 756/3).
Mahkemece, mahallinde keşif yapılmış, alınan bilirkişi raporunda tarafların yararlandığı su kaynakları gösterilmiş, suyun debisi jeoloji mühendisi bilirkişi tarafından ölçülmüş ise de tarafların ihtiyacı olan su miktarı konusunda bilgi verilmediği gibi yararlandıkları başka suların da araştırılmadığı saptanmıştır. Bu hali ile bilirkişi raporlarının ve mahkemece yapılan inceleme ve araştırmanın hüküm kurmaya yeterli ve elverişli olduğundan söz edilemez.
Dava konusu su kaynaklarının tescil harici dere yatağından çıktığı ve bu nedenle genel su niteliğinde olup herkesin yararlanma hakkı bulunduğu, tarafların kadim haklarının bulunmadığı anlaşılmaktadır. Suya elatmanın önlenmesi davasını sudan yararlanan ve yararlanmasına engel olunan kişiler açabilir.
Davada sağlıklı bir sonuca ulaşılabilmek için suların en az olduğu bir dönemde su işlerinden anlayan uzman bilirkişiler seçilmek suretiyle yerinde yeniden keşif yapılarak tarafların içme suyu ve sulama suyu ihtiyaçları belirlendikten sonra yararlandıkları veya yararlanabilecekleri tüm su kaynakları incelenerek, içme suyu ve sulama suyu nitelikleri de belirlenip, tarafların kadim haklarının bulunmadığı da gözetilerek, öncelik içme suyu ihtiyacına verilmek üzere ayrıntılı rapor alınmalı, gerektiği takdirde tarafların sudan yararlanma şekil ve şartlarını gösterir infaza elverişli bir su rejimi kurularak sonuca gidilmesi gerekirken, değinilen bu yönler gözetilmeksizin, eksik inceleme ve araştırma sonucu yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bozulması gerekmiştir.
Kabule göre de; 6100 sayılı HMK’nin 297/2. maddesi gereğince; hükmün sonuç kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkından verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.
Bunların yanında hakim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka birşeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir (HMK m. 26/1).
Somut olaya gelince; mahkemece, davalının davacının kullandığı kaynağa müdahalesinin menine karar verilmişse de, hükmün dayanağı olan bilirkişi raporu gösterilmediği gibi, krokide birden fazla su kaynaklarının saptandığı, davalının hangi kaynağa elatmasının önlenmesine karar verildiği açıkça belirtilmeden kurulan hükmün bu hali ile infaza elverişli olmadığı anlaşılmış, yazılı olduğu üzere infazda tereddüt yaratacak şekilde karar verilmesi de doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalının temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 18.09.2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.