Yargıtay Kararı 14. Hukuk Dairesi 2016/1387 E. 2018/7842 K. 15.11.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 14. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/1387
KARAR NO : 2018/7842
KARAR TARİHİ : 15.11.2018

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Davacı tarafından, davalılar aleyhine 14.04.2014 gününde verilen dilekçe ile suya elatmanın önlenmesi talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 10.11.2015 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı … tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:

K A R A R

Dava, suya vaki müdahalenin önlenmesi isteğine ilişkindir.
Davacı, tarla vasfında bulunan taşınmazında meyve ağaçlarının bulunduğunu, 7-8 yıl önce çaydan sulama yaptıklarını, son 8 yıldır bu suyun yetmediğini, davalıların alabalık tesisi işlettiğini ve kendilerine su vermediklerini beyan ederek, davalıların suya müdahalesinin önlenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar, kendilerinin su ürünleri yetiştiriciliği işi yaptıklarını, davacıların kullanımına engel olunduğu iddia edilen su için … İl Özel İdaresi ile sözleşme imzaladıklarını, sözleşme gereği suyu bizzat kullanmak zorunda olduklarını beyanla, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmü, davacı temyiz etmiştir.
Türk Medeni Kanunu’nun 718. maddesi gereğince; arazi üzerindeki mülkiyet, kullanılmasında yarar olduğu ölçüde üstündeki hava ve altındaki arz katmanlarını kapsar. Bu mülkiyetin kapsamına yasal sınırlamalar saklı kalmak üzere yapılar, bitkiler ve kaynaklar da girer.
Bu madde hükmüne paralel olarak düzenlenen Türk Medeni Kanunu’nun 756. maddesi gereğince de; “Kaynaklar, arazinin bütünleyici parçası olup bunların mülkiyeti ancak kaynadıkları arazinin mülkiyeti ile birlikte kazanılabilir. Başkasının arazisinde bulunan kaynaklar üzerindeki hak, bir irtifak hakkı olarak … kütüğüne tescil ile kurulur. Yeraltı suları, kamu yararına ait sulardandır. Arza malik olmak onun altındaki yeraltı sularına da malik olmak sonucunu doğurmaz. Arazi maliklerinin yer altı sularından yararlanma biçimi ve ölçüsüne ilişkin özel kanun hükümleri saklıdır.”
Gerek Türk Medeni Kanunu’nun 718. maddesi gerekse 756/2. maddesinde sözü edilen kaynaklar, yeraltı sularından farklıdır.
Kaynak, kökeni yeraltı suyu olan tabi ve sürekli olarak yeryüzüne çıkan özel mülkiyete girecek nitelikte özel bir su olup, suni bir şekilde veya ara sıra yeryüzüne çıkan su kaynak niteliğini kazanmaz (Gürsoy/Eren/Cansel, Türk Eşya Hukuku, … 1978, s.618). Ayrıca, kaynaktan çıkan suyun yararı kamuya ait bir akarsu oluşturacak kadar bol çıkması halinde kaynak artık özel mülkiyete konu olamaz. Yine, yeraltı suyundan sondaj gibi suni yollarla çıkartılan sulardan yararlanma usulü de 167 sayılı Yeraltı Suları Kanunu’na tabidir.
Başka bir ifadeyle kaynak suyu kendiliğinden kaynadığı arazinin hudutlarını aşacak debide ise ya da malikinin ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra fazlası varsa genel su kabul edilir ve komşular da yararlanabilir. Bunun yanında kaynak suyu tapulu olmayan araziden (örneğin mera,… vb) çıkıyorsa suyun debisine bakılmaksızın genel sudur. Bu sudan ise kadim ve öncelik hakkı ihlal edilmemek suretiyle herkes ihtiyacı oranında yararlanabilir.
Özel su ise tapulu taşınmazdan çıkan ve sadece o taşınmazın ve malikinin kişisel ihtiyacını karşılamaya yeterli olan sudur. Arazinin mülkiyetine tabi olan kaynak suyu yani özel su üzerinde, hak sahibi dilediği gibi tasarruf etme yetkisine sahiptir. Bu suyu kendisi kullanabileceği gibi kaynağındaki suyu kullanması hususunda bir başkasına irtifak hakkı da tanıyabilir. Ayrıca mülkiyet hakkına dayanarak kaynağa elatma varsa elatmanın giderilmesi için davalar açmak yetkisi de bulunmaktadır.
Türk Medeni Kanunu’nun 756/2. maddesi gereğince “Başkasının arazisinde bulunan kaynaklar üzerindeki hak bir irtifak hakkı olarak … kütüğüne tescil ile kurulur” hükmü doğrultusunda kaynak hakkı ancak tapuda düzenlenecek resmi senetle … malikinin rızası ile kurulabilir.
Yine benzer şekilde Türk Medeni Kanunu’nun 837. maddesi de “Başkasının arazisinde bulunan kaynak üzerinde irtifak hakkı, bu arazinin malikini suyun alınmasına ve akıtılmasına katlanmakla yükümlü kılar. Bu hak, aksi kararlaştırılmadıkça başkasına devredilebilir ve mirasçıya geçer. Kaynak hakkı, bağımsız nitelikte ve en az 30 yıl için kurulmuş ise … kütüğüne taşınmaz olarak kaydedilebilir” şeklinde düzenlenmiştir.
Madde hükmünde belirtildiği üzere, kaynak irtifakı doğrudan kişiye bağlı olarak kurulabileceği gibi başkalarına devri de kararlaştırılabilir. Bağımsız ve daimi hak olarak tesis edildiğinde … kütüğüne ayrı bir sayfaya kaydı da mümkündür. Kaynak hakkının kazanılmasına ilişkin kanunda açık bir hüküm olmamakla birlikte eşyaya bağlı diğer irtifakların kazanılması hükümleri uyarınca Türk Medeni Kanunu’nun 780. maddesinden kıyasen yararlanarak taşınmaz mülkiyetinin kazanılmasına ilişkin hükümlerin uygulanacağı kabul edilmektedir (m.704/2). Bu durumda kaynak hakkının, resmi şekilde düzenlenecek sözleşme ile … siciline tescil ile kazanılması mümkündür.
Gerçekten Türk Medeni Kanunu’nun 756/2 ve 837. maddesinde belirtilen kaynak irtifakına konu olabilecek su özel su olup genel su niteliğindeki yeraltı suyu bu düzenlemelerin dışındadır. Nitekim genel sular taşınmaz mülkiyetinin kapsamı içinde kabul edilemez.
Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında somut olaya gelince; davalıların alabalık üretimine ilişkin tesislerinde kullandıkları suyu İl Özel İdaresinden usulünce kiralamaları, davacının taşınmazını çeşitli alternetiflerle sulama imkanının bulunması ve davalılar tarafından suyu kullanmasına engel olunduğu hususunun usulünce ispat edilememesi sebebiyle davanın reddine karar verilmiş ise de; ziraat bilirkişisi tarafından tanzim edilen raporda davacıya ait taşınmazda 25-30 yaş aralığında 43 adet kiraz, 2-20 yaş aralığında şeftali, alma, ceviz, kiraz, fındık, kavak, söğüt ağaçları olmak üzere toplam 66 ağaç bulunduğu, mayıs ayından ağustos ortasına kadar bu ağaçların 15 günde bir 4-5 sefer, meyve hasadı zamanı temmuz ortasından ağustos ortasına kadar ortalama 20 günde 1 kez sulanması gerektiğinin tespit edildiği, S.S … Kasabası … Sulama Kooperatifinin 19.11.2014 tarihli yazısında 2014 yılı sezonunda davacının arazisinin …dan 04.07.2014 tarihinde 5 saat, 02.08.2014 tarihinde 10 saat, 06.09.2014 tarihinde 8 saat sulandığının belirtildiği, keşif esnasında dinlenen mahalli bilirkişiler ile davalı ve davacı tanıklarının da kendi taşınmazlarını sulamak için verilen suyun yetmediğini, haziran-ekim ayları arasında en fazla 4-5 sefer sulama yapabildiklerini, ağustos-eylül ayları arasında su sırasının kendilerine 30-35 günde bir geldiklerini beyan ettikleri anlaşılmaktadır.
Mahkemece yukarıda açıklanan ilkeler göz önünde bulundurularak; suyun niteliği açıkça tespit edildikten sonra, davacının su ihtiyacı bulunduğu kesin olarak saptandığı takdirde, davalıların da su ihtiyacı gözetilerek su rejimi kurulmak suretiyle uyuşmazlığın çözümü yoluna gidilmelidir. Değinilen yönler gözetilmeden yetersiz bilirkişi raporları nazara alınarak ve eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacının temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, 15.11.2018 tarihinde oybirliği ile karar verildi.