Yargıtay Kararı 14. Hukuk Dairesi 2016/13606 E. 2020/1665 K. 12.02.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 14. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/13606
KARAR NO : 2020/1665
KARAR TARİHİ : 12.02.2020

MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi

Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 09.10.2015 gününde verilen dilekçe ile İcra ve İflas Kanunun 121. maddesi gereği ortaklığın giderilmesi talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 23.06.2016 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalılar … ve … vekilleri tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, İcra ve İflas Kanununun 121. maddesi uyarınca alınan yetki belgesine dayalı olarak alacaklı tarafından açılan ortaklığın giderilmesi istemine ilişkindir.
Davacı vekili, davalılardan …’in davacıya olan borcundan dolayı İstanbul 34. İcra Müdürlüğünün 2013/20179 Esas sayılı dosyası ile takip başlatıldığını, borçlunun murisi … adına kayıtlı 545 ada 45 parsel sayılı taşınmazda borçlunun hissesine alacak nedeniyle haciz konulduğunu ve icra mahkemesinden iş bu davayı açmak üzere yetki verildiğini ileri sürerek, dava konusu taşınmazdaki ortaklığın satış yoluyla giderilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kabulü ile 545 ada 45 parsel sayılı taşınmazdaki ortaklığın satış suretiyle giderilmesine karar verilmiştir.
Hükmü, davalı … vekili ve davalı … vekili temyiz etmişlerdir.
Paydaşlığın (ortaklığın) giderilmesi davaları, paylı mülkiyet veya elbirliği mülkiyetine konu taşınır veya taşınmaz mallarda paydaşlar (ortaklar) arasında mevcut birlikte mülkiyet ilişkisini sona erdirip ferdi mülkiyete geçmeyi sağlayan, iki taraflı, tarafları için benzer sonuçlar doğuran davalardır.
Paydaşlığın giderilmesi davasını paydaşlardan biri veya birkaçı diğer paydaşlara karşı açar. HMK’nin 27. maddesi uyarınca davada bütün paydaşların yer alması zorunludur. Paydaşlardan veya ortaklardan birinin ölümü halinde alınacak mirasçılık belgesine göre mirasçılarının davaya katılmaları sağlandıktan sonra işin esasının incelenmesi gerekir.
Dosya içerisinde bulunan dava dilekçesi ile duruşma gününün tebliğine dair tebligat parçaları incelendiğinde, davalı …’e 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 21/2. maddesine göre dorudan tebligat yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle öncelikle anılan madde uyarınca geçerli tebligatın ne şekilde olacağının irdelenmesi gerekmektedir.
7201 sayılı Tebligat Kanunu, 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Kanunla değiştirildikten sonra, gerçek kişilere yapılacak tebligatla ilgili olarak iki aşamalı bir yol benimsenmiştir.
1) Bu kanun değişikliğine göre, muhatabın adres kayıt sistemindeki adresine, Kanunun 21/2. maddesi uyarınca doğrudan tebligat yapılması mümkün değildir. Muhataba çıkarılan ilk tebligat, öncelikle bilinen veya gösterilen en son adresine, mavi renkli zarf kullanılmaksızın ve adres kayıt sistemindeki adres olduğuna ilişkin şerh verilmeksizin Kanunun 10. maddesine göre normal bir şekilde çıkarılmalıdır. Muhatabın bu adreste bulunmaması durumunda, tebliğ memurunca Kanunun 20 ve 21. maddesinin birinci fıkrası ile Tebligat Yönetmeliğinin 29. maddesi uyarınca, muhatap lehine olan araştırmalar yapılarak tebligatın kendisine ulaşması ve bilgilendirme işlemlerinin yerine getirilmesi gerekir.
2) Muhatabın gösterilen adresten sürekli olarak ayrılması ve yeni adresinin de tebliğ memurunca tespit edilememesi durumunda, tebliğ evrakının tebligatı çıkaran mercie geri gönderilmesi gerekir. Ancak bu aşamadan sonra, Kanunun 10/2 ve Yönetmeliğin 16/2. maddeleri nazara alınarak, tebliğ evrakının açık mavi renkli zarfla, adresin muhatabın adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresi olduğu belirtilerek, Kanunun 21/2. maddesine göre tebliği mümkün olabilecektir.
Tebligat Kanununun 10/2 ve 21/2. maddeleri farklı şekilde yorumlanarak, başka adresi bilinmediği gerekçesiyle muhatabın adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresine doğrudan doğruya 21/2. maddesine göre tebligat çıkartılması ve bu hükme göre tebliğ edilmesi, yukarıda belirtilen hükümlere aykırı olduğundan ve muhatabın savunma hakkını kısıtlayacağından usulüne uygun değildir.
Somut olaya gelince; dava dilekçesine ait tebligatın temyiz talebinde bulunan davalı …’e adrese dayalı Nüfus Kayıt Sisteminde kayıtlı adresine tebliğe çıkarıldığı ve doğrudan Tebligat Kanununun 21/2. maddesine göre tebliğ edildiği, adı geçen davalıya ait tebligat evrakına “Adres kayıt sistemindeki yer alan adres olması sebebiyle T.K 21/2 maddesine göre tebligat yapılarak mahalle muhtarlığına teslim edilmiştir” ibaresinin yazıldığı; mahkemece dava dilekçesinin usulüne uygun tebliğ edildiği kabul edilerek yargılamaya devam olunduğu, bu durumda tebligat işleminin kanun ve tüzük hükümlerine uygun şekilde yapılmadığı anlaşılmaktadır.
Savunma hakkı, Anayasanın 36. maddesi ile güvence altına alınmış olup, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 27. maddesinde de “Hukuki dinlenilme hakkı” başlığı altında ayrıca düzenlenmiştir. Hakim, tarafları dinlemeden veya iddia, savunma ve delillerini bildirmeleri için kanuna uygun biçimde davet etmeden hükmünü veremez. Buna göre hakim iddia ve savunma haklarını kullanabilmeleri için tarafları duruşmaya çağırmak zorundadır.
Davalı …’e dava dilekçesinin usulüne uygun olarak tebliğ edilmesi, savunma ve delilleri sorulduktan sonra işin esasına girilerek karar verilmesi gerekirken, dava dilekçelerinin davalıya Tebligat Kanununun 21/2. maddesi gereği doğrudan tebliğ edilmiş sayılarak davaya devam edilmesi doğru görülmemiş ve hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, 12.02.2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.