Yargıtay Kararı 14. Hukuk Dairesi 2016/10946 E. 2019/230 K. 10.01.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 14. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/10946
KARAR NO : 2019/230
KARAR TARİHİ : 10.01.2019

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 16.07.2013 gününde verilen dilekçe ile komşuluk hukukuna dayalı elatmanın önlenmesi ve kal talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 10.03.2015 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından duruşmalı olarak istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne duruşma isteminin değerden reddine karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:

K A R A R

Dava, komşuluk hukukuna dayalı elatmanın önlenmesi, kal istemlerine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkilinin maliki olduğu 3223 parsel A Blok 9 numaralı dükkan niteliğindeki bağımsız bölümün bulunduğu binanın 1998 yılında ruhsatlı olarak yapıldığı, o zamanki imar durumuna göre taşınmazın her iki tarafıda yol olduğu, bu hali ile yapı kullanma izin belgesininde verildiği, daha sonra yapılan revizyon imar planı ile 3212 parselin batı cephesindeki yol olarak görülen kısımda mülkiyeti davalıya ait 4400 parselin oluşturulduğu, … Belediyesi’nin meclis kararı ile yeni oluşan bu parselde yapı yapılmaması kararı aldığı, ancak müvekkiline ait 9 no’lu dükkanın önüne davalı tarafından 4400 parsel içerisinde duvar örülerek dükkanın önünün kapatıldığı, kapı ve penceresinin kullanılamaz hale geldiği, ışık almasının engellendiği ve dükkanın önüne masa sandalye konularak tasarruf hakkının kısıtlandığı belirtilerek davalı tarafından yapılan duvarın yıkılması, masa sandalyenin kaldırılması sureti ile müdahalenin önlenmesini istemiştir.
Davalı vekili, davacının dükkanının bulunduğu 3223 parsel sayılı taşınmaz ile yol arasında müvekkili adına kayıtlı 4400 parsel sayılı taşınmazın olduğu, bu parsele açılan bir kapı ve pencerenin olamayacağı ve davacının yapısının imara aykırı olduğunu belirterek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, davalının mülkiyet hakkı sahibi olarak kendi parseli üzerine bar yaptığı, söz konusu kapı ve pencerenin davalının parseline açıldığı, imar mevzuatına aykırılığın bulunduğu ancak bunun idareyi ilgilendirdiği gerekçeleri ile davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmü; davacı vekili temyiz etmiştir.
TMK m. 683 deki “Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir. Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava edebilir” hükmü ile mülkiyet hakkının kanunla toplum yararına kısıtlanabileceği temel ilke olarak kabul edilmiştir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında, mülkiyet hakkının nasıl korunacağı hükme bağlanmış, 730 ve 737. maddeleriyle de taşınmaz malikinin başkalarına zarar vermesinin önlenmesi hedeflenmiştir.
Yapma, kaçınma, katlanma olarak özetlenebilecek bu sınırlamaların önemli bir bölümü TMK’nun “komşu hakkı” başlığı altında, 737 ile 750. maddelerinde düzenlenmiş, 751 ile 761. maddelerinde de yine malikin yapması ve katlanması gereken hususlar belirtilmiştir.
Taşınmaz malikinin katlanma yükümlülüğü tamamen mülkiyetin içeriğinden doğmaktadır. Mülkiyet geniş haklar, buna bağlı yetkilerin yanında, söz konusu ödevlerle birlikte bir bütündür. Anayasanın 35. maddesinde de mülkiyet hakkının kamu yararına sınırlandırılabileceği ve mülkiyet hakkının toplum yararına aykırı kullanılamayacağı öngörülmüştür.
Mahkemece yapılacak araştırmalarda somut olayın özelliği, komşu taşınmazların yerleri, nitelikleri, konumları, kullanma amaçları göz önünde tutularak, normal bir insanın hoşgörü ve tahammül sınırlarını aşan bir elatmanın bulunup bulunmadığı tespit edilmelidir. Davacının sübjektif ve aşırı duyarlılığı ile değil, objektif her normal insanın duyarlılığına göre elatmaya katlanıp katlanamayacağı araştırılmalı; sonuçta katlanılabilir, hoşgörü sınırlarını aşan bir zarar veya elatmanın varlığı tespit edildiği takdirde mülkiyet hakkının taşkın olarak kullanıldığı sonucuna varılmalıdır.
Yukarıda değinilen ölçütler kullanılırken çok titiz davranılmalı, olayın özelliği gerektiriyor ise yöresel örf ve adetin mevcut olup olmadığı da araştırılmalıdır. Yöresel bir örf ve adetin mevcudiyetinden söz edilebilmesi için, o yörenin doğal ve ekonomik koşullarına, toplumun kültür seviyesine, telakkilerine, gelenek ve göreneklerine göre oluşan ve uzun süredir devam eden, pek çok kimse tarafından kabul edilen bir durumun söz konusu olması gerekir. Münferit ve devamlı olmayan olaylar örf ve adetin mevcudiyetini göstermez. Hakim örf ve adetin tespitinde, yerel bilirkişi ve tanıkların bilgilerinden, gerektiğinde uzman bilirkişi görüş ve raporundan yararlanacak, hak ve nesafet kuralını göz önünde tutacaktır.
Komşuluk hukukundan kaynaklanan elatmanın önlenmesi davalarında davalının kusurlu olması aranmaz. Davalının kusurlu olup olmaması, kasıtlı hareket edip etmemesi, elatmanın önlenmesi davasına etkili değildir. Yeter ki, davalının eylemi ile davacının zararı arasında illiyet bağı bulunsun. Davalının hiçbir kusuru olmasa dahi, elatmanın önlenmesine, eski hale getirme ve tazminata hükmedilebilir.
Elatmanın önlenmesi davası açılabilmesi için kural olarak zararın doğmuş olması gerekir. İleride zarar doğacağından bahisle dava açılamayacağından bu şekilde açılan davalar reddedilmelidir. Ancak, istisnai durumlarda, henüz zarar doğmadığı halde, yakın gelecekte zarar doğacağı pek muhtemel veya muhakkak ise, davacıya zarar tehlikesinin önlenmesi davasını açma hakkı tanınmalı, zararın doğması beklenmemelidir.
Öte yandan, kural olarak davacının zararının doğmaması için bir önlem almaması da elatmanın önlenmesi davasını etkilemez. Ne var ki, davacının önlem alması örf ve adet gereği ise, olayın özelliğine göre önlem almaması hakkın kötüye kullanılması niteliği taşıyorsa, elatmanın önlenmesine karar verilemez.
Tarafların zorunlu çıkar dengeleri göz önünde tutularak, gerektiğinde uzman bilirkişilerin görüşleri alınarak, en uygun önlemin alınmasına karar verilmeli, muhtemel zarar söz konusu olduğunda “men ve yasaklama” yönünde hüküm kurulmalıdır.
Komşuluk hukukundan kaynaklanan elatmanın önlenmesi davalarında mahkemece öncelikle taraflara ait taşınmazların tapu kayıtları ile çap ve krokileri getirtilmeli, bir yapı inşa edilerek davacının ışığına, güneşine, havasına, manzarasına mani olunmuşsa, binanın imar, varsa tadilat projesi ruhsatı merciinden istenmelidir.
Taşınmazlar üzerinde yapılacak keşfin öncesinde, kadastro mühendisi veya tapu fen memuru bilirkişi yanında davanın niteliğine, tarafların iddia ve savunmalarına göre, en uygun ihtisas grubu ve meslek erbabından bilirkişi veya bilirkişiler seçilmelidir.
Tapu kayıtları uygulandıktan sonra, taşınmazların bulundukları yer (şehir, kasaba, köy), bölge (tatil, dinlenme, tarım, yerleşme yöreleri gibi) mevki (kentin iş yerinde, konut, eğlence, sanayiye ayrılmış yerlerinde olması gibi) gerektiğinde konumları (birbirleri ile yan yana, karşı karşıya, alt üst olmaları, birbirlerine uzaklıkları gibi), taşınmazların nitelikleri, yani özellikleri, tahsis nedenleri (mesken veya işyeri, ahır, samanlık, tuvalet, kanal gibi) ayrıca, elatmanın ne olduğu ve niteliği, taraflardan, tanık ve mahalli bilirkişilerden sorulmalı, varsa keşif yerindeki somut delil ve bulgulardan yararlanılmalıdır.
Belirtilen hususlar tamamlandıktan sonra, teknik ve uzman bilirkişilere gerekli ölçüm, tetkik ve tahliller yaptırılıp, gerekiyorsa örnek (numune) aldırılmalı, beyanları zapta geçirilerek, bir elatma olup olmadığı, niteliği, katlanma sınırlarını aşan bir durum bulunup bulunmadığı, alınması gereken önlemlerin neler olması gerektiği yönünde, ayrıca, tazminat, ecrimisil, yıkım eski hale getirme istekleri varsa, bunlar hakkında detaylı rapor ve krokilerini vermek üzere kendilerine süre tanınmalıdır.
Bilirkişi raporlarında, bir elatma bulunup bulunmadığı, bu elatmanın katlanılabilir sınırlar içerisinde mi kaldığı, yoksa taşkın kullanmanın mı söz konusu olduğu tüm detayları ile açıklanmalı, taraflar arasındaki zorunlu çıkar çatışmalarını denkleştirecek, en adil çözüm yolu veya yolları gerekçeli olarak gösterilmelidir. Davacının zararının önlenmesi esas olmakla birlikte, davalıya da en az zarar verecek veya külfet yükleyecek önlem veya önlemler belirtilmeli, davalının yaptığı veya diktiği şeylerin yıkılması veya sökülmesi, yaptığı tesis ve işletmelerin kapatılması, yasaklanması veya başka yere taşınması son çare olarak düşünülmelidir.
Davanın kabulüne karar verilebilmesi için, elatmanın mülkiyet hakkının aşırı ve taşkın kullanılması niteliği taşıması gerekir. Elatma objektif ölçütlere göre hoşgörü ve tahammül sınırları içerisinde kalmakta ise elatmanın önlenmesine karar verilemez. Başka bir anlatımla, taşkın kullanma yoksa hakimin olaya müdahalesi gerekmeyeceğinden davanın reddi gerekir.
Taşkın kullanma belirlendiği takdirde takdirde elatmanın tamamen ortadan kaldırması veya tahammül sınırları içerisine çekilebilmesi için ne gibi önlemlerin alınması gerektiği bilirkişiler aracılığı ile tespit edilerek, tarafların yarar ve çıkar dengelerini gözetilerek bunların en uygununa karar verilmelidir.
Şu husus hemen belirtilmelidir ki, asıl olan, davacının mülkiyet hakkının korunması ve zararına sebebiyet veren durumun ortadan kaldırılmasıdır. Davacının katlanılabilme sınırlarını aşan bir zararı varsa, buna son vermek için davalının yapması gereken masraf davacının zararından daha fazla olsa bile, elatmanın önlenmesine ve eski hale getirmeye karar verilmelidir.
Bir yapının salt ruhsatsız olduğu, imara aykırı bulunduğu ileri sürülüp, TMK’nun 737. maddesi uyarınca yıkım ve eski hale getirme istenemez, Yapının imara aykırı olması yanında bir zararın doğması da şarttır. Salt imara aykırılık, idari mercileri ve idare mahkemelerini ilgilendiren bir husustur.
Mahkemece, yapılan araştırma ve inceleme sonucunda davalının kendi taşınmazı içerisine yapmış olduğu yapı nedeniyle bir zararın doğmuş olduğu belirlendiği takdirde davanın kabulüne, aksi halde reddine karar verilmelidir.
Komşuluk hukukunun öngördüğü sınırları aşan kullanım halinin saptanması halinde ise, mahkemece kurulacak hükümde zararlı davranışın giderim şeklinin ve taraf yükümlülüklerinin açıkça gösterilmesi zorunludur.
Bu ilkeler ışığında somut olaya gelince; davacı tarafından maliki bulunduğu 3223 parselde bulunan A blok 9 nolu bağımsız bölümde bulunan dükkanın önüne ;sonradan revizyon imar planı ile oluşturulan 4400 parsel maliki davalı tarafından 4400 parsel içerisinde duvar örülerek dükkanın önünün kapatıldığı, kapı ve penceresinin kullanılamaz hale geldiği, ışık almasının engellendiği ve dükkanın önüne masa sandalye konularak tasarruf hakkının kısıtlandığı belirtilerek davalı tarafından yapılan duvarın yıkılması, masa sandalyenin kaldırılması sureti ile müdahalenin önlenmesi istenilmesi üzerine; mahkemece; davalının mülkiyet hakkı sahibi olarak kendi parseli üzerine bar yaptığı, söz konusu kapı ve pencerenin davalının parseline açıldığı, imar mevzuatına aykırılığın bulunduğu ancak bunun idareyi ilgilendirdiği gerekçeleri ile davanın reddine karar verilmiş ise de; eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu verilen karar usul ve yasaya aykırıdır.
Şöyle ki; 08.04.2014 tarihinde mahallinde yapılan keşif sonucu düzenlenen 21.04.2014 havale tarihli bilirkişi raporunda ve 12.01.2015 tarihli ek raporda taşınmazların imar durumu değerlendirilmiş, ancak komşuluk hukukuna dair araştırma ve değerlendirmelerde bulunulmamıştır.
Bu şekilde komşuluk hukukuna aykırılığa ilişkin değerlendirme içermeyen bilirkişi raporunun hükme esas alınması doğru olmadığı gibi; komşuluk hukukundan kaynaklanan anlaşmazlığın sadece imara aykırılık noktasında değerlendirilmesi de doğru değildir.
Mahkemece yapılması gereken iş; … 1. İdare Mahkemesinin 2014/263 -2015/79 E-K Sayılı ilamı ile, 3223 parsel sayılı taşınmazı kapsayan alanda dava konusu 4400 parselin ihdas edildiği 01.07.2007 tarihli revizyon imar planının iptaline karar verildiği, dosya içeriğinden anlaşıldığından, söz konusu ilamın kesinleşip kesinleşmediği sorulup, idari işlemin iptali sonucunda oluşan yeni durumunda gözetilerek; yukarıdaki ilkeler ışığında uzman bilirkişiler eşliğinde yeniden keşif yapılmak suretiyle bilirkişilerden; bir elatma bulunup bulunmadığı, elatma varsa elatmanın şekli, bu elatmanın katlanılabilir sınırlar içerisinde kalıp kalmadığı, yoksa taşkın kullanmanın mı söz konusu olduğu, bu nedenle zarar oluşup oluşmadığı; zararlı davranışın giderim şeklininde belirlenmesi istenerek detayları ile açıklattırılmalı, tüm deliller toplanıp değerlendirildikten sonra yukarıda ayrıntıları ile yapılan açıklamalar doğrultusunda TMK 737’e göre bir değerlendirme yapılmalı ve sonucuna göre bir karar verilmelidir.
Açıklanan nedenlerle, eksik inceleme ile hüküm kurulması doğru görülmemiş hükmün bu nedenlerle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ:Yukarıda yazılı nedenlerle hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 10.01.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.