Yargıtay Kararı 14. Hukuk Dairesi 2016/10918 E. 2019/1706 K. 26.02.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 14. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/10918
KARAR NO : 2019/1706
KARAR TARİHİ : 26.02.2019

14. Hukuk Dairesi
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Davacı tarafından, davalı aleyhine 16.01.2014 gününde verilen dilekçe ile şahsi hakka dayalı tapu iptal ve tescil, müdahalenin önlenmesi talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; müdahalenin önlenmesi talebinin kabulü ile tapu iptal ve tescil talebinin reddine dair verilen 11.12.2015 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili ve davalı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün evrak incelenerek gereği düşünüldü:

K A R A R

Yapılan yargılamaya, toplanan delillere ve dosya içeriğine göre, mahkeme kararı ve dayandığı gerekçeler usul ve yasaya uygun bulunduğundan yerinde olmayan temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harcının temyiz edenlere yükletilmesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 26.02.2019 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY

Dava, kadastro öncesi harici bağış, zilyetliğin devrine dayalı tapu iptal ve tescil istemini içeren terditli davadır.
Davacı,18.06.1990 tarihli köy bağış senedine, kadastro tutanağındaki muhdesat kaydına ve zilyetliğe dayanmıştır.
Davalı, senetteki imzayı inkarla davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, öncesi tapusuz taşınmazın zilyetliğinin davacıya devredilmediği gerekçesiyle tapu iptal tescil talebini reddetmiştir.
Bilindiği üzere olay ve olguları taraflara hukuki nitelendirme mahkemeye aittir (6100 sayılı HMK 33.madde).
Dava konusu taşınmaz 2008 tarihinde yörede kadastro çalışmaları sırasında öncesinde tapusuz olan taşınmaz hakkında irsen intikal ve zilyetlik sebebiyle davalı adına tespit edilmiş ve üzerindeki evin davacıya ait olduğu beyanlar hanesine şerh düşülerek yapılan tespit itiraz edilmeyerek kesinleşmiştir.
Davacı, 3402 sayılı Yasanın 12/3 maddesi uyarınca hak düşürücü süre içinde tapu iptal ve tescil davasını açmıştır.
Tapuda kayıtlı olmayan ve aynı çalışma alanı içinde bulunan ve toplam yüzölçümü sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönüme kadar olan (40 ve 100 dönüm dahil) bir veya birden fazla taşınmaz mal, çekişmesiz ve aralıksız en az yirmi yıldan beri malik sıfatıyla zilyetliğini belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanlarıyla ispat eden zilyedi adına tespit edilir (3402 sayılı Kadastro Kanunu 14.madde).
Taşınmaz mal üzerinde malikinden başka bir kimseye veya paydaşlarından birine ait muhdesat mevcut ise bunun sahibi, cinsi, ihdas tarihi ve iktisap sebebi belirtilerek tutanağın ve kütüğün beyanlar hanesinde gösterilir. .(3402 sayılı Kadastro Kanunu 19.madde)
Taşınmaz üzerindeki yapının davacıya ait olduğu, tespit maliki tarafından itiraz edilmeyen muhdesat şerhi ve dosyada dinlenen bilirkişi ve tanık anlatımlarından sabittir. Esasında, dava tarihine yakın zamana kadar davacının taşınmazda 1990 tarihli evlatlık ilişkisine dayanak bağış senedi uyarınca zilyet olduğu da kanıtlanmıştır. Zilyetliğin taraflarca birlikte yürütülmesi davacının bu sebebe dayalı adına tespit ve tescil talebine engel değildir. Davacının tapu tescil talebinin 3402 sayılı Yasanın 14. maddesine göre adına iktisap koşulları gerçekleşmiştir.
Dosyaya mübrez ve davalının imza inkârında bulunduğu belgedeki imzanın davalıdan sadır olduğu kesinleşmemiş ise de, ihtiyar heyeti onaylı senetlerden olduğundan o tarihte yürürlükte bulunan 1086 sayılı HUMK’nın 297. maddesi uyarınca muhtar ve ihtiyar heyetinin tasdiki olduğundan gerek imzanın sıhhati ve zilyetlik devri olgusunun ispatı için tutanak mümzilerinin dinlenmesi gerekir (İBK 12.11.1930, E.29, K.30). Bir an için imzanın davalıya aidiyeti ispatlanmamış ise de, Kadastro Kanunu uyarınca, evveliyatı senetsizden olan taşınmazlarda kadastro tespitine kadarki malik sıfatıyla zilyetlik hususunun tanıkla da ispatı mümkündür. Davalının taşınmazdaki zilyetliğinin evlatlık/bakım ilişkisi nedeniyle davacı ile birlikte olması doğal olup davalının bu şekilde kullanımın da malik sıfatıyla olmayıp davacının asli zilyetliğini tanıyarak fer’i zilyet sıfatıyla olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim dava tarihinden kısa bir süre öncesine kadar davacının oturduğu da sabittir. Eldeki dava, tespit öncesi sebeplere dayanmakla hukuki değerlendirme de tespit tarihi esas alınarak yapılmalıdır.
Dava konusu tapusuz taşınmazdaki mülkiyetin 18.06.1990 yılında davacıya bağışladığı ve zilyetliği devrettiği, davacının da ev yapmak suretiyle de zilyetliği sürdürdüğü ve tespit tarihi olan 2008 yılı itibariyle kazandırıcı zamanaşımı ile edinim koşullarının davacı lehine gerçekleştiğinden tapu iptal tescil talebi yönünden davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği görüşünde olduğumuzdan, davanın reddine ilişkin yerel mahkeme hükmünün bozulması gerekirken sayın çoğunluğun onama kararına katılamıyoruz.