Yargıtay Kararı 14. Hukuk Dairesi 2016/10046 E. 2018/9446 K. 25.12.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 14. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/10046
KARAR NO : 2018/9446
KARAR TARİHİ : 25.12.2018

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 23.03.2011 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve davacı köyün merası olarak sınırlandırma talebi üzerine bozma ilamına uyularak yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 14.05.2015 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı … vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:

K A R A R

Davacı vekili … İlçesi, … Köyü 107 ada 102 parsel ve … İlçesi, … Köyü 109 ada 2 parsel sayılı taşınmazın kadastro çalışmaları sırasında bu köyler adına tespit gördüğünü ve köy tüzel kişilikleri adına tescil edildiğini, dava komşu taşınmazların kadimden beri davacı köye ait olduğunu ve davacı köy tarafından kullanıldığını, 1931 tarihli hudutname ve köy sınırlarını belirten belgelere göre davacı köyün sınırları içerisinde kaldığını, kadim mera, otlakiye ve yayla yeri olarak kullanıldığını, köy muhtarlığınca muhtelif yıllarda kiraya verildiğini belirterek, dava konusu taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile davacı köy adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı … muhtarı, yetkili mahkemenin … Mahkemeleri olduğunu, … ve … köyerinde kadastro tespitinin 2006 yılında yapıldığını askı ilan süresinde gerekli itirazların yapılmadığını, … Köyünde ise 2007 yılında kadastro çalışmaları yapıldığını, iddianın doğru olmadığını, keşif yapıldığında durumun ortaya çıkacağını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davalı … Muhtarı, … Köyü ile ilgili olan davada tespit edilen yerin davacı köye ait olduğunu kabul ettiğini evvelden beri 107 ada 102 parsel sayılı taşınmazın davacı köy tarafından kullanıldığını belirtmiştir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmü, davalı … vekili temyiz etmiştir.
Dava, tapu iptali ve dava konusu taşınmazların davacı köyünmerası olarak sınırlandırılması istemine ilişkindir.
Mera, bir veya birden fazla köy veya kasaba halkına bağımsız veya birlikte tahsis edilmiş ya da kadimden beri hayvan otlatmak amacıyla kullanılan, hak sahiplerinin üzerinde intifa hakkı olan arazi parçasıdır. Devletin hüküm ve tasarrufu altında olan mera, yaylak ve kışlaklar özel mülkiyete geçirilemez, amacı dışında kullanılamaz, zamanaşımı uygulanamaz, sınırları daraltılamaz (4342 sayılı Mera Kanunu m.3,4).
31.05.1965 tarihli ve 4/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ile “…tek başına bir köye ait bulunan mera, yaylak ve kışlakların tümünün veya bir parçasının bir başka köy sınırı içine alınmış olması halinde, sınır değişikliğinin ikinci köye bir yararlanma hakkı sağlamayacağı ve ilk köyün eskiden olduğu gibi bu yerlerden tek başına yararlanacağı” öngörülmüş olup, bu karar 4342 sayılı Mera Kanununun 29. maddesi ile de yasa hükmü haline gelmiştir. Böylece, bir köy ya da belediye sınırları içinde kalan mera, yaylak ve kışlaklar üzerinde bir başka köy veya belediyenin de intifa hakkı olabileceği kabul edilmiş, idari sınırların aidiyetin belirlenmesinde önemi olmadığı vurgulanmıştır. İdari sınırlar sadece yetkili mahkemenin saptanmasında önem arz eder.
Meraya elatmanın önlenmesi davası, kadim yararlanma hakkı olan köy veya belediye tüzel kişiliği ya da taşınmazın devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olması nedeniyle Hazine tarafından açılabilir. Aynı şekilde, bir yerin mera olduğu iddiasıyla köy veya belediye tüzel kişiliğinin ya da Hazinenin tapu iptali ve sınırlandırma istemiyle dava açmasına olanak vardır.
Mera, yaylak ve kışlak davalarında, tahsise ya da kadim kullanma hakkına dayanılabilir. Tahsise dayanıldığında, dayanak belgelerin, ayrıca karşı tarafın savunmasında ileri sürdükleri kayıtların tüm geldileri ile birlikte merciinden getirtilmesi, kadimlik iddiası varsa bu hususun araştırılması, gerektiğinde köyün kuruluş tarihinin … Bakanlığından sorulması ve köyün kadim ya da muhdes olup olmadığının saptanması gerekir.
Keşifte dinlenecek yerel bilirkişi ve tanıkların çekişmeli mera veya yayla ile herhangi bir yararlanma ilişkisi bulunmayan, yansız anlatımda bulunabilecek, yöreyi iyi bilen ve çevre köy ya da kasabalarda yaşayan yaşlı kişilerden seçilmesi gerekir.
Mahkemece yapılacak keşifte; tahsise dayanılıyorsa tahsis kayıtlarının yerel bilirkişi ve tanıklar aracılığı ile uygulanması, dava konusu yeri kapsayıp kapsamadığının belirlenmesi, taşınmazın mera olmadığı iddiasının bulunması halinde varsa çevre taşınmazlara ait kayıtlar da uygulanarak dava konusu yeri ne şekilde okuduğunun çevre taşınmazlarla toprak yapısı kıyaslanarak uzman bilirkişiler aracılığı ile uyuşmazlığa konu yerin ve niteliğinin saptanması gerekir.
Kadimlik iddiasında ise, yerel bilirkişi ve tanıklara taşınmazın kim tarafından ve ne şekilde kullanıldığı ve sınırları sorularak sonuca gidilmelidir.
Yukarıda açıklanan ilkeler uyarınca somut olaya gelince; Davacı köyün kadimlik iddiası yönünden gerekli araştırma yapılmadığı gibi keşifte dinlenen genel bilirkişi beyanları da hüküm kurmaya yeterli ve elverişli değildir. Değinilen tüm bu hususlar ve yukarıda açıklanan ilkeler gözetilmeden eksik araştırma ve inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı … vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 25.12.2018 tarihinde oybirliği ile karar verildi.