Yargıtay Kararı 14. Hukuk Dairesi 2015/411 E. 2017/2032 K. 16.03.2017 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 14. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/411
KARAR NO : 2017/2032
KARAR TARİHİ : 16.03.2017

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 18.05.2007 gününde verilen dilekçe ile önalım hakkına dayanan tapu iptali ve tescil talebi üzerine Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin bozma ilamı üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 06.11.2014 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalılar vekili ve davalı … tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne duruşma isteğinin değerden reddine karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava önalım nedeniyle tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı vekili, 18.05.2007 tarihli dilekçe ile davalıların 662 ada 2 parsel sayılı taşınmazdaki …’e ait payı satın aldıkları …’den pay satın alan …’ın da payını diğer davalılara sattığı bu satışların kendilerine bildirilmediği davalı taşınmaz üzerindeki payların önalım hakkına dayalı olarak iptali ve tesciline karar verilmesini istemişlerdir.
Davalılar vekili, dava konusu taşınmazın 720/1550 payı davalı müvekkillerinden …’ın annesi … … ve …’nun babaanneleri olan muris …’a ait iken bina yapımındaki ölümlü kaza olmasından dolayı cebri icradan kaçmak için payının tamamını 2002 yılında kardeşi …’ın kızı olan …’e devrettiğini, …’in de muris …’nın ölümünden sonra 24.01.2007 tarihinde bedelsiz olarak kendilerine devrettiği, ortada gerçek bir satışın olmadığı akrabalar arası devir yapıldığı gerçek bedelin resmi senette gösterilen bedelin çok üzerinde olduğu ve taşınmaz üzerinde halen murisleri …’ya ait üç katlı bina olduğu, muris …’nın 17.11.2006 tarihinde vefat ettiği bu tarihe kadar bu binada oturduğu, muris …’nın hissesine düşen 27 m2’lik yerin … Belediyesince 1991 yılında kendisine satıldığı muris tarafından bedelin ödendiği ancak belediye tarafından tapuya tescil ettirilmediği bu nedenle taşınmazda zaten paydaş olduklarını, davanın reddini talep etmişlerdir.
Mahkemece, davacının taşınmazdaki payını 11.05.2007 tarihinde intikal ile kazandığı davalıların ise daha önce 24.01.2007 tarihinde satış işlemi ile paydaş oldukları öncesinde de kök murisleri nedeni ile iştirak halinde malik oldukları gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Davacının temyizi üzerine Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 07.02.2012 tarih 2011/11718 Esas, 2012/1601 Karar sayılı ilamı ile önalım hakkına konu payların davalılara satış tarihi davacının payının tapuda intikal ettirildiği 11.05.2007 tarihinden önce ise de, davacı satış tarihinde muris …’nın elbirliği halindeki payında ortaklardan bir olduğu, davalıların ise satışla paydaş oldukları öncesinde hissedar olmadıkları, davacının önalım davası açmaya hakkı olduğu işin esasının incelenip sonucuna göre karar verilmesi gerektiği sebepleri ile bozulmuştur.
Bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda davalıların satış akdinin tarafı olduklarından hiç kimsenin kendi yaptığı muvazaalı işlemden kendi yararına sonuç çıkartamayacağı davalıların muvazaa iddiasının dinlenemeyeceği gerekçeleri ile davanın kabulüne 662 ada 2 parselde kayıtlı taşınmazda davalıların paylarının iptali ile davacı adına tesciline karar verilmiştir.
Hüküm, davalılar … ve … vekili ile davalı … tarafından temyiz edilmiştir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun “Yasal Önalım Hakkı-Önalım Hakkı Sahibi” başlıklı 732. maddesinde “Paylı mülkiyette bir paydaşın taşınmaz üzerindeki payını tamamen veya kısmen üçüncü kişiye satması halinde, diğer paydaşlar önalım hakkını kullanabilirler” hükmü düzenlenmiştir.
Anılan düzenlemede, önalım hakkının açık bir tarifi yapılmamakla birlikte temel prensibin mülkiyet serbestisi ve tasarruf yetkisi olduğu gözetilerek paydaşın temlik hakkı sınırlandırılırken bu sınırlandırma sınırlı tutularak sadece satım akitleri için önalım hakkı öngörülmüştür.
Gerçek bir satışın konusu olmayan, satım niteliğinde olmayan pay temliklerinde, yasal önalım hakkı doğmayacaktır. Önalım hakkının payın satışındaki şartlar dahilinde kullanılması gerektiğinden, payı paradan başka bir karşılıkla iktisap edenlerden, aynı şartlar yerine getirilmek suretiyle temellük etmeye imkan bulunmamaktadır.
Payı satın alan tarafından, temlik işleminin satış olarak gösterilmekle birlikte gerçekte hibe olduğu savunmasında bulunulması halinde, diğer bir anlatımla hibe ile temlikin amaçlandığının iddia edildiği hallerde, payı temlik alan davalı muvazaalı resmi işlemin tarafı olduğundan ve hiç kimse kendi muvazaasına dayanamayacağından muvazaa iddiasının dinlenmeyeceği açıktır.
Bunun yanında, paydaş payını yakın akrabaya temlik ederse görünüşte satış sözleşmesi yapılsa bile önalım hakkının kullanılmayacağı 27.03.1957 günlü ve 1956/12 Esas, 1957/2 Karar sayılı Yargıtay İçtihatı Birleştirme Kararında belirtilmiştir.

Anılan kararın açıklayıcı olan gerekçe kısmında; “Miras hukukuna müteallik kaidelere tevkifan veya sair mülahazalarla kendi evladına veya akrabasına satış yapması halinde de şufa cereyan edip etmeyeceği noktasının mülahaza olunmak icap eder. Bu gibi akrabaya satışta ortada satış akdinin bir unsuru olan bedel zikredilmiş olsa bile bunu mücerret bir satış olarak kabul etmeye imkan yoktur. Çünkü burada mümellikin maksadı malının bedelini almak değil, belki akrabalık münasebeti dolayısıyla onu tesahüp etmek ve yerine geçmektir” açıklamasına yer verilmiştir.
Yukarıda yapılan açıklamaların ışığında, 20.03.1957 tarih 1956/12 Esas, 1957/2 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının, sözleşmede taraf olan kişinin işlemde muvazaa savunmasında bulunamayacağı ve bunu her türlü delille ispat edemeyeceği kuralının istisnası olduğu görülmektedir. Anılan kararın uygulanabilmesi için öncelikle satışın, satış tarihi itibariyle doğrudan mirasçılar arasında yapılması gerekmeyip, temlikin taraflarının akraba olması yeterlidir.
Somut olayda; dava konusu taşınmazın 720/1550 payına öncesinde beri sahip olan … 19.02.2002 tarihinde taşınmazdaki hisselerinin tamamını kardeşinin kızı olan …’e 5.000,00 TL bedelle satış işlemi ile devretmiştir. … 17.11.2006 tarihinde vefat etmiş mirası davalılardan oğlu … ve torunları … … ve … ve dava dışı oğlu …’a kalmıştır. … de davalıların murisi …’nın ölümünden sonra teyzesinin çocukları olan davalılara 24.01.2007 tarihli satış işlemi ile toplam 14.000,00 TL bedelle devretmiştir. …’in …’ın kardeşinin kızı olduğu davalılarla akrabalık bağı olduğu sabittir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun Kararları dikkate alındığında tarafların akraba oldukları, yapılan satışın gerçekte bağış olduğu anlaşılmaktadır.
Davacı, davalılara ait tüm payların adlarına tescilini istemiş olduğundan 13.02.2007 tarihli satış işlemi ile … Belediyesi tarafından davalılara satılan 270/1550 payda dava konusu olmuştur. Davacının önalım talebinde bulunduğu payların devrine ilişkin muris … tarafından yapılan 19.02.2002 tarihli satış işlemi ile, … ve … vereseleri olan davalılar arasında yapılan 24.01.2007 tarihli satış işlemleri gerçekte bir satış işlemi olmadığından ve davacıların murisi …’nın taşınmazdan 1984 yılından bu yana paydaş olduğu ölümü üzerine mirasının davalılara geçtiği satış işlemleri görünürde satış gibi görünse de yakın akrabalar arasında muvazaalı olarak başka amaçla yapılan işlemler olduğundan söz konusu satış tarihinde davalılar dava konusu taşınmazlarda muris …’nın payında elbirliği halinde paydaştırlar bu nedenlerle paydaşlar arasında önalım hakkı kullanılamayacaktır.
Açıklanan nedenlerle davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesi isabetsiz olduğundan hükmün bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalılar vekili ve davalı …’ın temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatıranlara iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 16.03.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.