Yargıtay Kararı 14. Hukuk Dairesi 2015/3751 E. 2017/4095 K. 22.05.2017 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 14. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/3751
KARAR NO : 2017/4095
KARAR TARİHİ : 22.05.2017

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 26.09.2008 gününde verilen dilekçe ile komşuluk hukukuna aykırılığın giderilmesi, tazminat talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 25.12.2013 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne, duruşma isteğinin değerden reddine karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, komşuluk hukukuna aykırılığın giderilmesi isteğine ilişkindir.
Davacı vekili, üst katta bulunan davalıya ait bağımsız bölümden su sızması sebebiyle müvekkiline ait 3 ve 4 nolu bağımsız bölümlerin tavan, duvar ve yer döşemelerinin zarar gördüğünü belirterek davalının zararlandırıcı hareketlerinin önlenmesine, fazlaya dair talep hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 1.500,00 TL tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı …, en büyük zararı kendisinin gördüğünü, çatının çürüdüğünü, evinin duvarlarının rutubet içinde kaldığını, kendi olanakları ile defalarca tamir ettirmeye çalışsa da ustaların çatının değişmesi gerektiğini söylediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, dava konusu binanın kaçak olduğu, ruhsata bağlanmasının mümkün olmadığı, binada meydana gelen ayıpların binanın eski olmasından kaynaklandığı, binadaki ayıpların ortaya çıkmasında davalı tarafın bir kusurunun olmadığı, binanın onarılması taraflara ağır yük getirecek olup kendilerine maddi veya hukuki bir yarar sağlamayacağı gerekçesiyle hukuki yarar bulunmadığından davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir.
TMK m. 683 deki “Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir. Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava edebilir” hükmü ile mülkiyet hakkının kanunla toplum yararına kısıtlanabileceği temel ilke olarak kabul edilmiştir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında, mülkiyet hakkının nasıl korunacağı hükme bağlanmış, 730 ve 737. maddeleriyle de taşınmaz malikinin başkalarına zarar vermesinin önlenmesi hedeflenmiştir.
Yapma, kaçınma, katlanma olarak özetlenebilecek bu sınırlamaların önemli bir bölümü TMK’nun “komşu hakkı” başlığı altında, 737 ile 750. maddelerinde düzenlenmiş, 751 ile 761. maddelerinde de yine malikin yapması ve katlanması gereken hususlar belirtilmiştir.
Komşuluk hukukundan kaynaklanan elatmanın önlenmesi davalarında davalının kusurlu olması aranmaz. Davalının kusurlu olup olmaması, kasıtlı hareket edip etmemesi, elatmanın önlenmesi davasına etkili değildir. Yeter ki, davalının eylemi ile davacının zararı arasında illiyet bağı bulunsun. Davalının hiçbir kusuru olmasa dahi, elatmanın önlenmesine, eski hale getirme ve tazminata hükmedilebilir. Kural olarak davacının zararının doğmaması için bir önlem almaması da elatmanın önlenmesi davasını etkilemez.
Mahkemece yapılacak araştırmalarda somut olayın özelliği, komşu taşınmazların yerleri, nitelikleri, konumları, kullanma amaçları göz önünde tutularak, normal bir insanın hoşgörü ve tahammül sınırlarını aşan bir elatmanın bulunup bulunmadığı tespit edilmelidir. Davacının sübjektif ve aşırı duyarlılığı ile değil, objektif her normal insanın duyarlılığına göre elatmaya katlanıp katlanamayacağı araştırılmalı; sonuçta katlanılabilir, hoşgörü sınırlarını aşan bir zarar veya elatmanın varlığı tespit edildiği takdirde mülkiyet hakkının taşkın olarak kullanıldığı sonucuna varılmalıdır.
Taşkın kullanma belirlendiği takdirde elatmanın tamamen ortadan kaldırması veya tahammül sınırları içerisine çekilebilmesi için ne gibi önlemlerin alınması gerektiği bilirkişiler aracılığı ile tespit edilerek, tarafların yarar ve çıkar dengeleri gözetilerek bunların en uygununa karar verilmelidir.
Mahkemece kurulacak hükümde, zararlı davranışın giderim şeklinin ve taraf yükümlülüklerinin açıkça gösterilmesi zorunludur.
Komşuluk hukukundan kaynaklanan tazminat davalarında öncelikle davacının uğramış olduğu zararın miktarının bilirkişi aracılığı ile tespit edilmesi, tazminatın bu zarara göre tayin ve takdir edilmesi gerekir. Hemen belirtmek gerekir ki, tazminat miktarı hiçbir zaman zararı aşamaz. Ancak, davacının zararın artmasında kusuru varsa, tazminat miktarı 6098 sayılı Borçlar Kanununun 52. maddesine göre indirilmeli veya tamamen ortadan kaldırılmalıdır. TMK’nun 737 ve 730. maddelerinden doğan sorumluluk kusura bağlı bir sorumluluk olmadığından, davalının kusursuz olması tazminat miktarının düşürülmesinde etkili olamaz.
Somut olaya gelince, dava konusu taşınmazın 2094 ada 13 parsel No ile tapu kaydında tarla vasfında kayıtlı olduğu ve üzeride zemin kat+2 normal kat ve çatı katından oluşan bina bulunduğu, taşınmazın 1120/4578 payının davacı adına, geriye kalan 3548/4578 payının ise yeni malik dahili davalı … adına kayıtlı olduğu, kat mülkiyeti kurulmamakla birlikte taraflar arasındaki rızai bir taksime göre 2. normal katta 3 ve 4 nolu dairelerin davacıya, çatı katının ise dahili davalı …’a ait olduğu anlaşıldığına göre davacının komşuluk hukuku ilkeleri gereğince uğramış olduğu zararın giderimini isteme konusunda hukuki yararı bulunduğu dikkate alınmadan yanılgılı gerekçeyle yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair hususların şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 22.05.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.